11 Şubat 2025 / 12 Şaban 1446

Bu Mevsimde Hangi Mahsulü Toplayalım?

Zunnuni Mısri hazretlerinden ilham alarak bu manevi bereket mevsiminde Recep ayında ekmeye, Şaban ayında sulamaya ve Ramazan ayında mahsulü toplamaya niyetlenmiştik. İdrak etmekte olduğumuz Recep ayında ekimi yapılacak en güzel işlerden birisinin oruç tutmak olduğu belirtiliyor. Bu yazımızda oruç, beslenme alışkanlıkları ve sağlık ilişkisini konu alıyoruz.

Oruç konusu günümüzde dünya çapında bilimsel mecralarda da popüler. Son yıllarda, kronik hastalıkların önlenmesinde veya tedavi edilmesinde aralıklı açlık uygulamalarının rolü ile ilgili çalışmalar giderek artıyor. Aralıklı açlık uygulayan insanların kalp damar hastalıklarına yakalanma riskinin azaldığı uzun vadede daha sağlıklı bireyler haline geldikleri ifade ediliyor. Araştırmalarda aralıklı açlık uygulayanların insülin, insülin direnci, kolesterol, iyi huylu kolesterol (LDL), trigliserid ve açlık şekeri düzeylerinde azalma sağladığı belirtiliyor. Ayrıca bu uygulamalar sistemik inflamasyon ve oksidatif stres üzerine olumlu etkileri ile de sağlığımıza katkı sağlıyor. Birkaç çeşit aralıklı açlık uygulaması bulunuyor, bunlardan biri zaman kısıtlı beslenme, gün içerisinde 12-21 saat aç kaldıktan sonra enerji kısıtlaması olmadan arzu edildiği gibi yemeği içeriyor. Bazılarında ise gün içerisinde açlık süresi bitiminde günlük ihtiyacın yalnızca bir bölümü kadar beslenmek var. Ramazan ayında tutulan oruç, herhangi bir enerji kısıtlamasının olmadığı, aralıklı açlık türlerinden biri kabul ediliyor. Açlık süresi bulunulan coğrafi bölge ve yılın zamanına bağlı olarak değişiyor. Her gün şafak ve gün batımı süresi değiştikçe açlık süresi de değişiyor ve ortalama 16-17 saat açlık uygulanmış oluyor[i]. Diyabet gibi kronik hastalığı bulunanların, orucun sağlık etkisinden faydalanabilmeleri için muhakkak hekim kontrolünde bulunması gerekiyor. Geçen senelerde Türkiye’de üç aylar süresince yapılan bir aralıklı oruç araştırmasının sonuçlarında insülin direnci, Tip 2 şeker hastalığına yakalanma riskine yönelik kan değerleri değerlendirilmiş ve olumlu bulunmamıştı[ii]. Zira oruçlu geçirilen günlerde iftar ve sahur sofralarında yemek menülerinde bir aşırıya kaçma söz konusuydu.

Dünyanın farklı yerlerinde kimi kardeşlerimiz açlıktan ve kuraklıktan mağdur. Diğer yandan bizim ülkemizin de endüstriyel gıdalarla beslenen sakinleri arttıkça obezite oranı artmaya, dünyada ilk sıralara yükselmekte. Gıda endüstrisinde üretilen paketli gıdaların büyük çoğunluğu doymuş yağ ve glikoz-fruktoz şurubu içeriyor. Bu gıda ürünleri yüksek kalorili, ancak “boş kalori” olarak tabir ediliyor ve vücuda gerekli enerjiyi vermiyorlar. Diğer bir ifadeyle bu gıdalarla gıdalanamıyoruz. Hatta bunları daha fazla tükettikçe önce şişmanlıyor, sonra obez hale geliyor, karaciğer yağlanmasından muzdarip oluyoruz. Zaman içinde kalp damar hastalıkları, ruh ve sinir hastalıkları, sindirim sistemi rahatsızlıkları ve artan kanser riskiyle karşı karşıya kalıyoruz.[iii]

Afrika’da, Yemen’de, dünyanın farklı yerlerinde açlık ve susuzlukla imtihan olan, hayatlarını kaybeden insanlar varken endüstriyel beslenmenin yaygınlaştığı yerlerde aşırı beslenme kaynaklı hastalıklar ve ölümler yaygınlaşıyor. Gıdalanamadığımız gıdaları tüketme akımı yaygınlaştıkça gıda ve tarım endüstrileri tüm dünya nüfusuna doğal gıdaların yetmeyeceğini öne sürerek verimi artırmak için genetiği değiştirilmiş gıdalara ve tarım ilaçlarına meylediyor. Diğer yandan Türkiye’de her coğrafi bölgenin nüfus, ekilebilir alan ve ekolojik tarımda elde edilen ortalama verileri hesaba katılarak yapılan araştırmaların sonuçları, doğal ve organik tarım şartları kullanılarak her bireyin günlük ihtiyacı olan kalori, protein, yağ ve karbonhidratı da alarak sağlıklı beslenebileceğini ortaya koyuyor. Bunun için Türkiye’deki ekilebilir alanların yüzde 63’ünü kullanmanın yeterli olduğu belirtiliyor.[iv] Lokmanın miktarı ve yeterliliğini bu rakamlar daha net ortaya koyuyuyor.

