Çay bizim kültürümüzde sevgiyi muhabbeti, dostluğu paylaşmanın bir sembolüdür. Sevdiklerimizi çaya davet ederiz. Bir araya geldiğimizde hemen çay koyarız. Çayla o kadar bağlıyız ki birbirimize başımız ağrısa ‘bugün çay içmedim ondandır’ diyen bir toplumuz. Aslına bakılırsa çayın tedavi amaçlı kullanımı MÖ 3000’lere kadar uzanmaktadır. Günümüze kadar gelen efsanelerden biri şöyledir, vaktin Çin imparatoru Shen-gen, sarayının bahçesinde kaynatılan suya etraftaki bitkilerden düşen yaprakların suyun aroması ve rengini değiştirdiğini fark etmiş ve bu suyu içtiğinde dinginlik vermesini ve hoş aromasını beğenerek kullanmaya başlamış [1].
Şifası İçinde Saklı
Binlerce yıldır çaylar, sağlığı korumak, kendini daha iyi hissetmek ve hastalıkları tedavi etmek amacıyla kullanılmaktadır. Bitki kısımlarını su içerisinde kaynatarak (dekoksiyon); ya da üzerine kaynatılmış sıcak su ilave edip demlenmeye bırakarak (infüzyon) elde edilen özüt bilinen en eski tedavi yöntemleridir[1].
Bitki çaylarında asıl etkili olan bileşikler demleme sırasında suya geçen fitokimyasal ve minerallerdir. Bu bileşiklerin emiliminin ağızdan başlayıp sindiriminin hızlı olması en büyük avantajlardandır. Ancak tedavi edici etkinliğin ortaya çıkması için, doğru bitkinin kullanılmış olması, kullanım sıklığı ve miktarı çok önemlidir. Aynı anda birkaç bitkinin karıştırılması ile sinerjik etki yakalanıp alınacak fayda artırılabilir. Bunun yanı sıra eğer mevcut kullanılan ilaçlar varsa onlarla etkileşime girme ve yan etki oluşturma durumu da meydana gelebilir [2].
Uzmanına Kulak Verin
Keyif ve dinginlik için çayı sevdiğimiz kadar bitki çaylarını da içmeyi severiz. Lakin tıbbi tedavi amaçlı kullanımda mutlaka bir uzmandan danışmanlık almak yerinde olacaktır.
Bitki çaylarının tıbbi kullanımında belirli durumlarda farklı uygulamalar yapılabilmektedir. Etkilerinin ortaya çıkması için yemeklerden 2-3 saat önce aç karnına içilmesi önerilir. Eğer sindirimi kolaylaştırmak, gaz vb. şikâyetleri gidermek amacıyla kullanılıyorsa yemeklerden sonra içilmesi düşünülebilir. Rahat bir uyku için ise yatmadan 30 dakika önce içilmelidir. Bitki çayları zayıf etkili olduklarından etkileri kullanıldıkça artar. Bu nedenle, genellikle günde 3-6 defa içilmesi önerilmektedir. Günde tek sefer öneriliyorsa sabahları aç karnına kahvaltıdan 15-30 dakika önce, 2 sefer kullanılacaksa sabahları ve akşam yatmadan aç karnına alınmalıdır. 3 defa kullanılması önerilen çayların sabah, öğle ve akşam yemeklerinden önce içilmesi tercih edilmelidir. Bitki çaylarına genellikle şeker ya da tatlandırıcı katılması önerilmez. Özellikle şekerin mide asidini artırması nedeniyle midesi hassas olan kişiler kaçınmalıdır. Gerektiğinde süzme bal ile tatlandırılması düşünülebilir. Öksürük, boğaz ağrısı gibi şikayetlerde bal ilavesi çayın antioksidan etkisini artırabilmektedir [1].
Bitki kısımları (kök, yaprak, çiçek vd.), çay hazırlamak üzere ufalandığında ya da toz edildiğinde havada bulunan oksijenin etkisi ile değişime uğramaya açık hale gelmektedir. Bu nedenle, sıkı kapalı kaplarda korunmalıdır. Kurutulmuş ve ufalanmış bitkiler üzerinde olumsuz etkisi olabilecek bir başka etken ise güneş ışınlarıdır. Bu bakımdan doğrudan güneş ışınlarından korunması, tercihen karanlık yerlerde saklanması doğru olacaktır. Önerilen miktar: Her bitki için önerilen miktar, kişisel etkenler (yaş, vücut ağırlığı, kişinin tahammül derecesi) ve bitkiye bağlı etkenlerin (kullanılan kısmı) yanı sıra, kullanım amacı ve kullanım sıklığına göre de değişiklik gösterir. Genel olarak, sağlıklı yaşam için koruyucu amaçla %2’lik (bir fincan kaynatılmış suya bir poşet) derişim uygundur. Tedavi amacıyla yapılan uygulamalarda daha yoğun derişim tercih edilebilmektedir [1].
