Noksanlığı gerektiren şeylerden son derece münezzeh olandır.
Kuds kökü temizliğe delalet eder. Zira Allah(cc) zıt, denk, eş ve çocuktan münezzehtir. Gayet mukaddes, her şaibeden münezzeh, her vasıftan çok mükemmel, tahdid ve tasvire sığmaz, hiçbir leke kabul etmez, tertemiz olan. Faziletleri ve güzel sıfatları sebebiyle daima övülendir manaları veriliyor.
“ El- Kuddüs” ismi, tevhit inancının tam manasıyla gerçekleşmesini sağlayan “ tenzih” ve “takdis” gibi iki önemli unsuru yansıtması bakımından büyük önem arz eder. İslami literatürde sıkça karşılaşılan “el-Beytül-makdis” (Kuds) “Hazinetül-kuds” (cennet), “Ruhul- Kudüs” (Cebrail (as)) ve “mukaddes” gibi isim, terim ve kavramların tamamı, ”kuds” kökünün Arapça’da ifade ettiği “temizlik” manasından hareketle oluşturulmuş kelime ve terkiplerdir.
İmam Gazzali (ra) “El-Kuddüs” ismi şerifinin manası için şöyle der: “O (cc), hissin idrak ettiği, hayalin tasavvur ettiği, vehmin ileri atılıp tahayyül eylediği, vicdanın ihtilaç ettiği, tefekkürün tasarladığı her türlü vasıf ve nitelikten münezzeh ve müberradır…”
İnsanlar Allah Teâlâ’yı medhü sena etmek istediklerinde, kendi ölçüleri dâhilindeki mükemmel sıfatlarla tavsif ettiler ve noksan sıfatlardan tenzih ettiler. Oysa Allah (cc), kendi nefislerinde kemal sıfatlar olarak tanıdıkları sıfatlardan da, kendi haklarında noksan kabul ettikleri sıfatlardan da münezzeh ve müberradır. Hatta yaratıklar için tasavvur ve tahayyül edilen her türlü sıfatlardan münezzehtir. Çünkü Allah (cc) onların hiçbirine benzemez. Hiçbir şey de O’na menend olamaz.
O(cc), bir benzerden, denkten, rakipten, eşten, zıttan münezzehtir, temizdir.
Kulun Allah Teâlâ’yı takdisi, ilim ve iradesini tenzih etmesidir. İlmin tenzihi, O’nu bütün hayal edilen, vehm edilen, hissedilen ve behimi sıfatların iştirak ettiği her şeyden tenzih etmesidir. İradesinin tenzihi, O’nu nefsani bütün tutkulardan, yani yemek- içmek, şehvet, öfke, evlenmek, giyinmek, bakmak, dokunmak gibi beşeri lezzet ve sıfatlara müncer olan her türlü sıfatlardan tenzih etmektir. İşte, kul böyle olunca ancak Allah’a kurbiyyet hâsıl olur. Böyle bir kulun kalbi her zaman için Allah (cc) ile beraber olabilir.
Hâsılı kul, hissi, hayali ve hayvani olan temayüllerinden kurtulduğu an ruhen kemale ermiş olur.
Allah’tan (cc) başka gayesi olmayan kişinin derecesi, himmetine göredir. Kişinin ilmi, duyularla hissedilen ve hayal edilenlerin derecesini geçer, iradesi de nefsi tutkuların icaplarından arınırsa, Hakka kurbete yol bulur, o zaman muhabbetullaha mazhar olmuş demektir.
