Hürmetine nice günahların bağışlandığı, içinde çok kıymetli kandillerle iç dünyamızı ve ahiretimizi aydınlatabileceğimiz vakitlerin bulunduğu, üç ayların başlangıcı, kutlu bir Receb-i Şerif ayı ile müjdeleniyoruz yine.
Recep ayı için ekim ayı derler ya, daha geniş bir çerçeveden bakınca dünyanın da ahiretimiz için bir ekim zamanı olduğunu, hasat sonucunu ise ahirette alacağımızı söyleyebiliriz herhalde. Zira Rabbimiz tarafından muhatap olacağımız bir soru olacak: “Sana verdiğim ömrü nerede harcadın?” Bu soruyu cevaplayabilmek için kendimizi yetersiz hissediyorsak, işte geçmişe nasuh tevbelerle, niyetlerimizi tazeleyelip ve şu manevi iklimden nasiplenmek adına ibnü’l vakt olmaya çalışmak akıl kârı olsa gerek.
Bizler beşeriz şaşabiliriz. Ancak bütün hataların aslının dünya sevgisi olduğunu da hadis-i şeriflerden öğreniyoruz. Yahya ibn-i Muaz(ra) hikmet sahibi olan bir insanın dünyayı ahiret üzerine tercih etmeyeceğini[1] belirtirken, İbrahim (as) Allah’ın dostu olmasındaki üç sebepten birinin; karşısına iki iş çıktığında Allah’ın emri olanı diğerine tercih etmesi, ona öncelik vermesi olduğunu belirtmiş.[2] O halde dünyayı olsa olsa bize ahireti kazanma yeri olması sebebiyle sevebiliriz.
İbn-i Abbas ra demiş ki: “Züht üç harften ibarettir. Ze demek, ziynetlerin terki demektir. He, nefsinin istediklerini, arzusunu, hevasını terk etmektir. Dal da, dünyayı terk etmek demektir.”[3] Yahya ibn-i Muaz (ra) da bu cümleleri desteklercesine: “Dünya seni terk etmeden sen dünyayı terk edebilirsen ne mutlu sana! O seni bırakmadan sen onu bırak.”[4] der. Burada ruhbanlık yok tabiki. Oraya girmeden evvel, kabrini hazırlamayı, O’na mülaki olmadan evvel Rabbini de razı etmeyi hatırlatma vardır ifadelerinde. Zira Kasas Suresi’nin 77. Ayet-i kerimesinde Allah’ın verdiği (güç, kuvvet, mal, evlat, ilim gibi her türlü) şeyde ahiret yurdunu arama, dünyadan da nasibimizi unutmama gereği bildirilmiş ve ikisi arasında dengeli olmak tavsiye edilmiştir.
Dönüşün yine O’na olacağını bilen her akıl sahibi, sonsuz olan ebedi hayatı için geçici olan şu dünya hayatını herhalde yatırım aracı olarak kullanacaktır. Melek değiliz ki, her an sadece ibadet edelim. Ancak her işimizin başına koyacağımız niyetlerle neden ibadette olmayalım!
Ölümü ve ahireti unutup, bu dünyada ölü gibi yaşamaktan Allah’a sığınıyor, sahabe gibi cenneti özleyecek, Allah Resûlüne özlem duyacak gönüller istiyoruz ve Bakara S. 201. ayet-i kerimesinde olduğu gibi dua ediyoruz: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da güzellik, ahirette de güzellik ver ve bizi cehennem azabından (ateşinden) koru.”
Allah Resûlü nün ifadeleriyle istiyoruz: “Allah’ım Recep ve Şaban’ı bize bereketli kıl ve bizi Ramazan’a erdir”.
“Dünya ve Ahiret Dengesi” bülteni ile hayatımızda farkındalıklar oluşmasını dilerken geçici dünya hayatımızın faniliğini idrak ile kalıcı olanı güzelleştirmeye vesile olsun isteriz.
Bâki olana emanet olunuz!
[1] Kotku, M. Zahid, Tenbihler, İstanbul 1995, s. 31. [2] a. g. e. , s. 66. [3] a. g. e. , s. 107-108. [4] a. g. e. , s. 78.