Her Biri Başka Derde Deva
Yaşı ilerlemiş büyüklerimizin yaşadığı sağlık sorunlarından olan kas eklem ağrısı, uyku bozuklukları, kabızlık gibi durumlarda kullanabilecek birkaç bitki çayı örneği şunlar olabilir:
Barut ağacı kabuğu- Erkek akdiken– (Rhamnus frangula L.); fitokimyasal bileşiminde antrasen türevleri vardır. İnatçı kabızlıkta etkilidir. Kalın bağırsakta etkisini göstererek bağırsak hareketlerini uyarır. Geç direnç oluşturduğundan etkisini daha uzun süre gösterir. Yalnız barut ağacının bir yıl beklemiş kabuğunun kullanılması gerekmektedir. Taze kabuk kullanımı bulantı, kusma gibi yan etkiler yapabilmektedir. Tedavi amaçlı kullanımda 15 günü geçmemelidir. Uzun süreli kullanımda bazı yan etkiler doğurabilir. Bunlara elektrolit dengesinin bozulması, ilaç etkileşimi dolayısıyla kalp damar hastalıkları riski örnek verilebilir. Bağırsak hareketlerini uyaran stimülan laksatifler grubunun hafif etkililerinden olduğu için bağımlılık geliştirme riski yoktur. Bununla birlikte aktif maddeler anne sütüne geçebildiğinden emziren annelerin kullanmaması uygundur [2,3].
Çay şeklinde tüketmek için 10 dk demlemek yeterlidir. Daha etkili bir sonuç alınması için birbirini tamamlayıcı etkilere sahip bitkilerin bir arada kullanılması, müshil etkili bitkilerin daha düşük oranlarda kullanılmasını sağlayabilir. Bu amaçla, eşit miktarlarda (1’er gram) barut ağacı kabuğu, mayıs papatyası çiçeği ve rezene meyvesi karıştırılarak çay şeklinde 10 dakika demlendikten sonra içilebilir.
Kuşburnu meyvesi: Gerek C vitamini ve gerekse fenolik bileşenlerine bağlı olarak kuşburnu meyveleri kuvvetli antioksidan etkiye sahiptir. Analjezik, antiseptik, sinir yatıştırıcı etkisi de bulunmaktadır. Yüksek C vitamini içermesinden dolayı halk arasında soğuk algınlığına karşı korunmada ve tedavisine yardımcı olarak çok sık kullanılmaktadır. Kuşburnu meyvelerinin bir diğer önemli yararı ise iltihaplı hastalıklardaki etkinliğidir. Son yıllarda kuşburnu meyvelerinin ileri yaşlarda yaygın görülen bir dejeneratif eklem hastalığı olan eklem kireçlenmesi (osteoartrit) ve romatizma ağrılarının giderilmesindeki yararları klinik araştırmalar ile ortaya konulmuştur. Yürütülen deneysel çalışmalarda kuşburnu meyvelerinden hazırlanan özütlerin ve bu özütlerden ayrıştırılan bir galaktolipit bileşeninin eklemlerde hasar oluşturan iltihap mediyatörlerinin miktarını azalttığı tespit edilmiştir. Ülkemizde halk arasında kuşburnu meyvelerinden basur tedavisinde yararlanılmaktadır. Taşıdığı fenolik bileşenlerin iltihap giderici ve damar cidarını destekleyici etkilerinin basurda şikâyetlerin hafifletilmesinde rol oynadığı tahmin edilmektedir [4].
Melissa: Sinir sistemi rahatsızlıklarında hafif yatıştırıcı etkilidir. Sinirsel kaynaklı uyku sorunları, huzursuzluk şikâyetlerinde yararlıdır. Mide ve bağırsak rahatsızlıklarında işlevsel sorunlarda, sinirsel kaynaklı mide şikâyetlerini, gaz ve spazmı gidericidir. Günde 3-4 defa 1.5 gram yaprak üzerine kaynatılmış sıcak su ilave edilerek kapaklı bir fincanda 10 dakika demlenerek içilir. Melisa bitkisinin pahalı olması nedeniyle, piyasada melisa yerine aynı adla satılan birkaç bitki türü bulunmaktadır. Melissa yaprağının haricen kullanımı da antiviral etkilidir. Herpes simplex virüsü lezyonlarını kısa sürede geçirmektedir[2,3].
Uzm. Dr. Aksanur Gökçe
Fitoterapist ve Aile Hekimliği Uzmanı
Kaynaklar
1.Yeşilada, E. (2012). İyileştiren bitkiler. Hayykitap.
2.Tyler, V. E. (1994). Herbs of choice: the therapeutic use of phytomedicinals. Pharmaceutical Products Press (imprint of Haworth Press, Inc.).
3.Duke, J. A. (2002). Handbook of medicinal herbs. CRC press.
- Christensen, R., Bartels, E. M., Altman, R. D., Astrup, A., & Bliddal, H. (2008). Does the hip powder of Rosa canina (rosehip) reduce pain in osteoarthritis patients?–a meta-analysis of randomized controlled trials. Osteoarthritis and Cartilage, 16(9), 965-972.