Ergenlik, çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecidir. Bu dönemde ergen, benliğe dair farkındalığını geliştirme, kendini ispatlama ve bağımsızlık kazanma gereksinimi içine girer.
Aile, arkadaş ve okul aracılığıyla kimliğini şekillendirmeye başlar. Bu şekillendirme doğru biçimde olmazsa ileriki dönemlerde bağımlılık, birtakım psikolojik problemler, kimlik karmaşası gibi sorunlarla mücadele etmek zorunda kalabilir. Oldukça dinamik olan bu dönem biyolojik ve psikososyal değişimlerle baş edebilme çabasıyla geçer.
Ergenlik döneminde en çok etkilenen, ebeveyn ve ergen ilişkisidir. Aileden uzaklaşıp arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirmek isteyen, asi davranışlar sergileyen ergen bir tarafta, güç ve otoritesinin sarsıldığını hisseden endişeli ebeveyn diğer tarafta. Bu noktada ailenin tutumu çok önemlidir. Gençleri anlamak yerine yargılama ve suçlama davranışları tercih edilirse çatışmaların önüne geçilemez ve ergen, aileden hızla kopmaya başlayabilir. Burada önemli olan aşırı otorite/baskıcı tutum ile aşırı serbest tutum arasında dengeli bir yaklaşım geliştirebilmektir. Sınır koyabilen, sınır aşıldığında gence kendini kötü hissettirmeden güzelce uyarabilen, çocuğuyla sohbet içinde kalabilen ebeveynler ergenlik sürecini çok daha rahat geçirebilirler.
Ailelerin muzdarip olduğu durumlardan biri de ergenlerin üslubudur. Tartışmalardaki sivri ve kaba dil ebeveynleri rahatsız eder. Oysa bu, aynı iki-üç yaşlarındaki bir çocuğun bağımsızlığını kazanma ve varoluş mücadelesi için her şeye “hayır” demesine benzer. Ergen de bireysel düşüncelerini ifade etmeyi öğrenmek, kendi kararlarını almak, “kendi” olmak ister. Hakaret söz konusu olmadıkça bunu bir olgunlaşma süreci olarak görmek, süreci kolaylaştırır.
Hızlı değişim ve gelişim bu dönemde kaygıya sebep olur. Güvensizlik, karamsarlık, yetersiz hissetme gibi duygular, gençlerin duygu dünyasında dengesizliklere yol açar. Genç bu dönemde bir kimlik arayışı içindedir. Aile içinde yaşananlar, ergenin kişilik yapılanmasında inanılmaz öneme sahiptir. Aile ortamı, bireylerin birbiriyle ilişkisi, otoritenin kullanım şekli gencin algılama biçimi üzerinde etkilidir. Zorlama ve baskıyla denetlenmeye çalışılan ergen, ebeveynleriyle özdeşim kuramayıp, onların değerlerini içselleştiremeyebilir. Ergenler ebeveynlerinin yokluğunda kendi istekleri doğrultusunda davranma eğiliminde olurlar. Bu yüzden gençlerle inşa edilmesi gereken temel duygu “güven” dir.
Gençler bu dönemde bedensel benlik algısı konusunda hassastırlar. Dış görünüş ve bedensel değişimlerine ilişkin iletilere karşı duyarlıdırlar. Bakış, jest, mimik ile ilgili geri bildirimler gençlerin duygu durumlarını etkiler. Tüm bunları özalgılarıyla ilintili şekilde algılama eğilimindedirler. Örneğin burnunun büyük olduğunu düşünen bir genç, ona yönelik her bakışı bu düşünceyi destekler biçimde yorumlar. Ayna karşısında daha fazla vakit geçirmeye başlar. Duyguları inişli çıkışlıdır. Coşkulu, abartılı, aşırı ve kolay değişen duygu durumu gözlenir. Bir gün çok beğendiği bir şeyden ertesi gün nefret edebilir. Bu dengesizliklerin ergenlik çağına özgü özellikler olduğunu idrak etmeden yapılan her muamele, gençte kaygı ve öfke oluşturur. Unutulmamalıdır ki çocukluk döneminde kurulan düzgün iletişim ve diyalog ergenlikte karşılaşılan sorunların çok daha kolay atlatılmasını sağlar. Bu sebeple çocuğun doğumundan itibaren ebeveynin tutum ve davranışları, ilişkinin sıcaklığı ve yakınlığı gibi faktörlerin, ergenlerin yaşaması muhtemel psikolojik sorunlar açısından koruyucu olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.