Altı yüzyıl dünya sahnesinde hüküm süren Osmanlı Devleti kurulduğu andan itibaren dünyaya adalet, huzur, mutluluk getirme gayretiyle hareket eden ve bunun da ancak Allah’ın dinine hizmet etmekle olacağına inanan padişahların gayretleriyle dünyaya nizam vermiştir. “İlayi Kelimetullah’ı ” yeryüzünün en ücra köşesine kadar ulaştırmak için ömürleri at sırtında geçen, Yavuz Sultan Selim’den itibaren Müslümanların halifesi olarak kendilerini “Hadimü’l Haremeyn (Mekke ve Medine’nin hizmetçisi) gören padişahlar bu uğurda gerekirse canlarını vermekten çekinmemişlerdir.
Osman Bey’den Mehmet Vahdettin’e gelip geçen otuz beş padişah aynı yolu takip ederek, maddi manevi varlıklarını ortaya koyarak Allah’ın rızasına ulaşma gayreti içerisinde olmuşlardır.
Otuz üçüncü Padişah Sultan Abdülhamit Han halifelik makamına yaraşan iffet, haysiyet, vakar ve namus timsali bir Osmanlı padişahı idi. Dindardı, hayır hasenat yapmasını severdi. Kendi şahsi parasından Osmanlı topraklarının uçsuz bucaksız diyarlarına nice hayır işleri yapmıştır.
Sultan Abdülhamit Han, Osmanlı padişahları arasında en uzun süre tahtta kalanlardan biridir. Sultan II. Abdülhamit Han Amcası Sultan Abdülaziz’in şahadeti ve V. Murad’ın iki ay kadar süren kısa saltanatından sonra Osmanlı tahtına oturdu. Devlet-i Aliyye’yi en çileli döneminde yaklaşık otuz üç yıl gibi uzun bir süre idare eden Sultan II. Abdülhamit Han gerek içte gerekse dışta pek çok sorunlar ile uğraşmak zorunda kalmıştır.(1)
Sultan II. Abdülhamit Han Peygamberimize ve peygamberimizin sevdiklerine karşı vazifesini eksiksiz yerine getirmek için Mekke ve Medine’de sayılmayacak kadar çok tamirat, tadilat ve tezyinat yapmış, hiç bir masraftan kaçınmayarak bizzat kendi kesesinden harcama yaparak Peygamberimize, ehl-i beyti’ne, sahabe-i güzin’e hizmeti kendisine zevk edinmiştir.(2)
Hz Ali ile Hz. Fatıma’nın evleri ilk önce Kanuni tarafından inşa edilmiş, Sultan III. Mustafa da tamir ettirmiştir. II. Mahmut ve II. Abdülhamit de tekrar yenileyen padişahlardır.
Sultan II. Abdülhamit Han’ın altından ve gümüşten yaptırdığı Kâbe anahtarları şu an Mekke Müzesi’ndedir. Mekke’ye gelen misafirleri ağırlamak maksadıyla yaptırdığı Haseki misafirhanelerinden bir kaçı günümüze kadar ulaşmıştır. 4 katlı, saray görkemindeki muazzam kız mektebi hâlâ duruyor. Sultan Abdülhamit Han, Kâbe’nin içini de tamir ettirmiştir. Mekke’deki ashabı kirama ait evleri ve neredeyse tüm mukaddes hatıraları tamir ettiren padişah, Safa-Merve’yi, Zemzem Kuyusu’nu, Hamidiye Su Hattını ve Cennetü’l-Mualla’daki sahabe türbelerini dahi yenilemişti.(3)
