İnsanoğlu fıtraten güven ve bağlanma ihtiyacıyla doğar. Bu iki temel duygusal ihtiyaç kişiyi diğer insanlarla iş birliği yapmaya yönlendirir ve yalnızlıktan kurtarır. Sosyal bir varlık olan insanın, hayatını yalnız başına sürdürebilmesi çok zordur.
Yalnız insanların, birlik ve beraberlik algısı, aidiyet hissi ve empati kurma yeteneği gelişemez. Yaşamı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için güven, bağlılık, sevgi, hoşgörü ve dostluk gibi kardeşlik duygularına ihtiyaç vardır. Narsizm, anti sosyal kişilik bozukluğu ve depresyon gibi çağımızın psikolojik bozuklukları çoğunlukla bu ihtiyaçları karşılanamayan kişilerde görülmektedir. İslam kültürü hayata doğru bir şekilde geçirildiğinde bu psikolojik gereksinimler karşılanır. Böylelikle kişi yalnızlığa düşmez ve yaşamına huzurlu bir şekilde devam edebilir.
Kardeşlik, fedakârlık, diğergamlık gibi duygular İslam kültürünün bize kattığı değerlerdendir. Birkaç ay öncesine kadar bu kültürden uzaklaşıp “modern yaşam” adı altında neredeyse birbirimizden kopmuştuk. Teknolojik araçlar ve sosyal medyada geçirilen uzun vakitler, kardeşlik duygusu bir yana yüz yüze iletişimi dahi en aza indirmiş durumdaydı. Aynı evin içindeki insanlar birbirinden habersiz yaşıyor, birçok insan hasta ve akraba ziyaretlerini, komşuluk ilişkilerini ihmal ediyor, sadece kendisi için çabalıyordu. En yakın arkadaş ve dostların sıkıntıları dahi günler belki aylar sonra fark edilebiliyordu. İnsanî ilişkileri kuvvetlendirmeye vesile olan bayramlar ise artık tatil planlarının yapıldığı günler haline gelmişti. Son zamanlarda yaşanılan salgın durumu beklentilerimizi ve önceliklerimizi değiştirmeye, gerçek ihtiyaçlarımızın farkına varmamıza vesile oldu. Artık sadece kendimizi değil toplumun tüm fertlerini düşünerek, toplumsal bir sorumluluk üstleniyoruz. Markete giderken komşumuzun kapısını tıklatıp bir ihtiyacı olup olmadığını sormak, dışarı çıkarken maske takıp fiziki mesafeye dikkat ederek yalnızca kendimizi değil etrafımızdaki insanları da korumaya çalışmak, imkanı olmayan kişileri bulup yardım etmek gibi bir çok empati ve yardımlaşma örneği sergiliyoruz. Çünkü artık daha iyi biliyor ve anlıyoruz ki “Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir”[1] ve “Müminler birbirini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateş çekerler.[2] Bizler artık gördük ki sosyal medya üzerinden sosyalleşmek bizim için yeterli değilmiş. Sevdiklerimizle ve büyüklerimizle daha çok vakit geçirmeliymişiz. Bireysel yaşamak sosyal varlık olan bizleri doyurmuyormuş.
Evde kalma süreci bizler için tefekkür imkânı oldu. Kendi eksikliklerimize odaklanıp daha anlayışlı ve iyi niyetli insanlar olmayı hedefledik, kitaplar okuyarak kişisel gelişimimize katkı sağlamaya çalıştık. En önemlisi çocuklarımızla her zaman olduğundan daha fazla vakit geçirmek gibi bir fırsat yakaladık. Bu durum elbette çok dikkatli ve tedbirli olmayı gerektiriyor. İnsanlarla temastan uzak olduğumuz bu süreci, birlik ve beraberliğin tesisi konusunda da çocuklarımıza iyi birer örnek olarak geçirebilmek çok önemli. Bu dönemde hasta ve kabirleri ziyaret edemesek de hasta yakınlarımızı telefonla arayabilir, vefat etmiş olanlar için evde birlikte dua saati yapabiliriz. Böylelikle artık hayatımızda olmayan dost ve akrabalarımızla bağların devam etmesine vesile olabiliriz. Bir ve beraber olabilmek için öncelikle aramızdaki farklılıkları bir kenara bırakarak ortak yönlerimizle birbirimize kenetlenmeyi öğrenebilmeliyiz. Yumuşak, merhametli, anlayışlı, kucaklayıcı ve kuşatıcı davranabilir, sert, merhametsiz, anlayışsız, uzaklaştırıcı ve bölücü davranışlar sergilemekten kaçınırsak birlik ve beraberliğimizi kısa sürede sağlayabiliriz. Ayrıca çocuklarımıza problemlerini konuşarak çözmesi gerektiğini öğreterek doğru iletişim becerisi kazandırmalıyız. Bu sayede kendini ifade etmeyi ve karşısındakini dinlemeyi öğrenecektir. Unutmamalıyız ki çocuklar duygu ve düşünce kalıplarını ilk olarak aile içinde öğrenmeye ve uygulamaya başlar.
Psk. Şerife Zehra Yiğit
[1] Buhârî, Salât 88, Mezâlim 5; Müslim, Birr 65. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 18; Nesâî, Zekât 67
[2] İbn Hanbel, IV, 271; Buhârî, “Edeb”, 27; Müslim, “Birr”, 66.