Tuba Dönmez Çağlar / Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın
Kanaat, kendisinde olana rıza gösterip olanı olduğu gibi kabul etmektir. Maddi çokluk yerine manevi çeşitliliği tercih etmek veya -modern anlamda söyleyecek olursak- nicelik ile olmayanı nitelik ile işlevsel hâle getirmektir.
Kanaat sahibine kanaatkâr diyoruz. Kanaatkâr kimse sadece olanı olduğu gibi kabul etmekle kalmaz, elindeki nimete farklı formlar kazandırarak adeta zenginliğin kapılarını aralar.
Kanaatkâr kişi çalışmadan olanı olduğu gibi kabul eden değil, çalışarak elinden geleni yaptıktan sonra eline geçene rıza gösteren kimsedir.
Kanaatkâr kimse, azla yetinip elindekine razı olan, kendisinin ve sorumluluğu altında bulunanların ihtiyaçlarını asgari ölçüde karşılayabileceği maddî imkânlarla yetinip başkalarının elindeki şeylere göz dikmeyen, aşırı kazanma hırsı olmayan, kısmetine razı olan tok gözlü kimsedir.
İçinden geçtiğimiz fani hayat yolunda evlatlarımız için yolculuk esnasında lazım olabilecek en önemli azıklardan biri de kanaatkârlıktır. Hayatın bize ne getireceğini kestirebilmek insanın gücünü aşmaktadır. Dünyada gelmiş geçmiş en zengin insanın bile varlığı sınırlıdır. Hem fiziksel olarak insanın kendisinin hem de kendisine verilmiş olan elindeki nimetlerin bir sınırı olduğu şüphesizdir. Sınırlı olduğumuz gerçeğini cebimize koyup göz bebeğimiz dediğimiz evlatlarımız için bu noktada yapılacaklardan sorumlu olduğumuzu da unutmamak gerekir.
Çağımızın doymak bilmeyen tüketim alışkanlıkları arasında gençleri yetiştirirken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:
* Elimizde var olanın güzel yönlerini fark ettirebilmek.
* Sayı olarak çokluğun her zaman iyi olmayabileceği bilincini kazandırmak.
* Daha fazlasını ararken elimizdekini de kaybetme tehlikesinden haberdar etmek.
İlk olarak hayata hazırladığımız çocuklarımızın elinde olanın güzel yönleriyle ilgili farkındalığı, hem fiziksel hem ruhsal sağlıkları açısından birçok doktor ve ilaçtan iyidir. Çünkü elinde olanın güzel yönlerini göremeyen insan hep başkasında olana odaklanır. Bu durum bir süre sonra hırsın kapılarını açar. Hırs ise hem ruh sağlığına hem beden sağlığına zarar vermektedir.
İkinci olarak sayısal çokluk her zaman iyi olmayabilir. Günlük hayatta bununla ilgili yaşadığımız birçok tecrübe vardır. Örneğin, bir öğrencinin kalemliğinde bulunan bir sürü kalem ile diğer öğrencinin kalemliğinde bulunan bir tane kalemi düşünebiliriz. Dışarıdan bakınca çok olan daha şanslı gibi görünür fakat kalemlerin yazım kalitesine bakmadan karar vermek uygun değildir. Diğer taraftan kalemliğinde bir tane kalem bulunan öğrenci için de aynı şey geçerlidir. Öğrencinin kalemi bir tanedir ancak kalitelidir ve öğrencilik hayatı boyunca hiç sorun çıkarmadan yazmaya devam edebilir.
Üçüncü olarak Tolstoy’un ‘’İnsan ne ile yaşar?’’ adlı eserinin “İnsana Ne Kadar Toprak Gerek” isimli bölümde verdiği örnek, hırsı çok güzel bir şekilde somutlaştırmaktadır. Her defasında daha fazla toprak kazanma hırsıyla çalışan köylü her gün kazandığının sevincini yaşamadan bir sonraki kazanca odaklanmış ve kazanmak için çok çalıştığı toprakta son nefesini vererek elindekini de kaybetmiştir.
Kanaatkâr olmayan kimsenin bakış açısı “Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.’’ şeklinde olacaktır. Bunun toplumsal etkisi ise istenmeyen sonuçlar doğurur. Toplumda güven ve huzuru tesis etmek insanın görevidir. Oysa açgözlülük toplumsal güveni baltalayan ve huzuru bozan bir durumdur. İnsan sosyal bir varlıktır ve üzerinde taşıdığı her bir fazilet veya rezilet topluma yansır. Kanaatkâr insan huzur ve güven duygusunu temin ederken açgözlü insan toplumda güvensizliği yaygın hâle getirir.
Elde olanla yetinmek dinamik bir özelliktir de aynı zamanda. Bu sebepten üretmeyi de içinde barındırır. Kanaatkâr insan üretken insandır. Aynı şekilde üretken insan da kanaatkârdır.
Gelecek nesillere kazandırılacak olan kanaatkâr olma bilinci, toplumsal olarak kalkınma için güzel bir başlangıç olacaktır. Daha müreffeh bir toplum için toplumsal bir varlık olan insanın üzerine düşen sorumluluğu alması ve en azından evlatları yetiştirirken genç nesiller aracılığıyla kanaat gibi erdemleri gelecek kuşaklara taşımalıdır.
Son olarak Hz. Mevlana’nın güzel bir sözü ile bitirelim:
“Hırs ve tamah ehlinin gözü doymaz. Hâlbuki sedef kanaat gösterip kapanmayınca içinde inci olmaz.”
Okuyanı ve faydalananı bol olsun. Gerçekten güzel bir özet.
Teşekkür ederiz.
Çok güzel
Allah razı olsun sizlerden. Su gibi bir yazı