“Hac”, saygı duyulan büyük ve önemli bir şeye yönelmek, onu ziyaret etmektir. İslam Dini’nin temel esaslarından biri olan hac ibadeti, özel bir irade ve sabır eğitimidir. Bu eğitimi hakkıyla gerçekleştirenler içinse çok güzel müjdeler vardır.
Hac ibadeti, içinde bazı temsili davranışlar barındırır. Büyük bir kısmı İbrahim (as) ile bağlantılı olan bu davranışlarda, “teslim olma” duygusu ön plandadır. Nitekim İbrahim (as)’ın, hayatı başlı başına teslimiyet örneğidir.
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de onun teslimiyetini şöyle teyit etmektedir: “Rabbi ona: ‘(Hakka) teslim ol!’ buyurduğunda o da: ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum.’ dedi.”[1] Rabbi tarafından teyit edilmiş bu teslimiyet, elbette boş bir söz değildir. Şirk içindeki bir topluluğa karşı takındığı tavrı, tavizsiz dik duruşu, onu Rabbinin dostu kılmıştı. İbrahim (as)’ın bu duruşu, bütün insanlığa örnek gösterilmiş ve onun yolundan yüz çevirenler kendini bilmez kimseler olarak tanımlanmıştır.[2] Hz. İbrahim (as)’ın yolunda olmak için, onu anlamak gerekir. Onu anlamak için de hac ibadeti önemli bir fırsattır.
Kulun, Rabbine ilk teslimiyeti, şirk içeren her şeyi yıkması ile mümkün olur. Şirk, yaratıcıya denk/ortak varlıklar tanımadır. Bu varlıklar, yaratıcı gibi emir ve yasaklar koyarak, yönlendirme yaparak insana hükmetmeye çalışır. Gerçek yaratıcısı ile sahte tanrılar arasında bocalayan insan, kimin kulu olduğunu idrak edip ona teslim olmakla mükelleftir.
Teslimiyet bir defalık bir davranış değildir. Aksine ömür boyu, birçok defa sergilenecek bir duruştur. İnsan teslimiyetindeki samimiyeti ile ilgili birçok defa sınanacaktır. Hanımı ve küçük oğlunu ıssız bir araziye bırakması emredilen İbrahim (as) gibi. Zaman zaman canını yakacak bu sınanma süreçlerinde, sabredenlerden olmayı dileyerek, “Biz Allah için (teslim olmuş kullar)ız ve elbette biz, (yine) O’na döneceğiz.” diyebilen kimseler, İbrahim (as)’a tabi olanlardan sayılacaktır. Dış dünyasındaki putları yıkan İbrahim (as), hayatı boyunca da teslimiyetine zarar vermeden yürümüştür. Evladını kurban etmesi emredilen İbrahim (as) şeytanı taşlayarak, her türlü vesveseye karşın, Rabbine teslim olduğunu ilan etmiştir.
Teslim olmak, özünü Allah’a adamak olarak tefsir edilir. İnsanın nefsinin arzularından sıyrılarak, kul olduğunu idrak etmesi; Rabbimin sözü başım gözüm üstüne diyebilmesidir. “…kim muhsin olarak (iyilik ederek, işini güzel yaparak) özünü Allah’a teslim edip (şirk karıştırmadan O’na iman ve itaat eder)se onun mükâfatı Rabbi katındadır, onlara korku yoktur, onlar üzülecek de değillerdir.”[3]
Teslimiyet, iki yönlü bir haldir. Kul, içindeki ve dışındaki tüm sahte tanrılardan arınmaya çalışarak Rabbine yönelir. Bu durumda Rabbinin korumasına, selamet yurduna girmiş olur. Artık gerçek bir huzurda ve emniyettedir. Bedeni ve mali olarak insanı yoran bir eylem olmasına rağmen, hac ibadetine duyulan iştiyak, insanın bu huzura duyduğu özlemdir.
Arafat’da vakfeye durduğunda, teslimiyetine zarar verebilecek her şeyi ardında bırakmış olan kul, bu tecrübeyi her zaman yaşamaya çalışır. Bu gayret neticesinde “Kim iyi davranışlarda bulunarak (samimiyetle) özünü Allah’a teslim ederse, hiç şüphesiz o, en sağlam kulpa yapışmış olur…”[4] müjdesine mazhar olur.
Ve artık tek gayesi vardır: Müslüman olarak can vermek. Rabbine kavuşacağı güne kadar, bunun için didinir durur.
İnsan her halde didinmektedir. “Ey insan! Gerçekten sen, Rabbine (varıncaya) kadar didindikçe didinirsin. Nihayet O’na kavuşacaksın.”[5] ayet-i kerimesi bu gerçeği gözler önüne serer. Birçok güçlüğe göğüs gererek sürekli çalışan insan, teslim olduğu makama göre mükafatını alacaktır. Zira gerçek yaratıcısına teslim olamayan kul, başta kendi nefsi olmak üzere sahte tanrılara teslim olur ki, onların mükafatı pişmanlık ve ateşli bir azaptan öteye geçmez.
Öyleyse, İbrahim (as)’ın kendisi ve evladı için yaptığı dua, bizim duamızdır: “Ey Rabbimiz! İkimizi de sana teslim olanlardan kıl; soyumuzdan da sana boyun eğen (müslüman) bir ümmet meydana getir; bize ibadet yer (ve usul)lerini göster, (kusurlarımızı affedip) tevbemizi kabul buyur. Çünkü sen, tevbeleri çokça kabul eden ve çok merhamet edensin.”
Zeynep Yaren Çelikbilek
YARARLANILAN KAYNAKLAR:
Hasan Tahsin Feyizli, Feyzu’l-Furkan Açıklamalı Kur’an Meali
Hak Dili Kur’an Dini, Elmalılı Hamdi Yazır
Mefatihu’l-Ğayb, Fahreddin Razi
Hac İlmihali, DİB Yay
[1] Kur’an-ı Kerim, Bakara Sûresi, 131. Ayet
[2] Bknz: Kur’an-ı Kerim, Bakara Sûresi, 130. Ayet
[3] Kur’an-ı Kerim, Bakara Sûresi, 112. Ayet
[4] Kur’an-ı Kerim, Lokman Sûresi, 22. Ayet
[5] Kur’an-ı Kerim, İnşikak Sûresi, 6. Ayet