Şöyle bir düşünelim: Hayatının baharında kırmızı yanaklı, kaytan bıyıklı, yakışıklı, boylu poslu, cıvıl cıvıl levent bir delikanlı, yüksek tahsile geldiği bir şehirde günde üç öğün tatlılı, tuzlulu, çorbalı, kebaplı yemek yer, sekiz-dokuz saat gamsız uyur, ana babasından kâfi harçlık alır, kalkar sokağa çıkar, kalabalığa karışır, sıkışık vasıtalara biner, muzır gazete ve dergiler okur, televizyon, film seyreder, plaja, sinemaya, tiyatroya gider; kızlı erkekli havai arkadaşlarla düşer kalkar, zevk, keyif ve eğlence meclislerine devam ederse… ne olur?
Ne olacak! Mazbut muhafazakâr, dindar bir aileden gelme de olsa nefsine hâkim olamaz, şeytana uyar, baştan çıkar, ahlâken bozulur, fikren değişir, derslerine çalışamaz, imtihanları başaramaz, tahsilini tamamlayamaz; kendisine ve ailesine, milletine ve ümmetine faydası olmayan, zararlı ve asalak bir fert olur; içki içer, esrar çeker, dinden çıkar, boynuna haç takar, kolay kazanca, hile ve sahtekârlığa, hatta daha büyük suçlara ve anarşiye kayar; ne kendi rahat eder, ne çevresine huzur verir; gençliğini, sıhhatini, istikbalini mahveyler, ana-babasının mirasını yer bitirir, fecî bir son ile yıkılır gider, “Öyle çarşambanın böyle perşembesi olur.”; “Kişi, ettiğini bulur.”, “Kişinin kendi kendine ettiğini, cümle cihan halkı toplansa edemez.”
Rusya’dan sonra, Amerika yetkili yöneticileri de devletlerinin çökme, gerileme ve dağılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu; çünkü gençlerin iyi yetişmediklerini, ciddi iş ve sorumluluk yüklenmediklerini, içki, uyuşturucu ve sekse müptela olduklarını, kaliteli, olumlu gençlerin yüzde üç kadar bir oranda kaldıklarını söylüyorlar, feryat ediyorlar. Evet, işte Amerikanvari terbiyenin –bizce önceden mâlum– vahim sonuçları!
Yüce Allah, dünya ve ahiret saadetinin anahtarı olarak biz insanlara İslâm dinini indirmiştir. Onun emir ve yasaklarına uyulmadıkça dünyanın hiçbir yerinde hakiki ve daimî bir başarı ve mutluluk sağlanamaz. Hasta, ilaç ve tedaviden kaçarsa şifayı nasıl bulacak? Şu buhranlı asrımızın bütün sosyal, ekonomik, ferdî, bedenî ve rûhî dertlerinin devası, çaresi, ilacı, İslâm inancı, ahlâkı, ibadetleri, ahkâmı ve erkânıdır. Sadece İslâm, “nefs”i, insanın en tehlikeli ve en azılı düşmanı olarak gösteriyor, onunla mücadeleyi “cihâd-ı ekber: en büyük dini savaş” olarak tavsif ediyor, “hevâ-yı nefs”e uymamayı emrediyor. Çünkü İslâm’ın ana stratejisi: tehlikeleri ve haramları, köklerini ve kaynaklarını kurutarak önlemektir. Mesela, sarhoş, zararlı, kırıcı, dökücü işler yapabileceğinden, içki içmek haram kılınmıştır; hatta içkiyi imal etmek, taşımak, satmak, sunmak, sundurmak da haramdır…
Mesela, aileyi korumak, nesli kurtarmak, rûhi huzur ve saadeti sağlamak için nikâhı meşru, zinayı haram kılmış, zinaya sebep olabileceği için nâmahreme bakmak, flört, ihtilat: kadın erkek karışmak, halvet: yabancı kadın erkeğin kapalı bir yerde başbaşa kalmaları, ef’âl-i mukaddemât-ı cimâ ve zinâ: zinaya sürükleyen fiil ve hareketlerin tümü… de haram edilmiştir.
