Bir bedenle doğuyoruz ve varoluşumuzu kavramamızdan itibaren varlığımızı idame ettirmek adına sürekli olarak tercihlerde bulunmak; ne yapacağımıza, sahip olduğumuz enerji ve imkânları nerede nasıl kullanacağımıza, kimin yanında kime karşı duracağımıza vb. birçok konuda karar almak durumunda kalıyoruz. Bu karar ve tercihlerimizi belirlerken ise düşünme yeteneğimizi kullanıyoruz.
Düşünme, karmaşık bir süreç olmakla birlikte Türk Dil Kurumu sözlüğünde düşünme; karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme, bağlantıları ve biçimleri kavrama yetisi şeklinde tanımlanıyor. Eleştiri ise bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit şeklinde tarif ediliyor.
Eleştirel düşünme ise köken olarak “Sokratik sorgulama” şeklinde ifade edilen yöntem ile ilişkilendirilmekte ve tarihsel tecrübe içerisinde gelişerek bugün için çok zengin bir içeriğe ulaşmış bulunmakla birlikte Dr.Paul&Dr.Elder tarafından; kişinin düşünce sistemindeki yapıları usta bir şekilde yöneterek ve bu yapılara entellektüel standartlar getirerek düşünme yönteminin kalitesini arttırdığı bir süreç olarak tanımlanmaktadır.[1]
Düşünme, yaratılıştan sahip olduğumuz bir kabiliyetimiz olmakla birlikte diğer yeteneklerimiz gibi eğitime ve gelişime ihtiyaç duyar. Doğru ve nitelikli düşünebilmemiz ve böylece isabetli değerlendirmeler yapabilmemiz için düşünme eylemimizi tarihsel tecrübe içerisinde ortaya konulmuş olan ilke ve standartlara uygun hale getirmemiz önem arz ediyor.
Herhangi bir konu hakkında tercih ve kararlarımızı belirlerken öncelikle anlık tepki ve alışkanlıklarımız ile değil düşünerek karar vermemiz ve düşünürken de o konuda eriştiğimiz bilgilerin doğruluğunu teyit etme, konuya ilişkin duygusal hassasiyetlerimizi ve önyargılarımızı fark etme, alışkanlıklarımız ve geleneklerimizin irademiz üzerindeki etkisini hesap etme, yaptığımız karşılaştırma ve çıkarımların tutarlılığını kontrol etme çabamız düşünme kalitemizi yükseltecek ve değerlendirmelerimizin isabet oranına pozitif bir katkı sunacaktır.
Yaşadığımız evrendeki fiziki şartlar gereği zamanı döngüsel bir kurgu ile algılıyor ve yaşıyoruz. Yani hayatta her yeni anı/günü/mevsimi/yılı benzer bir öncekinin tecrübesi ile karşılıyor ve o an’a ilişkin tutumumuzu önceki alışkanlıklarımızın etkisinde belirliyoruz. Dikkate değer husus; tutum ve davranışlarımızdaki her tekrar bizim o an’ a ilişkin dikkat ve farkındalığımızı azaltan, hayatın sürekli değişen şartlarına karşı bizi durağanlaştıran negatif bir etkiye de dönüşebilmektedir.
Bu anlamda herhangi bir konudaki tercih ve kararımızı belirlerken; alışkanlıklarımızı tekrar kolaycılığına kaçmamayı, arzu ve beklentilerimizin irademiz üzerindeki etkilerinin farkında olmayı hedeflememiz; edindiğimiz tecrübeleri, eriştiğimiz bilgi ve verileri, benimsediğimiz kabulleri, eylemimiz ve amacımız arasında tutarlı bir bağıntı olup olmadığını eleştirel bir tarzda sorgulamamız ve gözden geçirmemiz gerekmektedir.
Yaşamsal döngü içerisindeki tekrarların, yaşadığımız ana ilişkin farkındalık ve dikkatimizi seyrelttiğini hatta tekrarlayan davranışların bazı davranışlarımızı adeta birer reflekse yani iradeye ihtiyaç duymayan gayrı iradi davranışlara dönüştürdüğünü ve tabiri amiyane ile eylemlerimizi içi boş /kof hale getirdiğini ve ruhsuzlaştırdığını söyleyebiliriz.
Davranışlarımızı inşa eden, onlara anlam ve değer katan şey niyet ve irademizdir. Son Peygamber sas’ın “Ameller niyetlere göredir” şeklindeki beyanı da insan tutum ve davranışlarında niyet ve amacın önemini ortaya koymakta ve aynı zamanda amaç-eylem/niyet-amel ilişki ve uyumunun da altını çizmektedir.