- Abdülhamit Han, İslam Birliği siyaseti için Hac ibadetini çok iyi değerlendirmiştir. Hac ibadeti boyunca birbirlerinin durumları hakkında bilgi alan, birbirleri ile yakınlaşıp kaynaşan Müslümanlara hitap için en uygun yer ve zaman olarak Hac yapılan mahalleri seçmiştir. Dünya Müslümanlarının desteğini alabilmek için broşürler hazırlanıp dağıtılmış, Dünya İslam Birliği ve Hilafet’e bağlılık konusunda kamuoyu oluşturulmaya çalışılmıştır. Bundaki amaç ise dünya Müslümanlarıyla diyalog ve ilişkilerini sıcak tutarak onların desteğini alma düşüncesidir. II. Abdülhamit Han, Hicaz’da hastaneler yaptırmış ve bu hastanelerde, hasta hacılar tedavi edilmiştir. Parasız kalan hacıların masrafları karşılanarak memleketlerine gönderilmeleri sağlanmıştır. Ayrıca hacılar için su yolları, konaklama tesisleri ve misafirhaneler yaptırmıştır. II. Abdülhamit Han bu masrafların büyük bir kısmını kendi cebinden karşılamıştır. (4)
Hac ibadetini yapmak isteyen hacıların kolay ve güvenli bir şekilde yolculuk yapmalarını sağlamak, Haçlıların kutsal beldelere muhtemel tecavüzlerini önlemek, kolay askeri birlik ve ikmal maddelerini ulaştırmak için Hicaz Demiryolu inşa edilmiştir. 1901’de Şam’da inşasına başlanan demir yolu, 1908′ de Medine’ye ulaştırılarak tamamlanmıştır. Hicaz demiryolu, tamamen bir Osmanlı eseri olup Osmanlı mühendisleri ve teknisyenleri tarafından yapılmıştır. Masrafları ise başta 2. Abdülhamit olmak üzere tamamen İslam dünyasından toplanan yardımlarla karşılanmıştır. Hindistan, İran, Fas, Tunus, Cezayir, Türkistan, Sumatra, Java ve Malezya Müslümanları; açılan yardım kampanyalarına katılmışlardır. Bilhassa Afganistan Sultanı Amir Han, en büyük yardımı yapan şahıs olmuştur. Bu kampanya Müslümanlarda İslam birliği şuurunun gelişmesinde de hizmet etmiştir. Müslümanların birliği siyasetinde oynadığı mühim rolü bilen İngiltere, bu demir yolunu; I. Dünya Savaşı’nda çeşitli hile ile kandırdığı gafil Araplara dinamitlettirerek maalesef tahrif ettirmiştir.
O, hicaza gidemedi; ama halkın mübarek topraklara rahatça ulaşabilmesi, hicaz bölgesinin muhafazasında asker ve malzeme sevkiyatının daha kolay yapılabilmesi için elinden geleni yaptı. Medine’ye ilk telgrafı 1902 ‘de o getirdi; ayrıca hükümet konağı, tabya, kışla, karakol, istasyon, misafirhane, postane, hastane, tekke gibi binalar yaptırarak, mübarek şehrin idari, içtimai, sosyal ve kültürel açılardan gelişiminde yeni bir çığır açtı.(5)
Onun saltanat yıllarında Osmanlı, geçen yüzyılda dünyanın en mühim projeleri arasında gösterilen Hicaz Demiryolu Projesi’ni tamamladı. Osmanlı’nın birleştirici gücünün ve Müslümanların işbirliği içerisinde bir eser ortaya koymasının güzel bir misali oldu. Bu yönüyle bir ilki temsil eden proje, Müslümanlar için bir moral kaynağı olurken Sultan Abdülhamit de “Hindistan’dan Türkistan’a, Çin’den Rusya’ya, Yemen’den Kuzey Afrika’ya kadar Müslümanların yaşadığı çok geniş bir coğrafyada adı anıldığı zaman fevkalade hürmet gösterilen bir manevi mevki kazandı.
Halifelik sıfatını Osmanlı padişahları arasında en çok kullanan o oldu. Bu sıfatın verdiği güçle, Güney Afrika ve Japonya gibi uzak ülkelere din âlimleri göndererek İslâmiyet’in oralarda da yayılması için çalıştı. Abdülhamit’in Çin’deki tesiri o kadar büyük oldu ki, Pekin’de onun adına bir İslâm üniversitesi açıldı ve kapısında Türk bayrağı dalgalandı.