Ziyaüddin Gümüşhanevi(ks): “ ‘Kuddüs’ isminin kaynağı selbi sıfatlardır. Muhalefetün lil havadis sıfatına racidir. Bu ismi şerifin tecellisine eren kul, kalbi Allah’tan başkasına müsait olmayan ve Allah’ın (cc) kirli perdelerden arıttığı, yıkadığı kimsedir. Bir kimsenin kalbi Allah (cc) ile dolarsa, Allah onu kendisinden başka olan şeylerden arıtır. Bir gönle Allah tecelli ettiği müddetçe o gönülde O’ndan başka hiçbir şey mekân tutmaz. Kuddüs isminin tecelliyatı ancak kalbe olur. Hem de mukaddes olan kalbe.” (Camiul usül)
Resulullah (asv) efendimizin, Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği “ Muhakkak ki, Allah Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır. Her kim ki, bu doksan dokuz ismi sayarsa cennete girer” hadislerinde buyurduğu (ahsa) saymaktan maksat mücerred ezber değildir. Doksan dokuz ismi ezberleyelim, birkaç satır da manasını öğrenelim yeter demek doğru olmaz. Gerçi hiç yoktan iyidir, bir çaba bir istek var demektir. Lakin son derece önemli olan, zahiri manayı ezberlemekle iktifa etmek değildir. Sözünü ettiğimiz vasatın üstüdür. Kemale doğru yol almaktır, en ileri mertebeyi kazanmaya çalışmaktır. Ezberlediğimizde dilimizden, dinlediğimiz zaman da kulağımızdan kalbe, gönle yansımalı, mir’at-ı Rahman’a ulaşmalı, eğlenip kalmamalı yollarda.
Ehlullahın Esma-i Hüsna’dan nasibi üçtür, birincisi, mukaşefe ve müşahede yolu ile manaları bilirler. İkincisi keşif yolu ile ulaştıkları celal sıfatlarını çok büyük bulurlar. Sıfat yönünden Hakk’a daha yakın olmak için imkânları nispetinde o sıfatları takınmaya çalışırlar. Allah Teâlâ’nın sıfatlarını mütalaa eden kişinin kalbi masivadan tamamen arınmış olmalıdır. Zira “marifet arzunun tohumudur”; nefsani duygulardan arınmış kalbe rastlayınca derhal yeşerir. Üçüncüsü, ehlullah o sıfatlardan mümkün olanı elde etmeye, onunla ahlaklanmaya, onun güzellikleri ile nefsini tezyin etmeye çalışırlar.
“ Kuddüs ” İsmi şerifinden kulun nasibi Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri’ni zatına mahsus sıfatlarla öğrenmek, O’na noksan sıfatlar isnad etmekten sakınmaktır. İtikadını, ibadetini, kalbini şaibe ve çirkinliklerden arıtmaya, temizlemeye çalışmaktır. İtikat temizliği kişinin şüphe ve tereddütten uzak olması, inancın yakine varmasıyla olur. İtikat meselesi bir “kül”dür. Bir bütündür, tecezzi kabul etmez. Her hangi bir unsurunda en ufak bir tereddüt, bütün itikadı sarsar.
İbadet temizliği ihlas ile olur. Mali ve bedeni, her türlü ibadet yalnız Allah (cc) için yapılır. Abidin gayesi ancak Allah’ın rızasına ermektir. Eğer, ibadetlerde Rızaullah ile beraber başka maksatlar da güdülürse, o ibadetlerde ihlas kalmaz, karışık ve katkılı olur. İbadette şirk de işte budur. Tevbesiz affedilmeyen bir suçtur.
Bir de gönül temizliği vardır. Kalpten kötü huyları atmakla elde edilir. Kötü huylar, kalp sahasında yer yer yığılmış, kokuşmuş, çürümüş çöplükler, pislikler, ayrık kökleri, yabani dikenler gibidir. İyi huy kazanmak da bunları temizleyip tesviye etmek, gönül evini güllük gülistanlık bir mekân haline getirmekle mümkün olur. İnsan içtimaı bir varlıktır, en büyük tesir çevresinden gelir, kişinin iyilerle beraber olması huzur ve süruruna vesile olur.
Âlem ayine gibidir, insan kendi nakşını onda görürmüş. Cenab-ı Hakk’ın namütenahi olan esma ve sıfatının tecellileri, muhtelif suretlerde hariçte zahir olur. İşte insan hangi esma veya sıfatın mazharı ise o miktarı alır, anlar ve yaşar. Ancak yaradılış gayesini bilmek gereklidir.
Şahver Çelikoğlu’nun Ayet ve Hadisler Işığında El- Esmaül Hüsna Şerhi 1 adlı eserinden alınmıştır.