14 Ekim 2024 / 10 Rebiül Ahir 1446

Editörden

“Denize doğru giden insan. Mutlaklık denizine insanın bir gözyaşı damlası gibi kayışı. İlahi med ve cezirde damlanın inciye dönüşmek için kayboluşu. Ramazan, inciye dönüşme yolculuğu…”

Mübarek bir ayı geride bırakırken Sezai Karakoç’un ifadelerindeki yolculuğun hakikatine erişmiş olmak gönüllere ne incelikler katacaktır. Rabbimizin hayatımız boyunca şükredilesi ne çok nimetle nimetlendirmiş olduğunu, her birinin de bizlere emanet olduğunun bilincinde olmak gibi. Canımız, sıhhatimiz, malımız, gönül şenliği evlatlarımız, sevdiklerimiz, din kardeşlerimiz hepsi emanet değil mi? Her birini ahiret sermeyesi olarak koruyabilmek, değerlendirebilmek çok önemli.

Ailemizi, çocuklarımızı, hayatı bize kolaylaştıran teknolojinin olumsuz etkilerinden korumak her zaman mümkün olamayabiliyor ne yazık ki. Yayınlanan reklamlar, diziler hatta çizgi filmler dahi uygunsuz içeriklerle; kontrolü ele almadığımız taktirde algılarımızı değiştirip, fıtratımızı bozacak nitelikte. Tam da burada mahremiyet ve mahremiyet eğitiminin önemi karşımıza çıkar. Uzun olan bu eğitim sürecine, çocuklarımıza “Bedenlerinin onlara emanet olduğu” bilincini vermekle başlayabiliriz. Detaylar elbette yazarlarımızdan gelecek.

Mahremiyet ile ilgili sınırlar neden gerekli? Rabbimizin koymuş olduğu hudutlara saygıdan diye cevaplayabiliriz bu soruyu. Sınırlar korunursa kişi hatalardan uzak olup, kendini korumaya almış olur.

Çocuğun bezinin kalabalık ortamda değiştirilmesinin dahi onun mahremiyet alanına müdahale olduğu düşünülürse mahremiyet eğitimine hangi yaşlarda başlanması gerekir, sağlıklı bir mahremiyet eğitimi için nelere dikkat edilmesi gerekir? soruları önem kazanır.

Dışarda mahremiyetin önemli olması kadar toplum yapımızın temeli olan aile kurumu içinde de korunması gereken bir mahremiyet vardır. Bu sayımızda hem bireyin hem ailenin mahremiyet sınırlarını sizlerle paylaşmış olacağız. Tabi kitle iletişim araçlarının aile mahremiyetine etkilerine de değinerek. Burada medya yapımcılarına ne kadar iş düştüğü açık olsa gerek. Hatta medya farkındalığı eğitimi, ders programlarındaki yerini almalı desek durumun ciddiyeti bir daha ortaya konmuş olacaktır.

Annenizin yanına girerken dahi izin isteyin diyen bir peygamberin ümmeti olmaktan gurur duyarken gözün, sözün, konuşmanın hatta düşünmenin mahremiyeti de hayatımızda yaşanılır olduğunda gönüller huzur dolu olacaktır. Zira ayet-i kerimede de belirtildiği gibi kulak, göz ve kalp, bunların hepsi sorumludur.[1] Son yıllarda sosyal medya sebebiyle mahremiyet ihlallerinin artarak birçok sorunlara sebep olması konunun önemini hatırlatıcı olsa gerek. Oysa çağlar öncesinden hadislerde başkalarının evine izinsiz bakmanın dahi helal olmadığı belirtilmiştir. Ancak evimize bakan birine kızabilecekken artık kendi evimizde olan biten her şeyi sosyal medyada paylaşmayı mübah görebiliyoruz ne yazık ki. Üstelik sosyal medyada gereğinden fazla zaman harcandığında gerçek hayatı kaçırmış olduğumuzu da fark edemeyebiliyoruz.

Farkındalıkla yaşanmış ömürleriniz, huzur ve mutluluk dolu yuvalarınız olsun.

[1] İsrâ Suresi, 36. Ayet.