Devlet-i Aliye’nin ortaya koyduğu her eserde olduğu gibi, Hicaz Demiryolu’nda da Resulullah Efendimiz’e (sav) ve Mukaddes beldelere karşı saygı ve hürmetin ifadesi olacak unsurlar unutulmadı. Mesela Medine Tren İstasyonu öyle bir mevkie inşa edildi ki, yolcular trenden kıble istikametinde doğru iniyor, karşılarında mübarek Ravza-ı Mutahhara’yı buluyorlardı. O günkü şartlarda buharlı lokomotifler rayların üzerinde epey bir gürültü çıkararak ilerliyordu. Bundan dolayı Abdülhamit Han’ın emriyle bazı tedbirler düşünüldü. Demiryolu Medine’ye 5-6 km kadar yaklaştığında, o kısma özel raylar döşendi ve lokomotiflerin olabildiğince sessiz çalıştırılması talimatı verildi. Bir sanat abidesi olan istasyon binası da şehrin kenarına inşa edildi.(6)
Bütün Osmanlı padişahları gibi o da “Haremeyn hizmetleri” söz konusu olunca hiç bir şeyi esirgemedi ve “Surre Alayı” geleneğine saltanat yıllarında çok önem verdi. “Para kesesi” anlamına gelen surre” kervanların taşıdığı yükün kıymetine işaret ediyordu. Mukaddes beldelere gitme imkânı bulamayan müminler Haremeyn’e olan muhabbetlerini, hasretlerini, sevgilerini gözyaşları içinde kervanlara yüklüyor; surre-i hümayun vasıtası ile hediyelerini ve sadakalarını Haremeyn halkına ulaştırıyorlardı. Saraydaki kadınların ve sultan efendilerin Mekke’de birer ahret kardeşi oluyordu. Herkes oradaki ahretliğine deri torbalar içinde para ve hediyeler gönderiyordu.
Osmanlı Padişahları Haremeyn’e hizmet etmeyi, hayatlarının en büyük şerefi olarak kabul etmişlerdi. Hadimül Haremeyn-iş Şerifeyn yani iki şerefli haremin “Mekke ve Medine şehirlerinin hizmetçisi” deniyordu onlar için. Bu şerefli hizmeti ve hürmetin bir numunesi olarak Surre-i Humayun her sene Recep ayının on ikisinde devlet erkânı, ulema ve halkın da iştirak ettiği muhteşem bir merasimle uğurlanıyordu.
Tahta çıktığı yıldan itibaren Abdülhamit, hem haremeyn hizmetlerinin zamanında yapılmasına hem de Surre-i Hümayunun Hicaz’a gönderilmesine ayrı bir ehemmiyet vermiştir. Yıldız Sarayı’nda yapılan merasimin ardından Surre kervanı, Beşiktaş’a bir düğün alayı gibi indiriliyordu. Devlet erkânı da Beşiktaş’a kadar kervana refakat ediyordu. Gemilerle Beşiktaş İskelesi’nden Haydarpaşa’ya geçen Surre Kervanı ‘na ilk veda merasimi burada “Ayrılık Çeşmesi “denilen yerde yapılıyordu.
Efendimiz Nebiler serveri Hz. Muhammed Mustafa(sav)’nın iltifatına mazhar olan Osmanlı soyunun son zamanlarında tahta çıkmış padişahlarından Halife-i Müslimin Cennetmekân Sultan Abdülhamit Han Osmanlı Padişahlarının 34.sü İslam Halifeliğine haiz olanların 26.sı olup 21 Eylül 1842’de İstanbul’da Çırağan Sarayı’nda doğmuş,10 Şubat 1918’de Beylerbeyi Sarayı’nda Hakka yürümüştür.(7)
“Otuz üç sene millet ve devletim için, memleketimin selameti için çalıştım. Hakimim Allah ve beni muhakeme edecek olan da Resulullahtır. Bu memleketi nasıl bulduysam öylece teslim ediyorum. Hiç kimseye bir karış toprak vermedim. Hizmetimi ancak Cenab-ı Hakk’ın takdirine bırakıyorum”(8) Sultan Abdülhamit
Eğitimci Ayşe Banzaroğlu tarafından derlenmiştir.
KAYNAKLAR:
1- Dedem Abdülhamit Han/Abdülhamit Kayhan OSMANOĞLU/s.23-24
2-Dedem Abdülhamit Han/Abdülhamit Kayhan OSMANOĞLU/s.63-64
3- Dedem Abdülhamit Han/Abdülhamit Kayhan OSMANOĞLU/s.69-70
4- Dedem Abdülhamit Han/Abdülhamit Kayhan OSMANOĞLU/s.77-78
5-Hakanın Hatırası/Murat DUMAN/s.212
6- Hakanın Hatırası/Murat DUMAN/s.215
7- Hakanın Hatırası/Murat DUMAN/s227-228
8- Babam Abdülhamit Han/ Ayşe OSMANOĞLU.