Belçika deyince akla hemen tadına doyum olmayan ünlü Belçika çikolatası gelir. Bol bol çikolata yiyebileceğiniz bu ülkenin başkenti Brüksel’dir. Çok küçük bir şehir olması sebebiyle bir günde gezebilir ve kalan tüm vaktinizi çikolata yemeye harcayabilirsiniz.
Burada üç resmi dil bulunuyor; Hollandaca, Almanca, Fransızca. İngilizce ise genç kesim tarafından iyi bilinmektedir. Nüfusun %58’i Katolik, %35’i Ateist, %3.6’sı ise Müslümandır.
İleri derecede endüstrileşmesi 2007’de dünyanın en büyük 15. ticaret ülkesi olmasına yardımcı olmuştur.
Belçika’da hava kışın soğuk ve karlı; yazın ise ortalama sıcaklık en yüksek 19 derecedir. İlkbahar – yaz aylarında gidilmesini tavsiye ederiz.
Ulaşım, her Avrupa ülkesinde gördüğümüz gibi burada da gelişmiş ve rahattır. Her yere metro, tramvay, otobüs kullanarak gitmek mümkündür.
Mutfağına baktığımızda sokakta satılan patates kızartmasının ününü ve tadını es geçemeyiz. Ve tabi Belçika Çikolatası ve Waffle’ı. 400 yıldır çikolata üreten ülkede yılda 220 bin ton çikolata üretiliyor. Ulusal yemekleri ise patates ve salata ile biftek, bir de patatesli midyedir.
Belçika şehirlerinin arasından en ünlü olanı Brüj’dür. Brüj küçük bir kasaba olmasına rağmen turistlerin yoğun olarak tercih ettikleri bir yer. 14. yüzyılda ortaya çıkan mimarisi ile sizi tam anlamıyla peri masallarındaymışsınız gibi hissettirir. Eski Şehir Merkezi ise UNESCO Dünya Mirası listesinde yerini almış.
Brüksel’de ve Brüj’de gezerken bir sürü Müslümanla karşılaştık, kendimizi hiç yabancı hissetmedik. Helal restoranlar oldukça yaygın, fiyatlar ise Euro kullanılan bir ülkede olduğumuzu göz önünde bulundurursak çok da pahalı sayılmaz. Eğer o ülkeye ait tatları denemeden dönmem diyorsanız, gitmeden önce mutlaka araştırma yaparak gitmenizi tavsiye ederiz.
Ülkeler ve şehirlerarası ulaşım için ucuz otobüs firmaları bulunuyor. Fiyatları 5 Euro’dan başlıyor bazen daha indirimli olduğu da oluyor. Otobüslerle günübirlik geziler düzenleyebilir gittiğiniz ülkenin farklı şehirlerini de ucuz bir yolla gezmiş olabilirsiniz. Biz bu yolla Belçika’dan sonra Hollanda’ya geçtik.
Hollanda’nın başkenti Amsterdam’dır. Amster ve İj nehirlerinin kavşağında kurulan bir liman kentidir. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde de yer alan kanalların birleşmesiyle oluşan 90 adadan meydana gelen Amsterdam, dünyanın en küçük başkentlerinden biri olmasına rağmen turizm, kültür, sanat, ekonomi alanında farklı ülkelere ev sahipliği yapar.
Nüfusun büyük çoğunluğunu Hristiyanların oluşturduğu ülkede %25 civarında Katolik, %10 kadar da Protestan yaşamaktadır. Müslüman nüfusun da bulunmasının yanı sıra kendini hiçbir dine mensup hissetmeyen %50lik bir topluluk da bulunmaktadır.
Hollanda’nın resmi dili Flemenkçe’dir. Kendine has bir diyalekte sahip Flemenkçe’nin yanında İngilizce de çok yaygın olarak kullanılır.
Çok güçlü bir ekonomiye sahip olan bu ülke dünyadaki en büyük 16. ekonomiye sahiptir ve en fazla ihracat yapan ilk on ülke arasında yer almaktadır. Para birimi olarak Euro kullanılır. Yapılan bir araştırmaya göre işsizlik oranı 4.8’dir. Avrupa Birliği ülkelerindeki en düşük orandır.