Mesela, İslâm’da nefsi gün boyu kontrol altında tutmak için: daima zikir; arada bir derleyip toparlamak ve uyarmak için: abdest ve namaz; nefsi yenme ve iradeyi kuvvetlendirmede bir ay süren yoğun eğitim olarak: Ramazan orucu… farz kılınmıştır. Mesela, delikanlılar, günaha, harama kaymasınlar, rûhen çökmesinler, komplekse düşmesinler, vicdanen müsterih, başları dik yaşasınlar diye Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, mümkünse çabuk evlenmeleri; mümkün değilse nefislerine ve iradelerine yardımcı olacağı için nafile ve tatavvu oruç tutmalarını tavsiye buyurmuşlar. Çünkü oruç, nefsin beslenme ve takviye yollarını tıkar; zaafa düşen nefis de günaha temayül etmez, istek duymaz.
Mesela, nefsin şehvetlerini kıran tedbirlerinden biri de “az uyumak”tır. İslâm’da taklîl-i menâm, az uyumak da tavsiye olunmuştur. O halde gençler aşırı uykularını azalta azalta mâkul ölçülere çekmeli, gece teheccüde kalkmaya alışmalı, yorulmadan uyumaya kalkışmamalıdır.
Mesela, diğer bir tedbir, kötü arkadaş ve muhitlerden ayrılmak, iyi ve başarılı, temiz ve ciddi dostlar arayıp bulmaktır. Özellikle, din âlimi, fazıl, kâmil büyüklerin sohbetlerine müdavim olmak fevkalade sevaplı ve faydalı olarak gösterilmiştir.
Kendi mütefekkirlerinin de itiraf ettikleri gibi Batı moralman çökmüştür; onların felsefeleri, serbestileri, terbiyeleri, demokrasileri, ahlâkları, âdâb-ı muâşeretleri… cemiyetlerini, ailelerini, fertlerini ekonomilerini zarara sokmuş, dejenerasyona sürüklemiş, fiyaskoyla sonuçlanmıştır.
Şimdi iyice anlaşılmıştır ki kurtuluş, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmakta. İslâm’a gelmekte, Kur’an’a uymakta, Allah’ın elçisi, kulu ve peygamberi Muhammed-i Mustafa’sı yolunda yürümekte, manevi ve rûhi terbiyeyi ihtimam ve itina ile uygulamaktadır.
O halde değerli genç!
- İslâm’ın pak, makul, sağlam, doğru, mantıklı, ilmî ve ulvî itikadını iyi öğren!
- Hikmetli, ibretli, faydalı, menfaatli, sevaplı, nurlu ibadet ve taatleri eksiksiz ifa eyle, Rabbinin rızasını gözet, ahiret hesabını unutma!
- Yalnız kendini, nefsini, keyfini, zevkini düşünmekten kaçın; ana-babanı, akrabanı, ahbabını, dindaşlarını… azınlık Müslümanları, mazlum ırkdaşlarını, esir topraklarını… da düşün, hatta hiç hatırından çıkarma, mensup olduğun ümmete karşı vazifelerini iyi ifa edebilmek için istikbale iyi hazırlan!
- İlim yönünden ileri ve güçlü olmaya çalıştığın kadar; irfan, ahlak, takva, ihlas, ruh ve nefs terbiyesi bakımından da olgun, derin ve yetkin olmaya gayret sarf eyle!
- Her gün hatalarını, başarılarını, çalışmalarını, amaçlarının sonuçlarını gözden geçir ve kendini kontrol edip muhasebe eyle; hatalarını ve menfi huylarını bırakmaya, yeni ve güzel hasletler ve daha yüksek vasıflar edinmeye uğraş!
- Yüksek ve olgun bir çevre edinmeye ve kurmaya çalış, ilm ü irfan meclislerine devam eyle; başka arkadaşlarını da bu güzel topluluklara getirmeye gayret et!
- Zamanını iyi değerlendir, zaman kayıplarını azaltmaya, verimli saatlerini arttırmaya gayret et!
- Ailene veya sorumlusu olduğun fertlere sahip ol, onları da kaliteli yetiştirmeye uğraş!
- İslâm’a ve Müslümanlara her yönden faydalı olmanın yollarını ara, bul, sor, ifa et!
Çünkü görülüyor ki inançsız ve batıl inançlı toplumlar çöküyor. Zaman önümüzdeki yıllarda Müslümanların lehine gelişebilir, istikbal Müslümanların olabilir. Ümit verici emareler belirmiştir.
Ve bu oluşumu hızlandırmak ve zafer için çalışmak senin de boynunun borcudur.
* Prof. Dr. M. Es’ad Coşan (Rha)’in 1992 tarihli Panzehir Dergisi (sy. 21) Başmakalesidir.