Furkan Sûresi’nin bir bölümünde Rahman’ın seçkin kulları anlatılmaktadır. Sûrenin 63. ayetinden itibaren sayılan sıfatlar, övülerek anılan bu kimselerin seçkin olma sebepleri ve meziyetleridir.
Bu yazıya konu edilen 67. ayet-i kerimede verilen özellik ise, o kimselerin israftan ve cimrilikten uzak durmalarıdır: “(Rahmân’ın o has kulları) ki harcadıkları zaman israf etmezler, cimrilik de yapmazlar, (harcamaları hususunda) bu (ikisi) arasında bir denge tuttururlar.”
İsraf, tefsirlerde “haddi aşmak” olarak açıklanır. Had, sınır demektir. İsraf, sınırın üzerinde harcamayı ifade ederken; cimrilik vasfı da sınırın altında kalan harcamalar için kullanılır. Cimrilik ve israf, iki aşırı ucu ifade eder. Her iki durum da insanın kendisi, ailesi ve yakın çevresi, yaşadığı ortam için sakıncalıdır, zararlıdır.
Yukarıdaki ayet-i kerimeye dayanarak, insanın bir harcama sınırının olduğunu ve bu sınırı koruyabilmenin de insanı üstün/faziletli bir konuma getirdiğini söylemek mümkündür.
İnsanı dizayn eden yaratıcı, onun için en ideal sınırları da çizmiştir. Bu sınırları içinde kalan insan, hayatın güzelliklerini keşfedebilen huzurlu bir insandır. Sınırların dışına çıkan insan ise bulunduğu durum ve varoluş programı uyum sağlayamadığı için derin bir huzursuzluk hissetmektedir. Bu huzursuzluğu bastırmak için -şeytanın da vesveseleri ile- sınırın daha da uzağına gitmeye çabalar.
İnsan tutumları biraz dikkatli incelendiğinde, müsrif (=israf eden) ya da cimri kimselerin iç dünyalarındaki huzursuzluğu; bu huzursuzluğu gidermek için daha çok cimrilik yaptıklarını ya da daha fazla israf ettiklerini gözlemlemek çok da zor değildir.
Çözüm dengeli olmaktır. Huzurlu insan, huzurlu toplum ve sağlıklı bir çevre için “itidal/denge” vazgeçilemeyecek bir tutum/davranış biçimidir. Nasıl ki dengesi bozulan eşyalar, olması gerektiği gibi duramaz; eğri/yamuk bir vaziyette durur ve hatta dengesizliğin oranına göre bazen de düşerse, insan için de denge aynı öneme sahiptir.
Bu öneme binaen insan kullanım kılavuzumuz Kur’an-ı Kerim’de, yukarıdaki ayet ile benzeşen bir emir bulunmaktadır: “Elini boynuna bağlama (cimrilik yapma), onu büsbütün de açma (israfçı olma). Sonra kınanmış, pişman olmuş bir halde oturup kalırsın.” (İsra Sûresi, 29. Ayet) Her iki ayet, birlikte değerlendirildiğinde, dengeyi koruyanlar yaratıcının has kulu derecesini alırken, dengesi bozulanların sonunun ise ancak pişmanlık olacağı görülmektedir. İnsan için bu ikisi arasında başka bir durum söz konusu değildir.
Ayet-i kerimenin tefsirinde dikkat çekici bir başka ifade “adalet” kavramının kullanılmasıdır. Müfessirlerimiz, harcamasının dengeli olmasını, kişinin adaleti ile doğru orantılı görmüştür. Tersten okuma yapıldığında, israf ve cimrilik sınırlarına kayan harcamalar, zulüm dairesine girecektir. Zira harcanan şey, olması gerektiği yerde değildir.
Bu noktada şöyle bir soru akla gelebilir: Harcamada denge nedir? Harcamada denge, öncelikle insanın kendisinin ve bakmakla mükellef olduğu kimselerin ihtiyaçlarını gidermesidir. En temel ihtiyaçlar, yeme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarıdır. Bunun ötesinde herkesin bulunduğu ortam ve duruma göre ihtiyaçları farklılaşacaktır.
Bir başka soru; ihtiyaçları belirlerken, sınırı nasıl belirlemeliyiz? Hiçbir ihtiyacı gidermeyen, sadece -ihtiyaç kisvesine bürünen- zevk alma duygusunu tatmin eden harcamalar, sınırın ötesinde kalmaktadır.
İbn Abbas (ra)’dan gelen bir rivayette, Allah’a isyanın söz konusu olduğu hususlarda harcamada bulunmanın da israf olduğu belirtilmiştir. Farklı bir bakış açısı sunmasına rağmen, bu yorumda da sınırların önemi göze çarpmaktadır. Allah’a isyan, Allah’ın haram sınırının ötesine geçilmesidir. Haram sınırı aşılarak yapılacak her harcama, miktarına bakılmaksızın israf hükmündedir.
Alın teri dökerek kazandığı malını harcarken bu şekilde dengeli olması emredilen ve övülen bir kullanım kılavuzuna sahip olan insan, kendisine bahşedilen başka nimetleri harcarken farklı bir tutum içinde olabilir mi?