9 Aralık 2024 / 7 Cemaziye Ahir 1446

Bilginin de Dönüşümü Mümkün mü?

Dr. Yasin Ramazan Başaran – 

Kadın ve Aile olarak bu ay, eşyanın dönüşümünü gündemimize alınca bir anda düşünce dünyamızdaki dönüşüme dair sorular sorarken bulduk kendimizi. Acaba sahip olduğumuz bilgiler de ileri-geri dönüşüyor mu? Yoksa kullanılmayan bilgi çöp mü oluyor? Bilgi nasıl dönüşür?

Bu konuda bir uzman görüşü almak istedik ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimlerinde öğretim üyesi olan Dr. Yasin Ramazan Başaran hocamızın kapısını çaldık.

Kendisiyle yaptığımız keyifli sohbeti istifadenize sunuyoruz.

  • Kadın ve Aile: Nasılsınız hocam?
  • Yasin Ramazan Başaran: Teşekkür ederim iyiyim, siz nasılsınız?
  • Kadın ve Aile: Biz de iyiyiz hocam, sağ olun. Yoğunluğunuz arasında bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederek hemen konuya girmek istiyoruz. Bu ay Kadın ve Aile okurları için geri dönüşüm ve ileri dönüşüm konularını ele aldık. Bu kavramlar eşya için kullanılıyor elbette. Ama farklı bir bakış açısı geliştirerek sahip olduğumuz bilgilerle ilgili olarak da düşünebilir miyiz diye bir soru geldi aklımıza. Açıkçası sonunda ne çıkacak tahmin edemedik. O nedenle ilk sorumuz şu olsun: Siz bu yaklaşımı nasıl değerlendirirsiniz?
  • Yasin Ramazan Başaran: Yeni bir yaklaşım tabi. Dolayısıyla anlaması ve anlaşılmasının zor olması da doğal. Kolay bir konu olsaydı zaten o kadar da değerli olmazdı. Yani biraz zor ama o zorluğu karşılıklı konuşarak aşabiliriz zannediyorum. Üzerinde çalıştıkça açıklığa kavuşur bu gibi sorular. Baştan sonucunu bilmek mümkün değil.
  • Kadın ve Aile: Bakalım konuşmamızın sonunda ne düşüneceğiz? Peki hocam bilginin dönüşümünden söz edebilir miyiz? Yani eşyanın dönüştürülerek yeniden kullanıma sokulması gibi daha önce edindiğimiz bilgiyi yeniden kullanmak için dönüşüm sürecine sokabilir miyiz?
  • Yasin Ramazan Başaran: Öncelikle bilgi bir nesne değil. Böyle bir farklılık var. Bilginin nesne olmaması şu demek: Bir yerden bir yere taşındığında aynı özellikleri göstermeyebilir. Çünkü bilgi etrafı kapalı bir şey değil, bilenle bilinen arasındaki ilişkidir. Dolayısıyla bilinecek şey her ne olursa olsun bilen kişi onu kendi bağlamında anlar ve onu kendi bağlamına getirmek durumundadır. Dolayısıyla bilgi aslında –sizin kastettiğiniz anlamda- geri dönüşümü mümkün olan bir şey. Aksi taktirde diyelim ki elinizde bir kitap var. İçerisinde Ağrı Dağı hakkında bilgiler olsun, dağın yüksekliği nedir, içindeki madenler nelerdir, tarihi vs. Bu kitabın sayfaları o bilgiye sahip değil. Yani o basılı kağıttan bahsediyorum. Ya da internetten bakıyorsanız, bir web sayfası herhangi bir bilgiye sahip değil. Onu okuyan bizler bilgiye sahibiz. Bu anlamda öğrenmenin kendisi, bilgiyle ilişkili geri dönüşüm olarak değerlendirilebilir. Bilmek bir çeşit geri dönüşüm faaliyetidir diyebiliriz bu anlamda.
  • Kadın ve Aile: O zaman, bilgimizi kullanmaya başladığımızda bilgiyi dönüştürmüş oluyoruz.
  • Yasin Ramazan Başaran: Tabi. Yani onu anlamlı bir noktaya getirmiş oluyoruz. Diyelim ki bir şey okuduk veya dinledik. O hâliyle hafızamızda durması demek, o bilginin bir kitabın sayfasında basılı olması gibi bir şey, gerçekten bildiğimiz bir şey değil, ezberdir sadece o. Bazı insanlar vardır, çok şey ezberliyorlar, hafız-ı kütüb deniyor onlara. Günümüzde zayıfladı tabi ezberimiz. Eskiden daha çok olduğunu biliyoruz. Kitapları ezberliyorlar çünkü baskı teknikleri çok gelişmediği için kitapların devamlılığı için onlara ihtiyaç duyuluyor. Fakat bu insanlar okuduklarının çoğunu anlamıyorlardı, sadece ezberliyorlardı. Dolayısıyla onu alıp değerlendirecek, bilgi hâline getirebilecek bir durumda değillerdi. Bizim için de aslında bu geçerli. Yani öğrendiğimiz herhangi bir şeyi, eğer kendimiz için kullanamıyor, eyleme geçiremiyorsak, diğer bilgilerimizle ilişki hâlinde anlamlı bir bağlama oturtamıyorsak bu durumda aslında onu bilmiyoruz diyebiliriz. Bu kadar rahatlıkla söylenebilecek bir şey bu.