Bu noktada başlıktaki kavramlarımız; eleştirel düşünme ile ihlas arasında bir ilişki olduğunu düşünmek mümkün görünmektedir. Şöyle ki; ihlas, sözlükte “arınmak, saflaşmak, bir şeyi – içine karışmış ve değerini düşürmüş olan- başka şeylerden temizleyip arındırmak, saflaştırmak” şeklinde tanımlanmaktadır. [2]
Dini bir terim olarak ise; insanın (kimlik ve benliğinin merkezi anlamında) kalbinden şirki, gösterişi ve yaratıcının hoşnutluğu dışındaki tüm niyet ve beklentileri uzaklaştırması ve her daim sadece Allah’ın rızasını gözetmesi anlamında kullanılmaktadır.
Eleştirel düşünme daha kapsamlı bir anlama sahip olsa da içeriğindeki tenkit ve gözden geçirme/sorgulama anlamı, ihlas kavramının işaret ettiği saflaştırma ve ayırt etme anlamları ile dolaylı bir ilişki halindedir.
Sorgulama; gerek bir şeyin mahiyetinin anlaşılması ve kavranılması, gerekse sorgulama konusu olan o şeyin, olduğu varsayılan şey olup olmadığının anlaşılması/ teyidi ve doğrulanması için kullanılan bir yöntemdir.
İhlas kavramının işaret ettiği saf olma ve sonradan karışmış olanı ayrıştırma eylemi; kişinin niyet ve iradesini zihnen sorgulaması ve davranışlarının arka planındaki niyetin ne olduğunu, olması gereken/olduğu varsayılan şey olup olmadığını anlamaya ve kavramaya çalışmasıdır denilebilir. Bu tür bir sorgulama safiyeti koruma çabası olarak da ifade edilebilir. Zira bazı davranışlarımızda gelenek ve alışkanlıkları tekrar kolaycılığına kaçarak o davranışın varlık sebebini teşkil eden asıl niyetlerimizden uzaklaşabildiğimiz gibi bazen de hayatın devinimi içinde kah içsel dürtü ve arzularımızın kah dışsal etki ve yönlendirmelerin etkisine maruz kalarak niyetlerimizin safiyetini kaybedebilmekteyiz. Niyet safiyetinin korunması özellikle tekrarlayan davranışlar olan ibadetler için çok daha hayati bir öneme haiz bulunmaktadır.
Hz. Ali (ra) için anlatılan şu meşhur kıssa niyet sorgulaması açısından iyi bir örnektir. Rivayete göre Hz. Ali ra bir savaşta düşmanını alt etmiş ve can alıcı son darbeyi hasmına vurmak üzere kılıcını kaldırmışken hasmının Hz. Ali’nin mübarek yüzüne tükürmesi üzerine Hz Ali (ra)’nin kılıcını indirip mücadeleyi bıraktığı ve hayret eden hasmına,
-Ben kılıcımı Allah cc rızası için indirecektim lakin son davranışın üzerine nefsimin araya girmesinden çekindim şeklinde cevap vermiştir…[3]
Neticeten eleştirel düşünme eyleminin niyet safiyetinin korunması anlamında ihlas ile de ilişkili olduğu iddiası tümü ile yanlış gözükmemekle eleştirel düşünürlerin doğru tutum ve davranış kadar niyet safiyetini de önemsemesi gerektiği söylenebilecektir.
Benzer sorgulamaların sadece günümüzde değil tarihsel süreç içerisinde de önemsendiği ve hatta MÖ 400’lü yıllarda yaşamış olan Sokrates’in de; insanların gerçekte bilmedikleri şeyleri biliyormuşçasına davranmaları karşısında onlara bilgi ve düşüncelerini gözden geçirmelerini sağlayan sorular sormak sureti ile içinde bulundukları yanılsamaları fark ettirmeyi amaçladığı ve sorgulanmamış bir yaşamın kontrol edilmeyen bir yaşam olduğuna inandığı aktarılmaktadır.[4]
Teklif tadında bir temenni ile yazıya son verelim. Tutum ve davranışlarımızı anlık tepki ve alışkanlıklarımızla değil düşünerek, araştırarak, duygu ve ön yargılarımızın farkında olarak, doğru bilgi ve tutarlı bir muhakemeye dayanarak belirlemek ve davranışlarımızın değerini muhafaza etmek adına her daim niyet safiyetini koruyarak helal bir yaşam sürmek için işe düşüncelerimizden başlayabiliriz…
Rahmi Özkul
[1]Mini Eleştirel Düşünme Kılavuzu – Dr. Paul& Dr. Elder
https://www.criticalthinking.org/data/pages/15/0dd60e987cbcd57c689a721d880478e85535532d5b5b0.pdf)
[2] https://islamansiklopedisi.org.tr/ihlas
[3] Mesnevi 1. Cilt pdf. Shf 66.
http://arsiv.mevlana.org.tr/doc/mesnevi/PDF/Mesnevi-i%20Serif%20Cild%20(1).pdf/ shf:66
[4] http://www.academia.edu/28155641/AhmetCevizci-Felsefe_Tarihi.pdf