“(Ey Resûlüm!) De ki: ‘Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir.’” Al-i İmran Suresi 31. Ayet
Hasan el-Basri ve seleften bazılarının dediğine göre, bir grup Allah’ı sevdiğini zannetmiş ve Allah cc da, onları bu ayetle imtihan etmiştir. Bu grubun kimler olduğu ile ilgili farklı rivayetler vardır. Yahudiler kendilerini Allah’ın oğulları olarak görüyor ve Allah’ı sevdiklerini iddia ediyorlardı.[1] Necran’dan gelen Hristiyan bir grup da, Allah’a olan sevgilerinden ötürü, Hz. İsa as’ı ilahlaştırma derecesinde yücelttiklerini ifade etmişlerdi. Kureyş müşrikleri de, yine Allah’a olan sevgilerinden dolayı, Allah’a yaklaşmak için putlara taptıklarını iddia ediyorlardı.[2]
Farklı bir rivayete göre de Müslümanlar, ey Allah’ın Rasulü, Allah’a yemin olsun ki bizler Rabbimizi seviyoruz, dediler. Bunun üzerine yüce Allah, “De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz…” buyruğunu indirdi.
Eğer bir iddianız varsa, bunu destekleyecek delillerinizin olması gerekir. Bu iddia sevmek olduğunda, sevilen varlığa karşı olan sorumlulukları da isteyerek kabul eder ve itina ile yerine getirmeye çalışırsınız. Söz konusu ettiğimiz ayet-i kerime de bu duruma işaret etmektedir: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun…” Allah’ı sevdiğinizi iddia ediyorsanız ve bu iddianıza sadık iseniz; yapmanız gereken şey, elçisine uymaktır. Tersten okuduğumuzda, Rasulullah as’a uymuyorsanız Allah’ı sevdiğiniz iddiası yalan bir söz olmaktan öteye geçmeyecektir.
Muhabbet, sevgi, insan ruhunun yücelik ve güzellik sezdiği bir şeye meyletmesidir. Bu durum insanı, sevdiğine yaklaşmak için gerekli sebep ve vesileleri arayıp bulmaya yöneltir. Sevenin arzusu, sevgilinin rızasına erebilmek ve öfkesinden sakınmak olur. Dolayısıyla sevgi, itaat isteğini ve isyan sayılan şeylerden kaçınmayı gerektirir. Sevmek için önce idrak etmek gerekir. İnsanoğlu, kendi idraki nispetinde tanıdığı ve bildiği varlıklara karşı sevgi duyar.
Allah sevgisi/ Muhabbetullah gönüllerin tek hedefidir ve en yüce gayedir. Allah’ın dostluğunu kazanan, her şeyi kazanmış olur. Bu dünya üzerinde sevilen her varlığın, aslında ulaştığı gaye, her şeyin yaratıcısı ve sahibi olan Allah’tır. Bu sebepledir ki insanların çoğu Allah’ı sevdiğini iddia ve beyan eder. İnsan gelişimi/seyr-u sulukü ile orantılı olarak, ruhunda gizlediği en yüce gayesine ulaşır ya da gayeye giden yollarda oyalanarak, saparak ondan uzaklaşır.
Sehl b. Abdullah, kulun Allah’ı sevmesini şöyle izah etmiştir: Allah’ı sevmenin alameti Kur’an’ı sevmektir. Kur’an’ı sevmenin alameti Peygamber as’ı sevmektir. Peygamber as’ı sevmenin alameti sünneti sevmektir.
Ve imtihan başlar: Allah’ı sevenler “Ben, bana uyanlarla birlikte kendimi Allah’a teslim ettim” [3] diyen Rasulullah as’ın öğretilerine uymak ve O’na karşı gelmemekle yükümlüdür. Bunun zıddı, Allah’ı severim, ama emrini dinlemem, O’nun sevdiğini sevmem, O’nu sevenleri, O’nun yolunu gösterenleri, O’nun seçip gönderdiklerini sevmem, onlara benzemek istemem demektir ki bu da kâfir olmaktır. Rasulullah as’a uyma konusunda gösterilecek hassasiyet ya da gevşeklik, iddiamızın doğruluğunu ortaya koyacak, sadık ya da yalancı olmamızı sağlayacaktır.
Seven, sevdiği tarafından sevilmek ister. Tüm çabası bu sevgiyi kazanmak için olur. Allah’ı seven kul, Allah’ın da kendisini sevmesini arzular. Ayet-i kerimede, sevme iddiamızı doğrulamak için verilen emir, aynı zamanda kulun Allah’ın sevgisini kazanmasını sağlayan ön şarttır. “…bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” Allah’ın kulunu sevmesi demek, kuluna mağfirette bulunması, sevap vermesi ve kulundan razı olmasıdır. Günahlarını bağışlaması demek, hak ettiği cezaları kaldırması demektir. Allah sevdiği kulun cezasını kaldırır.
Fahreddin Razi, ayette geçen sevme fiilini, kul ve Allah yönüyle incelemiş, şu sonuca varmıştır: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana (Rasulullah as’a) uyun. Çünkü ben O’nun elçisiyim. Allah bana, elçisi olduğumu ispatlamam ve dolayısıyla bana uymanız için çok sayıda mucize vermiştir. Eğer Allah’ın sizi sevmesini istiyorsanız, yine bana (Rasulullah as’a) uyun. Çünkü bana uyduğunuzda Allah’a itaat etmiş olursunuz. Allah ise, kendisine itaat eden herkesi sever.
Ebu’d-Derda’nın rivayetine göre Rasulullah as, söz konusu ayet-i kerime hakkında şöyle buyurmuştur: “Yani iyilik, takva, tevazu ve nefsin zilleti hususunda (bana tabi olunuz) demektir.” [4]
Anlıyoruz ki Allah’ın rızası Rasulü’ nün yolundan geçiyor. Çünkü Kur’an’ı en iyi anlayan ve uygulayan, Allah’ı en iyi tanıyan kul Muhammed sav’ dir. Bizler O’na uyduğumuz ölçüde dosdoğru yol üzerinde olacağız. Allah sevgisi, Rasulullah as’ a uyma çabamız nispetinde, gönüllerimizde sağlam bir yer edinecek ve karşılık bulacaktır. Rabbimizin bağışlaması ve merhameti de, bu yolda göstereceğimiz samimi çabalarımızın en önemli desteği olacaktır.
Zeynep Yaren Çelikbilek
KAYNAKLAR
Fahreddin Razi, Mefatihu’l-Ğayb
Kurtubi, el-Camiu’l-Ahkami’l-Kur’an
İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili
Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Seha Neşriyat, İsanbul, 1993
Hasan Tahsin Feyizli, Feyzu’l-Furkan Açıklamalı Kur’an-ı Kerim Meali
[1] Bkn. Maide S. 18. Ayet
[2] Bkn. Zümer S. 3. Ayet
[3] Bkn. Al-i İmran, 20. Ayet
[4] et-Tirınizî el-Hakîm, Nevadiru’l-Usûl, II, 459, senetsiz