Çocuk yetiştirmek zordur. Hepimiz biliriz. Gebelik ve doğum süreçleri zihinlerde güç ve meşakkatli olarak yer etmiş olsa da kısa zaman içinde asıl zor olanın bize emanet verilmiş o canı yetiştirmek olduğunu anlamaya başlarız. Bilinçli her müslüman Peygamber Efendimiz (sas) gibi ahlaklı ve erdemli evlatlar yetiştirmek ister.
Adalet, dürüstlük, merhamet ve şefkat gibi erdemlerin benliğe yerleştirilmesiyle ahlaklı insanlar oluşur. Güzel ahlakın ön şartı ise sevgidir. Menfaat gözetmeden sevebilen kişi erdemli olabilir. Aile içinde birbirini seven, olduğu gibi kabul eden ve birbirine değer veren insanların varlığı bu erdemlerin oluşmasında temel oluşturur. Ve çocukluktur ahlakî özelliklerin en güzel şekilde zihin ve ruh içerisine zerk edildiği çağ…
Her çocuğun duygusal ihtiyacı farklılık gösterir. Önemli olan bu ihtiyaçları doğru analiz ederek karşılayabilmektir. Kardeşleri varsa onlara karşı tavır ve davranışlarda adil olmak, ayırt etmemek, ihtiyaçlarını eşit şekilde karşılamak her anne babanın görevidir. Eşitlikten kasıt aynı davranmak değildir. Örneğin bir çocuk tensel temasa daha çok ihtiyaç duyarken, bir diğerinin konuşma gereksinimi olabilir. Eşit olacağım diye her ikisine sarılarak ya da konuşarak rahatlatmaya çalışmak adil olmaz. Çocuklara karşı adaletin tesis edilemediği bir aile ortamında çocukta da bu duygunun oluşamadığı ve kıskançlık, kin ve muhabbetsizlik gibi olumsuz duyguların oluştuğu gözlemlenir. Bu sebeple öncelikle ebeveynlerin davranışlarına dikkat etmesi gerekir. Her şeyi kontrol altında tutmaya çalışan, baskıcı ebeveynlerin çocukları adalet duygusunu öğrenemez. Fakat ailede affedicilik varsa, hata yapılabileceği, önemli olanın telafi yoluna gitmek olduğu vurgulanıyorsa adalet mefhumunu çocukta var edebiliriz. Örneğin kardeşi abisinin oyuncağını kırdığında bu durumu fırsat eğitimine çevirerek affedicilik, empati ve adalet duygularını öğretme yoluna gidebiliriz. Öncelikle kardeşe “Ağabeyin senin oyuncağını kırsaydı ne hissederdin?” diyerek empati kurmasını sağlayabiliriz. Ardından bunu nasıl telafi edeceğini düşünmeye yönelterek yol gösterebiliriz. Ağabeyinden özür dilemesini ve para biriktirerek yeni bir oyuncak alımına katkı sağlamasını isteyebiliriz. Büyük çocuğumuzu ise affetmeye yönlendirebiliriz. Bu yöntemle adaleti sağlayabiliriz.
Her çocuk büyük bir merhamet kapasitesiyle doğar. Ancak bu kapasitenin farkında olamaz ve bu duyguyu doğru eğitimle besleyemezsek körelebilir. Oysa şefkat ve merhamet aracılığıyla insanların ihtiyaçlarını algılayabilme yetisi kazanılır. Bir başka deyişle hassas ve duyarlı olunabilir. Bunu temin edebilmek için çocuk birini üzdüğünde karşıdakinin hislerini anlamaya yöneltmek, ailedeki yaşlıların ihtiyaçlarını çocukların karşılamalarını sağlamak (yaşlarına uygun şekilde), ülkemizde ve farklı coğrafyalarda zorluk çeken yaşıtlarını zaman zaman hatırlatmak yararlı olur. Çocuk oyuncaklarını, değer verdiği şeyleri paylaştığında takdir ederek yardım esnasındaki hislerini ifade etmesini istemek duygularına karşı farkındalık yaratır. İhtiyaç sahiplerine ya da sevdiklerimize hediye hazırlarken onları da işe dâhil edip bu konu üzerinde sohbet etmek de faydalı olur.
Çocuğumuz merhametli olsun, etrafındakilere yardım etsin, paylaşımcı olsun istiyorsak öncelikle şu algıyı oluşturabilmeliyiz: “Bana yapılmasını istemediğim bir şeyi başkasına yapmamalıyım”. Eğer insan küçükken bu bilinci zihnine kazandırabilirse diğer tüm özellikler çorap söküğü gibi gelecektir. Çünkü böylelikle her bireyin bizim kadar değerli olduğunu öğretmiş oluruz ki çoğu kişinin egoist ve benmerkezci oluşundaki yegâne sebep bu değer algısının eksikliğidir. Ve unutulmamalıdır ki çocukların kasten yaptıkları yanlışları gördüğümüz halde örtmek veya yok saymak hayata çok tehlikeli bireyler sunmak anlamına gelir.