-
Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: “Allah celle şânühû mahlukâtın olmasına hükmettiği zaman -Müslim’in rivâyetinde: “Allah mahlûkâtı yarattığı zaman”- yanında bulunan, Arş’ın fevkindeki bir kitaba şunu yazdı: “Muhakkak ki rahmetim gazabıma galebe çalmıştır.”
Buhârî ve Müslim’in bir rivâyetlerinde: “(Rahmetim) gazabımı geçti” denmiştir.
- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksandokuz parçayı kendine ayırdı. Yer yüzüne geri kalan bir cüzü indirdi. (Bunu da -cin, insan ve hayvan- mahlûkâtı arasında taksim etti.) Bu tek cüz(den nasibine düşen pay sebebiyledir ki mahlûkat birbirlerine karşı merhametli davranır. At, (hayvan) yavrusuna basmamak endişesiyle ayağını bu sayede kaldırır.” [Buhârî, Edeb 19, Rikâk 19; Müslim 17, (2752); Tirmizî, Daavât 107-108, (3535-3536).]
- Selmânu’l-Fârisî (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: “Allah’ın yüz rahmeti var. Bunlardan biriyle mahlûkat kendi aralarında birbirlerine merhamet gösterirler. Doksandokuz rahmet de Kıyamet günü içindir.”
- Müslim’de gelen bir diğer rivâyette [Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)]: “Allah, arz ve semayı yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne tek bir rahmet indirmiştir. İşte anne, yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine bununla merhamet ederler. Kıyamet günü geldiği vakit Allah, rahmetine bunu da ilâve ederek (tekrar yüze) tamamlayacaktır.”
- Ömer İbnu’l-Hattâb (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)’a bir grup esir getirilmişti. İçlerinde bir kadın vardı, göğüsleri sütle dolu idi. Bu kadın (sağa sola) koşuyor, esirler arasında bir çocuk bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, göğsüne bastırıyor ve emziriyordu. (Dikkatleri çeken bu manzara karşısında), aleyhissalâtu vesselâm:
“Bu kadının, çocuğunu ateşe atacağına kanaatiniz olur mu?” dedi. Bizler:
“Hayır!” diye cevap verince:
“(Bilin ki), Allah’ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden fazladır” buyurdu.” [Buhârî, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22, (2754).]
- Üsâme (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü dedim, Şâban ayında tuttuğun kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum (sebebi nedir?)” diye sordum. Şu cevabı verdi: “Bu, Receb’le Ramazan arasında insanların gaflet ettikleri bir aydır. Halbuki O, amellerin Rabbülâlemin’e yükseltildiği bir aydır. Ben, oruçlu olduğum halde amelimin yükseltilmesini istiyorum.” [Nesâî, Savm: 70, (4, 201)]
- Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: “Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân’dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır.”
- Cerîr (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: “Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz.”
- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir hadis-i kudsî’de) Rabbinden naklen buyururlar ki: “Bir kul günah işledi ve: “Ya Rabbi günahımı affet!” dedi. Hak Teâlâ da: “Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.”
Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve: “Ey Rabbim günahımı affet!” der. Allah Teâlâ Hazretleri de: “Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.” Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve: “Ey Rabbim beni affeyle!” der. Allah Teâlâ da: “Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle muâheze eden bir Rabbi olduğunu bildi. Dilediğini yap, ben seni affettim!” buyurdu.”
[Buhârî, Tevhid 35; Müslim, Tevbe 29, (2758).]- Ebû Dâvud ve Tirmizî’de Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)’ den gelen bir diğer rivâyette Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) şöyle buyurmuştur: “Merhamet, ancak şakî’nin (ebedî hüsrâna uğrayanın) kalbinden çıkarılabilir.” [Tirmizî, Birr 16, (1924); Ebû Dâvud, Edeb 66, (4942).]
- Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah Teâlâ Hazretleri diyor ki: “Ey âdemoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden her ne sâdır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey âdemoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey âdemoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım.” [Tirmizî, Da’avât 106, (3534).]
- Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bir adam: “Vallahi Allah falancayı mağfiret etmiyecek!” diye kesip attı. Allah Teâlâ Hazretleri de: “Falancaya mağfiret etmiyeceğim hususunda yemin eden de kim? Ben ona mağfiret ettim, senin amelini de iptal ettim!” buyurdu.” [Müslim, Birr 137, (2621).]
- Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
“Kim bir hayır işlerse, ona onun on misli vardır veya daha da artırırım. Kim bir kötülük işlerse, ona da onun misli vardır. Ya da tamamen affederim. Kim bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım; kim bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım. Kim bana hiçbir şeyi ortak koşmamak şartıyla dünya dolusu günahla gelirse, ben kendisini o kadar mağfiretle karşılarım.” [Müslim, Zikir 22]
- Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, (bir sefer esnâsında) terkisine aldığı Muâz’a hitâben üç defa:
– “Ey Muâz!” diye seslenmiş, o da her defasında:
– Buyur, ey Allah’ın Resûlü! emrine âmâdeyim, diye cevap vermiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
– “Kim Allah’dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in, Allah’ın kulu ve peygamberi olduğuna içinden gelerek şehâdet ederse, Allah onu cehenneme haram kılar” buyurmuştur. Muâz:
– Bu müjdeyi Müslümanlara haber vereyim de sevinsinler mi, ey Allah’ın Resûlü? diye izin istemiş; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de:
– “O zaman onlar buna güvenir (hayırlı işler yapmakta) tembel davranırlar” buyurmuştur.
Muâz (İbni Cebel) böylesi bir bilgiyi gizleme günahından sıyrılmak için onu vefatına yakın bir zamanda haber vermiştir. [Buhârî, İlim 49; Müslim, Îmân 53]
- Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Gerçek şudur ki kâfir bir iyilik yaptığı zaman, onun karşılığında kendisine dünyalık bir nimet verilir. Mümine gelince, Allah onun iyiliklerini âhirete saklar, dünyada da yaptığı kulluğa göre ona rızık verir.” [Müslim, Münâfıkîn 57]
Bir rivâyete göre de (Müslim, Münâfıkîn 56) Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki Allah, hiçbir mü’minin işlediği iyiliği karşılıksız bırakmaz. Mümin, yaptığı iyilik sebebiyle hem dünyada hem de âhirette mükâfatlandırılır. Kâfire gelince, dünyada Allah için yaptığı iyilikler karşılığında kendisine rızık verilir. Âhirete vardığında ise, kendisiyle mükâfatlandırılacağı herhangi bir hayrı kalmaz.”
- Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ, kulunun bir şey yedikten sonra hamdetmesinden, bir şey içtikten sonra hamdetmesinden hoşnut olur.” [Müslim, Zikir 89,Tirmizî, Et’ime 18]
- Ebû Mûsâ el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ, bir ümmete rahmetle muamele etmek isterse, o ümmetin peygamberini onlardan önce öldürür. Onu, kendileri için âhirette öncü ve kılavuz yapar. Allah Teâlâ, bir ümmeti de helâk etmek isteyince, daha peygamberleri sağ iken o millete azâbeder, onun gözü önünde onları mahveder. Peygamberi yalanlayıp emrine karşı gelmeleri yüzünden onları helâk etmek suretiyle peygamberini de memnun ve teselli eder.” [Müslim, Fezâil 24]
- Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Azîz ve celîl olan Allah, “Ben, kulumun beni düşündüğü gibiyim; beni andığı (her) yerde, onunlayım (rahmet ve yardımım onunla beraberdir)” buyurmuştur. Allah’a yemin ederim ki Allah’ın, kulunun tövbe etmesinden dolayı duyduğu hoşnutluk, herhangi birinizin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden daha büyüktür.” (Nitekim Allah şöyle buyurmuştur): “Bana bir karış yaklaşana ben bir arşın yaklaşırım, bir arşın yaklaşana bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene ben koşarak giderim.”
- Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Eğer mü’min, Allah’ın azabının nitelik ve niceliğini bilseydi, cennet ümidine kapılmazdı. Kâfir de Allah’ın rahmetinin nitelik ve niceliğini tam olarak kavrayabilseydi, O’nun cennetinden asla ümidini kesmezdi” [Müslim, Tevbe 23]
- Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Cennet size ayakkabılarınızın bağından daha yakındır. Cehennem de öyledir.” [Buhârî, Rikak 29]
- Ebû Hüreyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ramazan hilâlini görünce oruç tutunuz. Şevval hilâlini görünce de oruca son veriniz. Ramazanın başlangıcı bulutlu bir güne rastlarsa, şâbanı otuza tamamlayınız.”
[Buhârî, Savm 11; Müslim, Sıyâm 4, 7, 8, 17-20, Tirmizî, Savm 5; Nesâî, Sıyâm 8; İbni Mâce,Sıyâm 7]Bu, Buhârî’nin rivayetidir. Müslim’in rivayetinde şöyle buyurulmaktadır: “Eğer şevval ayının başlangıcı bulutlu olursa, orucu otuza tamamlayınız.”
