9 Aralık 2024 / 7 Cemaziye Ahir 1446

Et-Tevvâb (cc)

Kullarını tevbeye teşvik edip, tevbelerini kabul eden.

Et-Tevvâb, tevbe edenlerin tevbesini daima kabul eden ve kendisine dönenlerin günahlarını affeden demektir. Allah-u Teâlâ’ya samimi olarak tevbe eden herkesin tevbesini Allah kabul eder.

O, tevbe edenlerin tevbesini şu şekilde kabul eder: Önce onları tevbeye muvaffak kılar ve kalplerini tevbeye yöneltir. Onlar tevbe ettikten sonrada tevbelerini kabul eder ve hatalarını affeder. Gazzali (ra), Tevvâb ismini şu şekilde açıklamıştır: Tevvâb, kullarına tevbe yollarını ve nedenlerini kolaylaştırandır. Allah-u Teâlâ, kullarının tevbelerini kolaylaştırmak için onlara birçok ayetlerini peş peşe gösterir. Onları çeşitli musibet ve belalardan korkutur ve kendilerine birçok uyarılar gönderir. Kullar,  günah ve hataların kötü sonuçlarını görünce uyarıları dikkate alır ve işledikleri günahları terk edip Allah’a itaate dönerler. Allah-u Teâlâ da tevbeleri kabul edip onlara lutfetmiş olur.

Kulun tevbe etmesi Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı davranmaktan vazgeçip bu emir ve yasaklara uygun hareket etmektir. İsyanı bırakıp,  itaate dönmektir. Hattabi şöyle der: Tevvâb, kullarının tevbelerini kabul edendir. Tevbeler tekrarlandıkça Allah’ın kabulü de yinelenir. Kul isteklerle Allah’a yöneldiğinde Allah da kula istediğini vermekle yönelir. Her Müslüman mutlak manada Allah’tan başka günahları bağışlayan kimse olmadığına inanmalıdır.

Kulun isyan yolundan dönmesi şu üç nedenden ileri gelirse çok güzeldir:

  1. Yaptığı günahın çirkinliğini sezmek.
  2. Allah-u Teâlâ’nın azabının şiddetini buna karşı yalnızlığını ve zaafını düşünmek.
  3. Yaptıklarına samimi olarak pişman olmak ve onları bir daha işlememeye azmetmek.

Kul, Allah’ın razı olmayacağı şekilde hayat sürerken Allah-u Teâlâ onun dikkat ve basireti önüne düşündürücü ve ibret verici hadiseler sevk eder. Allah’ın öyle kulları vardır ki onların gönülleri ufacık bir kıvılcımdan alev alır. Öyle kulları da vardır ki, onların gönülleri taş kesilmiştir. Birçok gönüller de demir gibidir, ateşi görünce biraz yumuşar, kısa bir zaman sonra eski halini alır. Onun için sık sık Kur’an’ın nasihatlerini dinlemeye ihtiyaç vardır. Her kim bu nasihatlerden ibret alıp da, Allah’a karşı özür dilerse, Allah (cc)  fazl-u keremiyle onun tevbesini kabul eder. Eder de gadabından rahmet ve mağfiretine dönüverir.

Kurtubi şöyle diyor: Mağfiret dilemek yapılması gereken ibadettir ve kulluktur. Sadece günahların affı için değil aksine ibadet olmak üzere yapılmalıdır. Peygamber( SAS) masum olduğu halde, mağfiret dilemekle emrolunduğuna göre, ya başkaları hakkında ne düşünülür!

Tevbenin kabulü Allah’a mahsustur: Allah’tan başka hiçbir kimsenin tevbeyi yaratma kudreti yoktur. Çünkü amelleri yaratan yalnız O’dur. Yahudiler ve Hristiyanlar dinin, bu çok önemli esasını, inkâr ederek kâfir olmuşlardır. Onlar günah işleyen kimsenin rahibe giderek günah çıkarması ve ona bir şeyler vermesi karşılığında günahını bağışlamak gibi dinde olmayan bir şeyi uydurmuşlardır.

Tevbe üç kısımdır: Birincisi tevbe, ikincisi inabe, üçüncüsü evbe adını alır. Ceza görme korkusundan tevbe eden her insan, tevbe sahibidir. Sevap isteği ile tevbe eden her insan inabe sahibidir. Sevap arzusu veya ceza korkusu ile alakalı olmaksızın, emre riayet ederek tevbe eden evbe sahibidir. Tevbe mümin sıfatıdır. Tevbe, ileride yaparım sözünü terk etmek ve ilahi emir ve yasakların gereğini derhal yerine getirmektir.

Tasavvuf anlayışında günah, sadece şeriatın sıraladığı hareket ve davranışlar değildir, der Necmeddin Kübra (ks). Kalbin meylettiği ve ilgi duyduğu işler, yasak olmasalar bile, insanın onlara olan bu ilgi ve yakınlığı onları perde haline getirir. Gönlün aşırı derecede sevip bağlandığı şey onun putu olmaktadır. İnsan hataya düşebilir, günah işleyebilir veya bir vesveseye kapılabilir. Ancak ne kadar büyük günah işlese hata yapsa da kendisi için mutlaka bir dönüş yolu vardır. Allah-u Teâlâ, samimi olarak tevbe eden kulların tevbelerini kabul eder ve onları bağışlar. Bu sebepten ne kadar günahkâr olsa da, Allah’ın rahmetinden ümidi kesmemeli, tevbesinin kabulüne güvenmelidir. Çünkü Allah’ın rahmetinden ancak kâfirler ümit keserler.

Çok iyi bilmelidir ki, kulun tevbedeki sadakati, samimiyeti, terk ettiği, ihmal ederek kaçırdığı farzları kaza etmek, yaptığı haksızlıkları telafi etmekle anlaşılır.

Ey hevâsına tapan tevbeye gel tevbeye
Hakka tap, haktan utan tevbeye gel tevbeye…

Şahver Çelikoğlu’nun Esma’ül Hüsna şerhi kitabından alıntı yapılmıştır.