Bildiğimiz üzere; hac ibadeti esnasında insan, daha önce teorik olarak haberdar olduğu, fakat layıkı ile yaşayamadığı, imanî ve ahlâkî özellikler kazanır; sahip olduğu olumlu niteliklerde ise daha çok sebat ve güç kazanır.
Belki şöyle de söyleyebiliriz:
“Hac müminin kendi kendisinin farkına varma sürecidir.”
İşte bu farkına varışlardan biri; Hanefî mezhebine göre hac ve umrenin vaciplerinden kabul edilen sa’y ibadeti ile gerçekleşir.
Sözlükte “çalışmak; yürümek, koşmak” gibi anlamlara gelen sa‘y, fıkıh terimi olarak hac ve umre tavaflarından sonra Safâ tepesinden başlayarak dördü gidiş, üçü dönüş olmak üzere Safâ ile Merve tepeleri arasında toplam yedi defa gidip gelmeyi ifade eder. İbn Abbas tarafından nakledilen ve genel kabul gören rivayete göre Hz. İbrahim’in eşi Hz. Hacer’in, oğlu İsmail için su aramak maksadıyla bu iki tepe arasında koşması sa‘yin menşeini oluşturur.(1)
İslâmî kaynaklarda Hz. Hacer’in Mısırlı ve Kıbt krallarından birinin kızı olduğu belirtilir. Babasının Menfis halkından ve oranın kralı bulunduğu nakledildiği gibi, Hz. Hacer’in Hz. İbrahim’in Mısır’a varışında iş başında bulunan firavunun cariyelerinden olduğu da rivayet edilmektedir. Ebû Hüreyre’den nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber (sav), Hz. İbrahim’in eşi Sare ile birlikte zalim bir hükümdarın hüküm sürdüğü bir şehre geldiklerini, hükümdarın Hz. Sare’yi elde etmek istediği, fakat Allah’ın onu koruduğunu, sonunda da bu melikin Hz. Sare ile birlikte Hz. Hacer’i de kendisine vererek geri gönderdiğini bildirmektedir.(2)
Sare validemizle ile evlenen Hz. İbrahim’in uzun süre çocuğu olmamış, bundan dolayı zaman zaman Allah’a yalvarmış ve “Rabbim bana salihlerden olacak bir evlât ver!” (es-Sâffât 37/100) şeklinde dua etmiştir. Hz. Sare kocasının evlât hasreti çekmesine üzülmüş ve ona Mısır’dan getirdiği cariyesi Hacer’i ikinci eş olarak takdim etmiştir. Bu evlilikten İsmail dünyaya gelmiş, fakat Sare validemiz onun doğumundan sonra Hz. Hacer’i kıskanmaya başlamış, bir müddet sonra da kocasından onu ve oğlunu evden uzaklaştırmasını istemiştir. Bunun üzerine bir süre tereddüt gösteren Hz. İbrahim, Allah’tan aldığı emir üzerine Hz. Hacer ile oğlunu evden uzaklaştırmış ve onları Mekke’ye Kâbe’nin bulunduğu yere götürmüştür. O sırada tamamen ıssız olan Mekke’nin kupkuru vadisine getirilen Hz. Hacer “Bizi hiçbir ekinin bitmediği ve kimsenin yaşamadığı bu vadiye bırakıp gidecek misin?” diye sormuş, Hz. İbrahim de bunu Allah’ın emriyle yaptığını ve böyle yapmaya mecbur olduğunu söylemiştir. Bununla birlikte oğlunu ve karısını bu ıssız yerde bırakmak kendisine çok zor gelmiş ve Allah’a şöyle dua etmiştir: “Ey rabbimiz, ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben neslimden bir kısmını senin Beytülharâm’ının (Kâbe) yanında ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Sen de insanlardan bir kısmının gönlünü onlara meylettir ve çeşitli meyvelerle onları besle ki sana şükretsinler” (İbrahim 14/37).(3)
Hz. Hacer, ıssız Mekke vadisinde elinde bulunan az miktardaki su ve erzak tükenince Hz. İsmail için Safâ ile Merve tepeleri arasında su aramak için koşarken bu sırada İsmail’in ağlarken topuklarını vurduğu yerden zemzem suyunun çıktığını görür( Mutahhar b. Tâhir el-Makdisî, I, 240). (4)
Sa’y yani çalışmak, gayret etmek, koşmak anlamlarına gelen bu ibadet; bir annenin en çaresiz kaldığı noktadaki çırpınışını anlatan; bize verilen cüz’î iradeyi tanımlayabilmemiz noktasında çok önemli hususlardan birisidir. Çölün ortasında bir bebekle yapayalnız kaldığında Rabbine sığınıp gayret etmesi ve neticesinde yine gayrete dikkat çekmek istercesine, Hz. İsmail’in topuklarını birçok defa yere vurması esnasında çıkan ve yüzyıllardır tüm inananlar için adeta hayat kaynağı olan suyun çıkışı, yani “zemzem” Cenab-ı Hakk’ın bu gayret ve teslimiyete ikramıdır adeta… Muhammed Hamîdullah, “sa‘y”in anne şefkatinin ifadesi, dolayısıyla Allah’ın kullarına sevgisinin sembolü olduğunu belirtir.
Hac ibadetinde, teslimiyetin temsil noktalarından belki de en büyüğü Hz. Hacer’in gayretidir. Bu yönüyle tekrar tekrar düşünülerek, her insani acziyette adeta şifa bulacağımız bir örnek hareket olarak bize bildirilmektedir. “Kader gayrete âşıktır” veciz ifadesi de bu düşünceyi desteklemektedir. Mehmet Akif Ersoy’un:
Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol…
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.
(Ey insan! Allah’a dayan, gayrete sarıl, hikmete boyun eğ. Bir yol varsa o da budur, başka çıkar yol bilmiyorum)
berceste beytinde dile getirdiği “sa’y” de yine gayret anlamıyla insanın kurtuluş reçetelerinden biri olarak zikredilmektedir. Yine şâir başka bir beytinde:
Bekâyı hak tanıyan¸ sa’yi bir vazife bilir
Çalış çalış ki bekâ sa’y olursa hak edilir
(“Bekâ” yani “ebedî âlem”e inanan kişi ancak çalışarak, gayret ederek bu sonsuzluğu hak edebileceğini bilir, sen de gayret et ki bekayı hak edesin) sözleriyle yine “sa’y”in önemini bize hatırlatmaktadır.
Hz. Hacer’in teslimiyeti ve gayreti ona şehir kuran mübarek kadın olma vasfını kazandırmış, -Hz. İbrahim’in duası doğrultusunda- çevreden gelenlerle beraber Mekke’yi imar etmiş ve orada yaşamış, doksan yaşında vefat ederek Hicr’e defnedilmiştir.
Ayşe Saraç
Kaynakça
(1)TDV İslam Ansiklopedisi, “Sa’y” maddesi
(2)TDV İslam Ansiklopedisi,“Hz. Hacer” maddesi
(3)TDV İslam Ansiklopedisi, “Hz. Sare” maddesi
(4)TDV İslam Ansiklopedisi, “Zemzem” maddesi