  • Kadın ve Aile: Bu noktada çok önemli bir şey ortaya çıktı: Bilgiye, onu alıp depolamakla değil kullanmakla sahip olunur. Bu yönüyle değerlendirmemiz gerekiyor.
  • Yasin Ramazan Başaran: Kesinlikle ve daha da önemlisi şu: Mesela sizinle beraber bir konferans dinliyoruz diyelim. Orada dinlediklerimiz birebir aynı olsa bile siz kendi bağlamınızda ona bir anlam vereceksiniz, ben kendi bağlamımda bir anlam vereceğim. Böylece onu benimsemiş olacağız, yani benim bilgim demiş olacağız. Bu bilgi benim bağlamımda şu anlama geliyor diyebileceğiz. Bu da bilginin doğasına dair bir şey. Konu ile ilgili daha çok bilgisi olan farklı bağlantılar kurabilir, daha iyi anlayabilir. O konuyla yeni ilgilenmeye başlayan biri daha farklı anlamlandırır. Dolayısıyla bu alışverişin de ulaştığı nokta şu oluyor: Hepimizin bildiği şey aynı olsa bile bilgimiz aynı olmuyor.
  • Kadın ve Aile: Burada biraz duraklama ihtiyacı duyuyoruz. Bilgi depolanan değil kullanıma sokulan şeydir dediğimizde bütün sorular cevabını buldu aslında. Bu noktada bilgiyi kullanmak üzerinden devam etmek isteriz. Bilgiyi kullanmak dediğimizde neyi kastediyoruz? Onu tecrübe etmek, yaşantımıza dahil etmek ve yeni bağlantılar kurmak için düşünme çabasına girmek midir?
  • Yasin Ramazan Başaran: Evet, bu çok iyi bir soru oldu. Şu anlamda, yani biz bir şey öğrendik, daha önceki bilgilerimizle bağlantısını kurduk, anladık, bir yere yerleştirdik. Bu noktada sorarız: Şimdi ne olacak? Yani oturalım akşama kadar birbirimize bir şeyler anlatalım ve onları daha önceki bilgilerimizle bağdaştıralım. Bunun ne anlamı olabilir? Eğer bilgileri; biz birbiri ile ilişki hâlinde, bize yeni bir şeyler anlatabilir şekilde tasarlayabiliyorsak –böyle zihin haritası gibi düşünün- bu bilgiler sayesinde bilmediklerimize dair bir fikir edinebiliyorsak, işte o zaman bilgi canlı bir şey hâline geliyor. Farz edelim ki bir meteor çarptı ve dünya üzerindeki herkes öldü. Bu durumda bütün bilgiler de ortadan kalkmış olur mu? Yani bilebilecek insanlar ortadan kalkınca bilgiler de mi ortadan kalkar? Şu şartlar altında düşünürsek evet. Çünkü bilgi ortalıklarda gezinen, bizim yakalayabileceğimiz bulutsu bir varlık değil, bir kafese hapsedebileceğimiz bir şey değil. Uyguladığınızda, onun sonuçlarını gördüğünüzde, onun sınırlarını gördüğünüzde ya da boyutlarını gördüğünüzde… Yani bu öğrendiğim şeyin sınırları nelerdir? Bana neler katıyor? Derinliği nereye kadar? İşte bunları gördüğünüzde bilgi sizi dönüştürmeye başlıyor, canlı bir şeye dönüşüyor. O yüzden bilenle bilmeyen bir olur mu dediğimizde, aslında kastettiğimiz şudur: Birisi biliyor, diğeri de bilmiyor. Yani bir tanesi dönüşmüş bilgi aracılığıyla, yeni bir insan olmuş. Diğeri henüz dönüşmemiş, o bilgiye sahip değil. Bu kadar büyük bir fark var.
  • Kadın ve Aile: Buradan şöyle bir yorum da çıkartabilir miyiz? Geri ve ileri dönüşümü bilginin kendisi ile ilgili ifade etmek yerine, bilginin kullanıldığı taktirde insanın ileri dönüşümünü sağlayan bir şey olduğunu söylemek daha doğru olacaktır.