Beslenmenin duygulara, duyguların da beslenmeye etkisi bulunuyor. Rafine şeker beyinde mutluluk hormonu salgılanma düzenini bozuyor, obezite mağdurları daha fazla yemek yiyerek geçici mutluluk elde diyor, tekrar tekrar o mutluluğu yakalamak için yemek istiyor. Buna haz odaklı beslenme deniyor. Rafine şeker, beyinde kokain gibi uyuşturucu maddelerin bağımlılık oluşturduğu şekle benzer bir bağımlılık oluşturuyor[v]. Bazı araştırmalar her gün yaptığımız bir işi alışkanlık haline getirmek için aralıksız 21 gün tekrarlamak gerektiğini belirtiyor[vi]. Rafine şekeri; çikolata, cips, krem şanti, meyveli yoğurt, kola ve gazozlar ve daha niceleri gibi endüstriyel gıdaları; lezzet almak uğruna sağlığımızı feda ettiğimiz o beyaz unlu hamur işlerini, kızartmaları ve şerbetli tatlıları kısa süreliğine hayatımızdan çıkararak işe başlayabiliriz. Birkaç hafta içinde vücudumuz alışır, alışkanlık edinir, sindirim sistemimiz ve diğer organlarımız eski sağlıklı işleyişine, düzenine dönebilir. Diğer yandan beyinde oluşan bağımlılığın temizlenmesi biraz daha uzun vakit alabilir. Bu manevi bereket mevsimi bağımlılıklarımızdan kurtulmak için fırsata dönüşebilir.

O yüzden haydi gelin doğal ve sağlıklı beslenme uzmanları olalım. Porsiyonlarımızı küçültelim, bir küçük kase çorba, bir küçük kase etli sebzeli yemek, bir küçük kase yoğurt ve bir-iki dilim ekmekle iktifa edelim. Oruç tutarken saatlerce aç kalabildiğimiz gibi yemek sofrasında da aynı iradeyle daha az ve daha sağlıklı yemekler yiyelim.

Gelin kanaat edelim, yediğimizi artıralım, harcadığımızı biriktirelim, olmayanlarla paylaşalım, hayru hasenat yapalım.

Ekmeğimiz beyaz ekmek olmasın, her gün atalık unlar almaya bütçemiz el vermiyorsa gelin tam buğday ekmeği pişirelim; şerbetli tatlı yerine tarçınlı hoşafımız olsun, şekersiz incir uyutmamız olsun; pirinç pilavımız olmasın bulgur pilavımız olsun, meyve-sebzemiz salatamız mevsiminde, tadında olsun, ev yoğurdumuz da soframızdan eksik olmasın.

Bizler de daha sağlıklı, doğal gıdalara yönelirsek, maddi manevi gıdalanmayı murad edersek; koruyucu hekimlikte çığır aşmış Osmanlı ecdadımızın bayramlarda ikram ettiği doğal şeker şerbetinden baklavaları biz de sadece bayramda yersek, gündelik hayatımızda ağzımızı sadece incir ve üzüm gibi kuru meyvelerle tatlandırırsak[vii], bu üç aylarda buna gayret edersek bayramımız bayram olmaz mı?

Haydi gelin bu üç aylarda maddi manevi dönüşüme niyet edelim, modern tabirle kendimizin daha iyi versiyonu haline gelelim. Helal ve sağlıklı lokmanın maddi olduğu kadar manevi tesiri olduğunu gözden kaçırmayalım.

Gıda Kimyageri Saadiyye Eryılmaz

 

[i] Çelik, Özge Mengi, and E. D. A. Köksal. “Aralıklı açlık uygulamalarının vücut bileşimi ve biyokimyasal parametreler üzerine etkisi: Bir literatür derlemesi.” Mersin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi 13.2: 249-271.

[ii] Hilal Özkaya, Kanıta Dayalı Tıp Açısından Nebevi Beslenme ve Oruç, KASAV “Zihin ve Beden Sağlığının Korunmasında Beslenme Bilinci, 28.04.19.

[iii] Metin Başaranoğlu, Endüstriyel Gıdalar ve Sağlık, Sayader Sağlık Saati, 10.02.21. Erişim: https://www.youtube.com/watch?v=ocJeLphRTkA&t=3006s

[iv] Demir, Atiye Yonca, and Bulut Aslan. “An Organic Agriculture Model for Turkey.”

[v] Aliye Özenoğlu, “Aç olan Bedenimiz mi Ruhumuz mu?”, Sayader Online Sağlık Zirvesi, 2. Oturum, 06.06.20.

[vi] Gardner, Benjamin, et al. “Putting habit into practice, and practice into habit: a process evaluation and exploration of the acceptability of a habit-based dietary behaviour change intervention.” International Journal of Behavioral Nutrition and Physical Activity 11.1 (2014): 1-13.

[vii] Altıntaş, Ayten. Osmanlı hekimlerinin sağlık kuralları. Maestro Reklamcılık Limited, Şti, 2012.