Hollanda’ya gidecekler Nisan-Ekim arasını tercih etmelidirler. Kışları ılıman yazları ise çok sıcak değildir. Bu aylar arasında sıcaklık genelde 20 derecenin üzerindedir.
Bizim de duyduğumuzda garipsediğimiz bir konu olan, özgürlükler ülkesi olarak da adlandırabileceğimiz Hollanda’da, devlet kontrolünde olmak şartı ile uyuşturucu kullanmak serbesttir. Hatta bunu ‘Coffee Shop’ diye adlandırdıkları mekânlarda tüketiyorlar. Müslüman turistlerin özellikle dikkat etmesi gereken bir konu olduğu düşüncesindeyim. Bizde genellikle kahve içmek için gidilen Coffee Shoplar, Hollanda’da legal bir şekilde uyuşturucu kullanılabilen mekânlar. Devletin uyuşturucuyu legalleştirmesindeki sebeplerden biri de ülkede fazlaca uyuşturucu tüketilmesiymiş.
Gittiğinizde mutlaka tatmanız gereken şey ise Hollanda peyniri. Sokak pazarlarında ve peynir dükkânlarında her türlü çeşidi mevcut; Pestolu, Sarımsaklı, Hardallı, Ballı, İsli, Biberli, Hindistan Cevizli… Şimdiye dek bu kadar çeşitli peyniri bir arada görmemiştik doğrusu. Peynir dükkânlarına girdiğinizde hepsini tek tek tadabiliyorsunuz. Peynir almayı düşünmüyorsanız bile girip mutlaka tadın derim.
Sokak yemeği olarak patates kızartmasını da çok görürsünüz. Farklı sos imkânlarıyla kâğıttan külahta patates kızartması yemek ayrı bir zevk olacaktır.
Amsterdam içi ulaşım aslında çok kolay, tek bir kartla metroyu, tramvayı, otobüsleri kullanabiliyorsunuz. Tek yapmanız gereken kartınızı istasyonlarda bulunan cihazlardan temin etmek, isteseniz tramvayların içinde çalışan görevlilerden de temin edebilirsiniz. Kalacağınız gün sayısına göre uygun kartı alabilirsiniz, biz 24 saat geçerli kartı almıştık ve istediğimiz kadar aktarma yapabilmiştik. Ulaşım konusunda ilgimizi çeken bir diğer detay ise her sokaktan tramvay raylarının geçmesi. Bu da ulaşımın ne denli gelişmiş olduğunu gösteriyor.
Hollanda’nın en önemli sembolü haline gelen lalelerini söylemeden geçemeyiz. Ünlü çiçek pazarını gezmeden dönmeyin. Hayran kalacaksınız.
Hollanda’nın diğer sembollerinden birisi de bisiklet şehri olması. Ulaşım aracı olarak bisiklet yoğun olarak tercih ediliyor. Bunda şehrin küçük olması da önemli rol oynuyor. Yürüyerek bile çoğu yere ulaşım mümkün. Bisiklet yolları, bisiklet ışıkları, bisiklet park alanları her yerde karşınıza çıkıyor. Hem spor yapmanızı sağlıyor hem de çevreye zarar vermeden gideceğiniz yere sizi ulaştırıyor. Renk renk, çeşit çeşit bisikletler mevcut. Buraya gitmek isteyenlere tavsiyemiz, bir günlerini bisiklet turuna ayırıp bisikletle etrafı keşfetmeleri. Kiralama ücreti 9 ila 15 Euro arasında değişiyor.
E birde Hollanda’ya kadar gelip Rotterdam şehrini görmeden dönmek olmaz. Şehrin hikâyesinden bahsedelim size: İkinci Dünya Savaşı sırasındaki bombalamalarda şehrin neredeyse tamamı yok olmuş ve şehir, kelimenin tam anlamıyla yeniden oluşturulmuş. Bu durum Rotterdam mimarisinin fazlasıyla modern ve ilginç olmasına neden olmuş. Kübik evler de bu mimarinin en önemli ve ilginç eserlerinden biri. Rotterdam’a geldiğiniz vakit bu evlerle fotoğraf çekilmeyi unutmayın.