Rukiye Betül Semiz –
Ruh sağlığı açısından sağlıklı bir yetişkin olabilmenin temellerinin çocukluk yaşantısında atıldığı, günümüzde sık sık vurgulanan bir gerçek. Çocuk sahibi olan her birey, kendisine ve çevresine saygılı, öz güveni yüksek, sorumluluk duygusu gelişmiş çocuk yetiştirmek ister. Ancak gerek hayat şartları gerek dışarıdan gelen uyaranların çokluğu bazen ebeveynler için kafa karışıklığına sebep olabilir.
Çocuklar büyürken her yaş döneminin kendine özgü gelişim basamakları bulunmaktadır. Fiziksel olduğu gibi ruhsal olarak da değişim gösteren bu basamaklar, gerektiği gibi aşılmadığı takdirde sonradan doldurulması zor olan boşluklara sebep olabilir. Bu kazanımların belki de en önemlilerinden birisi de “özdeğerlilik” duygusudur.
Ruh sağlığı hekimleri: “Şartsız sevgi, çocuklukta doyurulması gereken, sonraki yıllarda karşılanması nerdeyse imkânsız olan bir ihtiyaçtır.” der. Öyle ki bu doyum anne karnından başlar, desek abartmış olmayız.
İslam’a göre anne karnındaki yedinci haftalarda (40. gün) ruh üflenir. Bebek artık bir bireydir ve anne ile çocuk arasındaki etkileşim başlamıştır. Annenin hissiyatı, olumlu-olumsuz duyguları hormonlar aracılığıyla bebeğe aktarılır. Anne bu andan itibaren çocuğuna gönderdiği duyguların farkında olmalı, kendi yaşantısını ve ruh hâlini de buna göre düzenlemeye başlamalıdır.
Anne karnındaki çocuk; stresten uzak, güvenli bir ortamda dünyaya gelmişse dünyayla olan bağı da böyle devam edecektir.
Sonraki aşamalarda bebeklik döneminden itibaren çocukla pozitif bir dil ile konuşmak, ona dünyayı tanıtmak, duygularını anlatmak, hafif bir ses tonu ile iletişimde kalarak her ihtiyacı olduğunda yanında olmak ve özellikle ilk iki yıl yapay uyaranlardan (tv, telefon vb.) uzak tutmak çocuğun özgüvenini, değerlilik duygusunu desteklemek açısından oldukça önemlidir.
Değerlilik duygusunu besleyen en önemli etken, onay almak ve takdir görmektir. Onaylanma ihtiyacı fıtrî bir ihtiyaçtır.
Çocuk büyüdükçe, yaptığı her eylemde sizin onayınızı almak isteyecektir. Çünkü dünyayı ve kendini sizin gözlerinizden, jest ve mimiklerinizden algılamaya başlamıştır. İşte bu noktada; dozunda, abartmadan, saygılı ve nezaketli bir biçimde doğru yaptığı eylemleri onaylamak, takdir etmek, gerekli yerlerde teşekkür etmek özgüvenli bir kimlik oluşumunu destekler.
Elbette ki her konuda olduğu gibi bu konuda da denge esastır. Çocuklarla konuştuğumuz her şey büyüyünce onların iç sesine dönüşür. Evet çocuğumuzu takdir etmeliyiz ancak yerli yersiz, sürekli ve abartılı övgü ile onaylanma ihtiyacını bir bağımlılığa dönüştürmemeliyiz.
Bu bağımlılık çocuğun yetişkin bir birey olduğunda da sürekli onaylanmaya muhtaç hâle gelmesine yol açacaktır. Fikirlerinin hep onaylanmasını isteyen birey, aksi hâlde kendisini eksik hissedecek ve dolayısıyla başkalarını mutlu etmek için eylem gerçekleştirir hâle gelecektir. Sonuç olarak da toplumun kabulüne göre hayatına yön vermeye başlayacak, ilkelerini korumakta zorlanacaktır.
Onaylanma ihtiyacının sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için bireyin gelişim aşamalarını sağlıklı bir şekilde atlatması, ebeveynleri tarafından koşulsuz sevgiyle büyütülmesi ve olumlu benlik algısı geliştirebilmesi gerekmektedir.
Çocukları takdir etmeyi öncelemeli, önemsemeli, ihmal etmemeliyiz. Bunu yaparken bizzat kendisini değil, iş yaparken gösterdiği emeği ön plana çıkarmalıyız.
Ezbere bir övgü değil detaylı bir ilgi ile övmeliyiz. Örneğin “Harika bir resim yapmışsın, muhteşem olmuş!” demek yerine, “Bu resme çok emek verdin, bulutları da çok güzel çizmişsin tebrik ederim.” diyebiliriz. Bazen “Belki bir dahaki sefere kuşları da eklersin.” gibi geliştiren cümlelerle de destek olabiliriz. Böylelikle çocuk “Benim yaptığım her şey en güzeldir.” değil de “Yeterince emek ve dikkatle en güzeli yapabilirim.” fikrini benimseyecektir. Böylelikle gereksiz özgüven patlaması yaşayan bireyler değil, mükemmeliyetçilikten uzak, yeterince iyi olmaya çalışan, sorumluluk alan bireyler yetiştirmiş oluruz.
Sadece çocukla konuşurken değil, aile içinde yaşayan bireyler ve eşler de birbirini onaylayan, destekleyen, birbirlerine teşekkür eden bir iletişim dili kullanmalıdır.
Çocuk en çok ebeveynleri arasındaki iletişimi örnek alır.
Bununla birlikte teşekkür ve takdir cümlelerini detaylandırıcı konuşmalar da beyin gelişimini olumlu yönde etkileyecektir.
Örneğin “Yatağını toplaman benim işimi çok kolaylaştırdı, teşekkür ederim.”, “Kardeşinin kapısını tıklatarak girmen ona çok güzel bir örnek oldu, tebrik ederim.”,
“Bugün biraz dinlenmeye ihtiyacım var, beni yalnız bırakabilir misin? Teşekkür ederim.” gibi cümleler hem karmaşık olan çocuk zihnine iyi gelecek hem de iyi yapmaya çalıştığı eylemlerinin görüldüğünü fark ederek fazlası için motivasyon kazanmasını sağlayacaktır.
Tüm bu bilgiler doğrultusunda diyebiliriz ki dozunda takdir ve teşekkür etmek, çocuk gelişiminde özdeğerlilik hissini destekler ve aynı zamanda kendine inanan, eylemlerinin sorumluluğunu alan, nezaketli bireyler yetiştirmek açısından elzemdir.
Betülcüğüm Çok güzel bir yazı olmuş tebrik ederim
Çok teşekkür ederiz. Gönlünüze sağlık. ❤️