Etrafımıza şöyle bir baktığımızda hırslı, istediği olmadığında hırçınlaşan, istediğini elde edene kadar ağlayan fakat elde edince kısa süre içinde sıkılıp elindekini bırakan, onlarca yüzlerce oyuncak, giysi, yiyecek içinde ama mutsuz çocuklar görürüz. Çocuktur yapar, büyüyünce düzelir diye düşünüyorsak yanılıyoruz. İnsan nefsi bu, doymak bilir mi! Kendi haline bırakırsak verdikçe ister, aldıkça tatminsizleşir sonunda mutsuz ve hiçbir şeyden keyif almayan birine dönüştürür bizi. O yüzden zamanında müdahale şart…
Peki ne yapacağız?
Sanırım bu noktada en önemli fiil elindekiyle yetinmek, sahip olunana razı gelmek, yani “kanaat etmek”. Günümüzde uygulama konusunda en zorlandığımız fiillerin başında geliyor. Halbuki dünya ve ahiret mutluluğunun anahtarı niteliğinde. Bize sunulan yaşam şartlarının her birine azim ve çabayı elden bırakmadan rıza göstermek, hırs, haset ve kibir gibi kötü huylardan alıkoyar. Oysa bizler bunu çoğunlukla başaramıyor ve çocuklarımıza da bu konuda doğru örnekler olamıyoruz. Ya hiçbir şeyden mutlu olmayıp sürekli şikâyet ederek ya da ben çektim evladım çekmesin düşüncesiyle onlara hiçbir sıkıntı yaşatmamak için azami gayret sarf ediyor, çocuklarımızı mutsuzluk ve nankörlük bataklığına sürüklüyoruz. Elbette bunu istemeden, iyi niyetle yapıyoruz ancak unutmayalım ki cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşeli. Bilinçli, davranışlarının farkında ve geleceğin ilim ve bilim insanlarını yetiştiren ebeveynler olduğumuzu idrak ederek çocuklarımıza kanaat etmeyi, paylaşmayı ve şükretmeyi öğretmeye çabalamalıyız.
Çocuklar genellikle sabırsızdır ve istekleri anında yerine getirilsin isterler. Her isteği gerçekleştirilmiş çocuklar, istediklerini elde edemediklerinde ağlama krizi ve öfke nöbetleri geçirebilirler. Ebeveynler buna maruz kalmamak için çocuklarının her istediğini yaparak bir kısır döngü oluştururlar. Burada çocuğa “ağlayıp bağırdığında istediğini alabilirsin” mesajını vermiş olurlar. Oysa bu tip sorunları yaşamamak için çocuğun yaşına uygun olarak isteklerini 5-10 dakikadan 1-2 saate kadar ertelemeleri öğretilebilir. Çünkü kanaatin temeli sabırdır ve sabretmeyi öğrenebilmek, bekleyebilmekten geçer. Örneğin çocuklar yemekten önce bir şey atıştırmayı talep ettiğinde beklerse istediği şeyden daha çok yiyebileceğini söyleyerek sabretmeye teşvik edilebilir. Böylelikle zaman içinde anlık isteklerini erteleyebilme yetisi kazanabilirler. Zaman kavramının kullanılması sabrın öğretilmesi açısından faydalı bir yöntemdir. Henüz saati idrak edemeyen çocuklarda dahi akrep ve yelkovan kullanılarak bir zaman mefhumu oluşturulabilir. “Uzun çubuk buraya geldiğinde çikolatanı yiyebileceksin. Haydi takip et ve bana haber ver” şeklinde bir açıklama çocuğu motive ederek sabırlı olmaya teşvik edecektir.
Onca imkânın içinde mutlu olamayan, oyuncak ve giysilerinden çabucak sıkılan, yemek beğenmeyen çocuklarımızı görünce bolluğun, tüm imkanları önlerine sermenin çok da iyi bir fikir olmadığını anlıyoruz. Örneğin harçlık konusu önemlidir. Abartıya kaçılmadan ihtiyaçları kadar verilmelidir. Çok fazla kıyafet ve oyuncak alarak nefisleri beslenmemelidir. İhtiyacı kadar kıyafeti olmalıdır, fazlası değil. Zenginlik ve imkân israf etme hakkını doğurmaz. Çocukların bunu mümkün olduğunca erken yaşta idrak etmesi önemlidir. Her gün farklı, güzel giysiler giydirilen bir çocuktan kıymet bilmesini beklemek haksızlık olur. Bu bir rutin haline gelir ve sanki doğal olan buymuş diye düşünür. En azından okula gönderirken aşırılıktan kaçınarak haftada iki değişik giysi giydirilmesi sağlanabilir. Herkesin imkânı olmayabilir ve diğer çocuklar özenebilir. Bu da engellenmiş olur.
Bazen çocuğa üretme imkânı verilmelidir. Her ay bir oyuncak alıyorsak o ay içerisindeki oyuncağını birlikte üretebiliriz. Bu bir bebek olabilir, kartondan bir araba veya kutudan bir televizyon… Emek harcayarak elde edilen şeyin değerini anlamış olurlar böylelikle. Oyuncakçıdan alınan oyuncaktan çok daha fazla vakit geçireceklerinden emin olabilirsiniz. Çocuklar için elindekilerin kıymeti yok artık. Bundan yirmi yıl önce bizler için ne kadar değerliydi oyuncaklarımız. Gözümüz gibi bakardık, kırılır ya da koparsa günlerce üzülürdük. Ama ne yazık ki zamanımızın çocukları doğdukları andan itibaren bolluk içinde yüzdükleri için bir oyuncağı kırılınca yerine yenisinin hatta daha iyisinin alınacağından eminler. Bu yanlış ve tehlikeli algı acilen biz ebeveynler tarafından değiştirilmeli. Bir çocuğun odasında yalnız üç tane oyuncak bulunmalı. Fazlası şükürsüzlüğe, kıymet bilmezliğe neden olabileceği gibi dikkat eksikliğine de yol açabilir. Dolaba kaldırılan oyuncaklarıyla oynamak istediğinde elindeki oyuncaklardan biriyle değiştirilmelidir.
Yardım kumbarası veya kutusu kullanmak ise paylaşım eğitimi noktasında faydalı olabilir. Çocuk harçlığının, oyuncak ve kıyafetlerinin az da olsa bir bölümünü bu kutuya koyması için teşvik edilebilir. Bunu neden yaptığı anlayacağı bir dille yaşına uygun şekilde ifade edilmelidir. Zaman içerisinde yardım etmenin lezzetine varacak ve bunu bir meleke haline getirecektir. Ayrıca paylaşma, yardım, cömertlik temalı hikâye, masal ve oyunlar kullanılabilir. Mesela ürettiği balları paylaşan bir arının ne kadar mutlu ve huzurlu hissettiği çeşitli betimlemelerle anlatılabilir. Evcilik oynarken yardım davranışını destekleyici ortamlar hazırlanabilir. Böylelikle elindekinin kıymetini bilen ve bunu başkalarıyla paylaşmanın lezzetine varabilen bireyler yetişebilir.
Psk. Şerife Zehra Yiğit