1- Sema (İşitme)
Hocanın ezberden veya yazılı bir metinden okuyarak veya imla ettirmek suretiyle rivâyet ettiği hadisi, öğrencinin bizzat hocasının ağzından işitmesidir.
Bunların hepsi bir ise de imlâ’nın daha sıhhatli olacağı söylenmiştir. Bütün cemâhîr’i ulema nezdinde[1] hadis tahammül yollarının en üstünü budur.
Böylece, şartlarını haiz mütehassıs bir hocanın ağzından cemaat (topluluk) içinde veya yalnız iken hadis duymak (semâ’), hadisi öğrenim yollarının en üstünü sayılır. Hoca ile yüz yüze gelmek ve hocanın telaffuzunu bizzat duymak söz konusu olduğu için sema’ ilim alma yollarının en muteberi kabul edilmiştir. Bu durum rivâyet (yani eda) sırasında, topluluk içinde alınmışsa “haddesenâ fülân (bize anlattı), ahberenâ veya enbeenâ fülân (…bize haber verdi) veya semi’na fulanen” yalnız iken alınmışsa, ” haddeseni (veya ahbereni, enbeeni) fulan veya semi’tü fülanen yekûlü (…şöyle söylerken işittim)” vb. terimlerle belirtilir.
Hoca ezberden veya kitaptan sözlü olarak rivâyet ettiği hadisi öğrencilerine yazdırırsa, bu imlâ olur. Kısaca, hocanın talebesine hadis rivayet yazdırması demek olan imla, sema’ yoluyla hadis öğrenimine dahil ve bütün usullerden üstün kabul edilmektedir. Zira semada talebenin gafleti, arz veya kıraat’ta da şeyhin dalgınlığı –çok zayıf bir ihtimal de olsa- söz konusu olabilir. Fakat imla’da hoca da talebe de tam faal ve uyanık olmak zorundadirlar.[2]
Önceden belirlenmiş zaman ve yerlerde büyük kalabalıklara hadis rivayet edip yazdırmaya imla sistemi, bu meclislere imla meclisleri, hocaya mümli, hocanın sözlerini tekrar ederek uzaktakilerin duymasını sağlayan görevliye ve bu meclislerde hadis yazan öğrenciye müstemli; bu yolla elde edilen rivayet metinlerinden oluşan kitaplara da emali adı verilmektedir. İmla yoluyla alınan hadisleri rivayet ederken “Haddesena fulanun imlaen” veya “Haddesena fulanun bitebliği fulanen” denir.
İlk örneklerini Hz. Peygamber’in, inen Kur’an ayetlerini okuyarak vahiy katiplerine yazdırması; kendilerine hadis yazma izni verilmiş sahabilerin Hz. Peygamber huzurunda hadisleri yazmaları; yine Hz. Peygamber’in devlet ve kabile başkanlarına gönderdiği davet mektuplarını bizzat yazdırması olaylarında gördüğümüz imla usulü, ashab ve tabiun dönemlerinde ilim neşri için yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Hatta meşhur muhaddislerin imla meclislerinde yer bulabilmek için bir gün öncesi ikindi namazından sonra yerini alan öğrencilere bile rastlanır olmuştur.
İmla Meclisleri’nin kuruluşu, işleyişi, tarihi, adabı ve değerlendirilmesi apayrı bir tetkik konusudur. Es-Sem’ani (562/1166) Edebü’l-İmlâ ve’l-İstimlâ”[3] adlı kitabında özellikle bu konuyu işlemiştir. Hatibu’l-Bağdadi (463/1071) de el-Cami li ahlakı’r-ravi ve adabi’s-sami’ adlı eserinde konuya dair bilgiler vermiştir.[4]
Kadı İyaz: “Sema yoluyla (dinleyerek) tahammül edilen hadîsi eda ederken, râvinin haddesenâ, ahbaranâ, enbeenâ, semi’tü fülânen, kâle lenâ, zekere lenâ sigalarından birini kullanabilir” der. Ulema, çoğunluk itibariyle, bu tabirlerden her birinin semaya yani hadîsi dinleyerek aldığına delâlet ettiğini belirtmiştir.
Hatîbu’l- Bağdadî, bu tabirleri en üstününden başlamak suretiyle şöyle bir hiyerarşik derecelemeye tâbî kılar:
1- Falandan dinledim diyordu ki,
2- Fülan bana söyledi ki,
3- Fülan bana haber verdi ki.
4- Fülan bize haber verdi ki,
5- Fülan bana söyledi,
6- Söyledi.
[1] Cemâhîr, “cumhur”un cemidir. Cumhur ekseriyet demektir. Cemahhir, cumhurlar, yani usulcülere, muhaddislere, fukahâya mahsus cumhurlar demektir.
[2] Bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bari: 1/150.
[3] Leiden, 1952. Bu eserin kısa bir muhteva tanıtımı için bk. A. Aydınlı, “İmla Usulü ve es-Sem’ani’nin Edebu’l-İmla ve’l-İstimla’ı” A. Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 5/175-188, Erzurum 1982.
[4] İsmail Lütfü Çakan, Ana hatlarıyla Hadis, İstanbul 1983, s. 45; Sabahaddin Yıldırım, Şamil İslam Ansiklopedisi: 6/87.