Ferdi ve toplumsal, maddi ve manevi hayatımızla yakından ilgili bir konuyu ele alacağız. 79. sayımızda “ israf ”diyeceğiz.
Tarihin sayfalarına baktığımızda birçok toplumun aşırı lüks ve şaşaa içinde, nefislerinin her arzusunu yerine getirmeye çalışarak israf edip itidalden uzaklaşmış olmaları yüzünden yok olduklarını görürüz. Bu durumda başkalarını düşünmeden sadece kendi iyilik halimiz, mutluluğumuz, eğlencemiz için çalışmanın, sağlıklı ve dengeli bir toplum oluşumunu dinamitlediğini söylesek abartmış olmayız. Zira A’râf Suresi 31. ayeti kerimesinde de yüce Rabbimiz israf edenleri sevmediğini söylemektedir. O’nun sevgisini kazanamamak iki cihanda da hüsrandan başka ne yaşatır ki insana? Oysa her türlü iyilik hali toplumsal dengenin devamı ve huzuru için gereklidir.
Ebu Hureyre (ra)’den rivayetle Efendimizin “ Üç şey vardır ki, necat verir, insanı kurtarır…” diye başlayan bir hadislerinde zenginlik halinde de, fakirlik halinde de iktisada riayet etmenin kurtuluşa vesile olan şeyler arasında zikredildiğini görürüz. Mesela bir pirinç tanesini dahi önemsemediğimizde günde tonlarca pirinç çöpe gitmiş olacak. Bu zenginlik ya da fakirlikten ziyade o konuya gösterilen hassasiyettir, duyarlılıktır. Evet; bir akarsuyun kenarında abdest alıyorsak bile suyu israf etmememiz tavsiyesinde bulunan bir peygamberin ümmeti olarak ne kadar hassas davranmamız gereken bir konu olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla.
“(Rahmân’ın o has kulları) ki harcadıkları zaman israf etmezler, cimrilik de yapmazlar, (harcamaları hususunda) bu (ikisi) arasında bir denge tuttururlar.” (Furkan S. 67)
Dünya Gıda Programı (WFP) icra başkanı “Her 5 saniyede bir çocuk açlıktan ölüyor. Dünyada 300 trilyon dolarlık bir varlık bulunuyorken bu durum kabul edilemez ve affedilemez” derken UNICEF tarafından hazırlanan rapora göre de her gün 5 yaş altı 800 çocuk temiz su ve hijyene erişimi olmadığı için hayatını kaybediyor. Üzülmeli, düşünmeli, üzerimize düşenleri yapmak adına bütün gayretimizi ortaya koymalıyız ki vebalde olmayalım. Elbette sadece yemek için, su için konuşmuyoruz; aşırılığa kaçan her durum için. Yani aklın israfı olmaz mı, sözün israfı, zamanın israfı, ömrün israfı… Peki, bunca israfın bedeli çok ağır olmaz mı? Üstelik bazen de bu bedeli ödeyenler; en sevdiklerimiz ve yaratılmış diğer canlılar olacaksa… Oysa bu dünyayı bizden sonrakiler için yaşanılır halde bırakmak da görevimiz değil mi?
Ebû Said (ra) den rivayetle “Az fakat yeterli olan mal, çok fakat kulluktan alıkoyan maldan hayırlıdır.” buyuran Allah Rasûlü(sav)’ne tâbi olmakla israfın zararlarından kendimizi korumaya almış olacağız.
Şakik der ki: “İbadet sanattır. Onun dükkânı halvet, aletleri ise açlıktır.” Ebu Hafs Şihabüddin Ömer es-Sühreverdi de Tasavvufun Esasları adlı eserinde tam da bu mana ile örtüşen şu ifadelere yer verir: Lokman oğluna şöyle nasihat ederdi: “Miden doyunca fikrin uykuya dalar, hikmet susar, âzalar ibadetten geri kalır.” Yani insani her ihtiyacımızda olduğu gibi ibadet ve kullukta da itidalli olmaya, dengeyi korumak adına dikkat etmeliyiz.
Dünyevi ve uhrevi zararlara sebebiyet veren israf hastalığından hepimiz adına Rabbimize sığınıyor, Buhari’de geçen bir hadis-i şerif ile her türlü israftan uzak bir hayat sürmek duasıyla sözlerimi noktalıyorum.
“Sizler itidali/dengeli davranmayı elden bırakmayın, itidali elden bırakmayın! Öyle davranırsanız maksadınıza ulaşırsınız.”