  • Yasin Ramazan Başaran: Evet, bu güzel bir yorum olur. Bir de şu var. Bilgimizin çoğu geleceğe yöneliktir. Yani geçmişi bile öğrensek, aslında geleceğin nasıl olacağına dair bir fikrimiz olsun diye geçmişi öğrenmeye bakarız. Yoksa geçmiş geçip gitmiştir zaten, öğrenmenin ne önemi var? Ama orada ne olduysa gelecekte de benzer bir şeyler olabilir diye geçmişe bakıyoruz.
  • Kadın ve Aile: Tarihin tekerrür etmesi.
  • Yasin Ramazan Başaran: Kendi tecrübelerimiz de böyle.
  • Kadın ve Aile: Burada şöyle bir soru geliyor aklımıza: İslam kültüründe yer alan ilme’l-yakîn, ayne’l-yakîn, hakka’l-yakîn kavramları bu dönüşümle ilgili midir?
  • Yasin Ramazan Başaran: Tabi bilmek var, bilmek var. Bir şeyi bilmenin gerçekten bir sınırı yok. Bilgi dediğimiz şey kutsal bir şey, dönüştüren bir şey. Dolayısıyla bunun kademelerinin olduğunu söylemek de çok yanlış olmaz. Mesela bir telefon kullanıyorsunuz. Telefon kullanmayı bilmeniz, telefonunuz bozulduğunda ondaki hatanın ne olduğunu bilmenizi gerektirmiyor. Aynı şekilde telefonu tamir etmeyi biliyor olabilirsiniz ama telefon üretmeyi bilmiyor olabilirsiniz. Bunların hepsi farklı düzeydeki bilgiler. Bir tanesi kullanma bilgisi, bir tanesi tamir bilgisi, bir tanesi yapma bilgisi. Hatta soyut bir alana geçerek bunun bir ilerisini de düşünebiliriz: Telefonun mümkün olduğunu bilmek. Bilgi de katman katman böyle. Yani ilme’l-yakîn, ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn dediğimiz kavramlar da buna işaret ediyor. Bir şeyi hepimiz bilebiliriz ama hangi boyutları ile bilebiliriz, ne kadar derinlikte bilebiliriz? Bu bizimle o bildiğimiz şey arasındaki ilişkinin sağlamlığına dayanıyor.
  • Kadın ve Aile: Kişi bu dönüşüm sürecini yaşayabilmek için nasıl bir çaba içinde olmalı? Yani ben dönüşmek istiyorum deyince bu gerçekleşmez herhalde.
  • Yasin Ramazan Başaran: Bu soru üzerinde ne kadar konuşsak az. Çünkü bilmek istediğimiz şeylerle, onları nasıl bileceğimiz arasında bir korelasyon var. Yani her şeyi aynı şekilde öğrenemiyoruz. Dolayısıyla neyi bilmek istediğimizle onu bilme tarzımızı denkleştirmek durumundayız. Çok basit, gündelik, pratik şeylerden tutun da çok soyut felsefî kavramlara ya da dinî bir metnin anlamına varıncaya kadar hepsinde belli yöntemler izlemek durumundayız. Ama hepsinde aynı yöntemi izlemek de mümkün değil. Çünkü bilme nesnesi, bileceğimiz şey farklı. Kısacası doğru yöntemi bulmak lazım. Mesela fizik yöntemi ile toplumu incelemeye kalkarsanız hiçbir şey öğrenemezsiniz. Çünkü toplum fiziksel bir şey değil. Ama fizik yöntemiyle bir taşı, bir kayayı incelemeye kalkarsanız çok şey öğrenirsiniz.
  • Kadın ve Aile: Bu durumda bilmek istediğimiz şeyin mahiyeti önem kazanıyor. Dolayısıyla ona göre bir usul belirlemek gerekiyor. Bir de ulaşmak istediğimiz şeyi az çok belirlemiş olmamız mı gerekiyor?
  • Yasin Ramazan Başaran: Tabi merak etmemiz gerekiyor. Bu da çok önemli. Karşılaştığımız bir gerçekliği, bir tecrübeyi ya da bir boşluğu neyin doldurduğunu merak etmemiz gerekiyor. Merak zaten doğuştan verilen bir şey. Aklı olan herkes bir şeyleri merak eder. Merakın peşine düşmek lazım. Merak, hakikaten, nasıl şekilleniyor, onu da hiç bilmiyoruz. Kimin neye merakı olduğuna dair çok bilgimiz yok. Merak bizim için bilgiye, eşyaya, kendimize, yaratıcıya, yaratılanlara yönelmiş, doğrudan varoluşsal bir durum. Onu takip etsek bile yeterli olur çoğu zaman. Niye merak ediyorum, neyi merak ediyorum ve nasıl merak ediyorum? Bunlar zaten hazır sorular, aramaya gerek yok.
