Son zamanlarda hepimiz evlerimizde, sağlığımızı ve mutlu yarınlarımızı koruyabilmek için daha çok zaman geçirmek zorunda kaldık. Alınan önlemler nedeniyle de ‘’kısıtlanan şeylere’’ odaklanıp onlara takılı kaldık. Haliyle bütün bunlar da korku, endişe, panik gibi olumsuz duygularının artmasına vesile oldu. Tamda böyle duygu ve düşüncelere uygun olarak bir hadisi şerifinde Peygamber Efendimiz (sav) “Hayat şartları sizinkinden daha aşağı olanlara bakınız; sizden daha iyi olanlara bakmayınız. Bu, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hor görmemenize daha uygun bir davranıştır.” ( Müslim, Zühd 9) diye buyuruyor.
Bu hadis ışığında sizlere ‘’aşağı bakmayı ’’ tavsiye ediyor, bu süreci verimli ve kazançlı geçirebileceğiniz bir öneri paylaşmak istiyorum. Gelin bu süreçte hem vaktimizi güzelleştirelim, hem hayra vesile olalım hem de ‘’evimizle tanışalım.’’
Sakince oturup gözlerimizi kapatıp şöyle bir düşünelim bakalım, ben evimi ne kadar tanıyorum? Dolaplarımda neler var, kütüphanemde hangi kitaplar var, ayakkabılıkta ve kutularda kaç çift ayakkabım var, kaç tane kabanım, giymediğim ve kullanmadığım hangi eşyalarım var, halılar, kilimler, nevresimler vs. birçok eşya… Düşündüğümüzde bunlara doğru cevaplar veremiyorsak üzgünüm ama evimizi tanımıyoruz demektir. İçinde yıllardır yaşıyor olmamız da tanımaya yetememiş demek ki. Hadi gelin evlerimizde bolca zaman geçirdiğimiz şu günlerde hem evimizi tanıyalım hem de bu güzel Ramazan ayında fazla ve kullanmadığımız eşyaları ihtiyaç sahiplerine ulaştıralım. Unutmadan bu işleri yaparken de hijyen kurallarına dikkat edelim 🙂
Öncelikle kendimize bir liste yapıp evimizi tanımaya nereden başlayacağımızı belirleyelim. İlk gün kıyafet dolabından başlamaya ne dersiniz? Hazır mevsim geçişi zamanı, yazlıkları ve kışlıkları ayırırken kullanmadığımız kıyafetlerimizi seçelim, güzelce temiz bir yerde varsa kutulara, yoksa büyük çöp torbalarında yaş gruplarına ve kullanacak kişilerin durumuna göre paketleyelim. Paket üzerlerine içinde yer alan şeyleri anımsatan küçük notlarda yazalım. Ayrıştırmayı yaparken de lütfen ‘’bu kalsın sonra giyerim’’ ‘’bu kalsın bunu yatarken giyerim’’ ‘’bu kalsın zayıflayınca giyerim’’ demeyelim! Son 1 yıl içinde hiç giymediğiniz kıyafetler emin olun sonrasında da giymeyeceğiniz giysilerdir.. Bizim sakladığımız kıyafet ve eşyalara gerçekten çok ihtiyacı olan insanlar olduğunu ‘’vermekten korkmayan kişinin vermesiyle veren sevgili Peygamberimizi’’ (sav) düşünelim ve inşallah bizlerde aynı niyetler içinde gönül huzuru ile verelim.
Bir diğer gün kütüphanemize el atalım, zaman içinde değişen kitap seçimlerimize, düşünce yapımıza, zevklerimize bakıp durup tefekkür edelim, kendimizi, gelişimimizi sorgulayalım. Okuduğumuz kitaplardan tefe’ül çekelim, okuyup tekrar okumak istediklerimiz dışında okumayı düşünmediğimiz kitapları seçip ayıralım. Unutmayın bizim kütüphanemizde sadece dekor olarak duran kitaplar, boş kalan kütüphane raflarını doldurup nice insanlara arkadaşlık yapabilir. Araştıralım ve böyle raflara ulaştırma yollarını bulalım.
Kullanmadığımız nevresimler, battaniyeler, kabanlar ve ayakkabılar… Her gün birine el atalım, gün gün evimizi tanıyalım, hayrın kat kat olduğu şu güzel mevsimde ihtiyaç sahiplerini sevindirelim ne dersiniz?
Her zaman olduğu gibi yazımızı gelin güzel bir hadisi şerif ile bitirelim. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve şöyle dedi: “ Ey Allah’ın elçisi! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?”
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu: “Güçlü-kuvvetliyken, sıhhatin yerindeyken, cimriliğin üzerinde, fakir düşmekten endişe etmekteyken, daha büyük zengin olmayı düşlerken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. (Bu işi) can boğaza gelip de “falana şu kadar”, “filana bu kadar” demeye bırakma. Zaten o mal vârislerden şunun veya bunun olmuştur.” (Buhârî, Zekât 11)