(Ebû Dâvûd, Sıyâm 7; Nesâî, Sıyâm 10; İbni Mâce, Sıyâm 7)
- Ebû Hüreyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz bir-iki gün öncesinden oruç tutarak Ramazanı karşılamaya kalkmasın. Ancak belli günlerde oruç tutmayı âdet edinmiş olan kimse, o gün orucunu tutsun.”
[Buhârî, Savm 5, 14; Müslim, Sıyâm 21, Ebû Dâvûd, Savm 7, 11; Tirmizî, Savm 2, 4, 38; Nesâî, Sıyâm 13, 31, 32, 38; İbni Mâce, Sıyâm 5]- İbni Abbâs radıyallahu anhümâ‘dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ramazandan (bir-iki gün) önce oruç tutmayınız. Ramazan hilâlini gördüğünüzde oruca başlayınız; şevvâl hilâlini gördüğünüzde oruca son veriniz. Hilâli görmenize bulut mani olacak olursa, günü otuza tamamlayınız.” [Tirmizî, Savm 5, Nesâî, Sıyâm 13]
- Ebû Hüreyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şâbanın ikinci yarısında oruç tutmayınız.”
- Enes radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sahur yapınız, zira sahurda bolluk-bereket vardır.”
- Amr İbnu’l-Âs radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bizim orucumuz ile Ehl-i kitabın orucu arasındaki en önemli fark sahur yemeğidir.” [Müslim, Sıyâm 46, Ebû Dâvûd, Savm 15; Tirmizî, Savm 17; Nesâî, Sıyâm 27]
- Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Oruç açmakta acele ettikleri sürece Müslümanlar hayır üzere yaşarlar.” [Buhârî, Savm 45; Müslim, Sıyâm 48,Tirmizî, Savm 13; İbni Mâce, Sıyâm 24]
- Ebû Hüreyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Kullarımın bana en sevgili olanı, oruç açmakta acele davranandır.” [Tirmizî, Savm 13]
- Sahâbeden Selmân İbni Âmir ed-Dabbî radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Herhangi biriniz iftar etmek istediği zaman orucunu hurma ile açsın. Hurma bulamazsa, su ile iftar etsin. Su temizdir.”
- Ebû Hüreyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ‘ben oruçluyum desin’
- Ebû Hüreyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terketmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.”
- Ebû Hüreyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizden biriniz unutarak bir şey yer veya içerse, orucunu tamamlasın. Çünkü onu Allah yedirmiş ve içirmiştir.”
- Ebû Hüreyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Pazartesi ve perşembe günleri ameller (Allah’a) arz olunur. Ben, oruçluyken amellerimin arz olunmasını isterim.”
- Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi: Dostum sallallahu aleyhi ve selllem bana şu üç şeyi; her ay üç gün oruç tutmayı, iki rek’at kuşluk (duhâ) namazı kılmayı ve uyumadan önce vitir namazını edâ etmeyi tavsiye etti.
- Abdullah İbni Amr İbni’l-Âs radıyallahu anhümâ‘dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her ay üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçla geçirmek demektir.” [Buhârî, Savm 59 ; Müslim, Sıyâm 197, Nesâî, Sıyâm 78, 82]
- Ebû Zer radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “(Ey Ebû Zer!) Ayda üç gün oruç tutacağın zaman, on üç, on dört ve on beşinci günleri tut.” [Tirmizî, Savm 54, Nesâî, Sıyâm 84]
- Zeyd İbni Hâlid el-Cühenî radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, oruçlu kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.”
- Enes radıyallahu anh‘den nakledildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün Sa’d İbni Ubâde’nin yanına geldi. Sa’d derhal bir parça ekmek ve zeytin çıkarıp Resûlullah’a ikram etti. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bunları yedikten sonra ona şöyle dua etti:
“Evinizde hep oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin, melekler de duacınız olsun.”
[Ebû Dâvûd, Et’ime 54, İbni Mâce, Sıyâm 45]- Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan riva-
yet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ’nın en çok beğendiği namaz Dâvûd aleyhisselâm’ın namazı, Allah Teâlâ’nın en çok beğendiği oruç da yine Dâvûd aleyhisselâm’ın orucudur. Dâvûd gecenin ilk yarısında uyur, üçte birinde namaz kılardı. Gecenin altıda birinde yine uyurdu. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.”
- Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i: “Geceleyin öyle bir zaman vardır ki, Müslüman bir kimse o zamana rastlayıp Allah’tan dünya ve âhirete dair hayırlı bir şey dilerse, Allah ona dilediğini verir. Bu her gece böyledir” buyururken dinledim.
[Müslim, Müsâfirîn 166, 167]