  • Kadın ve Aile: Yani bilginin dönüştürmesi sürecinde başlangıç noktamız merak.
  • Yasin Ramazan Başaran: Evet, evet. Merak ettiği şeyin peşinden gitmesi yeterli başlangıç için.
  • Kadın ve Aile: Bilgiyi dönüştürmek mümkün müdür diye başlattığımız bu sohbette bilginin kişiyi dönüştürme kabiliyetini anlamış olduk. Bunun için merak etmek, doğru yöntemle bilgiye ulaşmaya çalışmak ve sonrasında o bilgiyi benimsemek, kendi bağlamımızda kullanmak gerektiğini fark ettik. Farklı olarak eklemek istediğiniz bir şey var mıdır hocam?
  • Yasin Ramazan Başaran: Benim eklemek istediğim şu olabilir. Bunu başka yerlerde de ifade ediyorum, bu vesile ile de tekrar etmek isterim: Bilgi statik bir şey değil. Yani alıp edinilecek bir meta değil. Bu yüzden saklamak yerine, bilginin aktif olarak kullanılabilecek bir şey olduğunu söylemek lazım. Bunu öğrenmek gerekiyor. Aksi taktirde bilgiyle ilişkimiz yanlış bir ilişki hâline geliyor. Yani öğrendiğimiz şeyler bizim için birer nesne, birer meta hâline geliyor. Bu da hırsla ilgili bir durum ortaya çıkarıyor: Ne kadar çok şey öğrenirsek daha iyi olacağız, daha güçlü olacağız, dünya algımız değişecek gibi. Bunlar çok doğru değil. Kendimize daha dürüst yaklaşmamız lazım. Merak ettiğimiz şeylerle ilgili, neyi bilip neyi bilmediğimize dair kendimizce bir sorgulama yapmamız lazım. Bu şekilde daha sağlam adımlar atılabileceğini düşünüyorum.
  • Kadın ve Aile: Kullanabileceğimiz bilgilerle yol almamız lazım yani. İnternet ortamında bilgiye ulaşmanın çok kolay ve hızlı olduğu günümüzde bu ayırımı yapmak biraz zor olsa gerek.
  • Yasin Ramazan Başaran: Maalesef, pek çok insan bunu bilgi zannediyor. Hemen cep telefonundan yaptığı bir arama sonucunda elde ettiği şeyin bilgi olduğunu zannediyor. Ama sizi dönüştürmeyen şeyin gerçek bilgi olmasına ihtimal vermiyorum. Yani aklınızda kalabilir tabi ki. Ama aklınızda kalması önemli değil. O bilginin bir bağlama oturması önemli. O yüzden maalesef bilgi çağında olduğumuzu zannederken –bence- bilgiden gittikçe de uzaklaştık. Yani şu anlamda uzaklaştık: İnsan diğer insanların bildiklerini de bildiğini zannetmeye başladı. Mesela bugün hücrenin yapısını biliyoruz, cümlesini çok rahatlıkla kullanıyor insanlar, biyolog olmadan. Aslında bilmiyoruz, bilen birisine güveniyoruz. Bu, insanlarda şöyle bir algı oluşturuyor: İnsanlık bunu biliyorsa bu bilgi herkes tarafından edinilmiş hakikatin kendisidir gibi düşünülüyor. Bu hem yanlış hem de yanlış yönlendiren bir şey. Çünkü hücrenin yapısında ne olduğuna dair bilgiyi bilmeniz için laboratuvara girmeniz gerekiyor, gözlem yapmanız gerekiyor. Peki, başkasına güvenemez misiniz? Tabi ki güvenebilirsiniz. Ama kendinizin bunu bildiğini iddia edemezsiniz. Mesele orada. Yani ben şu kaynaklara güvenerek bunu söylüyorum demek başka bir şeydir; ben hücrenin yapısını biliyorum çünkü insanlar bunu öğrendiler demek başka bir şeydir. İşte burada sıkıntılı bir durum oluşuyor. İnsanlar çoğunlukla internetin ve sosyal medyanın ve dijital olarak ulaşabildikleri her şeyin kendi bilgilerine dahil olduğuna dair bir algıya sahip oluyorlar.
  • Kadın ve Aile: Bu da maalesef kullanılmayan bilgiler yığını hâlinde bize yük oluyor.
  • Yasin Ramazan Başaran: Evet, israftır yani bunlar aslında.
  • Kadın ve Aile: Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ediyoruz hocam. Kendi adımıza çok istifade ettik. Okurlarımız için de faydalı olacağını umuyoruz.
  • Yasin Ramazan Başaran: Ben teşekkür ederim.
Henüz Yorum Yok

Cevap Yaz

Tüm alanları doldurunuz