“Kim Peygamber’e itaat ederse muhakkak, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de ( itaatten) yüz çevirirse (üzülme) biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik.”( Nisa suresi, 80. ayet-i kerime)
Mealini verdiğimiz ayet-i kerimenin nüzul (iniş) sebebi münafıkların yaptığı birtakım dedikodulardır. Resulullah Efendimiz (sav), sahabeden yanında bulunanlara “Kim beni severse Allah Teâlâ’yı sevmiş olur, kim bana itaat ederse Allah Teâlâ’ya itaat etmiş olur.” deyince, münafıklar, Efendimiz (sav) hakkında ileri geri konuşmaya başladılar.
Diyorlardı ki, “Hem bizi Allah’tan başkasına tapmaktan menediyor hem de Hıristiyanların İsa’yı rab edindiği gibi bizim de kendisini rab edinmemizi istiyor.”
Allah Teâlâ da Hadis-i Şerifteki ifadenin benzerini Kur’an-ı Kerim ayeti olarak göndermek suretiyle Efendimiz (sav)’i teselli edip münafıkların söylediği sözlerin sorumluluğunun kendilerine ait olduğunu bildirdi.
Resulullah (sav), neyi emretmiş, neyi yasaklamış, neyi haber vermişse Allah Teâlâ’dan aldığı vahye göre emretmiş, yasaklamış, haber vermiştir. Bu husus, Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “O, nefsinin istediği şekilde konuşmaz, söylediği (dine ait beyanların tamamı Allah’tan gelen) vahiyden başka bir şey değildir.”
Allah Teâlâ’nın Efendimiz (sav)’e vahyettikleri Kur’an-ı Kerim ayetlerinden ibaret değildir. Hadis-i Şerifler de vahiyle bildirilmiştir. Dinimizin temel kaynaklarından biri, Allah’ın kitabı, diğeri de Efendimiz (sav)’in sünnetidir.
İmam Şafii diyor ki, “Allah Teâlâ’nın kitabında zikredilen namaz, zekât, hac gibi farz ibadetlerin nasıl yapılacağı Peygamberimiz (sav) tarafından açıklanmamış olsaydı biz onları nasıl yapacağımızı bilemezdik ve bizim için ibadetleri yerine getirme imkânı olmazdı. Durum böyle olunca Resulullah (sav)’e itaat tam anlamı ile Allah Teâlâ’ya itaat demek olur.”
Hind âlimlerinden Şah Veliyyullah-ı Dehlevi Resulullah (sav) Efendimizin Hadis-i Şeriflerinden bahsederken “Onlar karanlık gecelerin kandilleri, doğru yolun apaçık belirtileridir. Onlar kâinata nur saçan dolunaya benzerler.” dedikten sonra onlara tabi olanların doğru yolu bulacağını yüz çevirenlerinse yolunu şaşıracağını ifade etmektedir.
Tirmizi’de geçen bir Hadis-i Şerifte Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Kim benden sonra kaybolmuş bir sünnetimi ihya ederse ona, ihya ettiği sünneti uygulayan kimselerin sevabı kadar sevap verilir. Sünneti uygulayanın sevabından da bir şey eksiltilmez. Kim de dinde olmayan bir sapıklık için öncülük ederse ona da, o sapıklığı işleyenlerin günahı kadar günah yazılır. Sapıklığı işleyenin günahından da bir şey eksiltilmez.”
Peygamber (sav) Efendimize itaatle ilgili açıklamaya çalıştığımız Nisa suresindeki ayet-i kerimeden başka birçok ayet-i kerime vardır.
Nur suresinin 54. ayet-i kerimesinden doğru yolu bulmanın, Peygamber (sav) Efendimize itaat etmekle mümkün olacağını öğreniyoruz.
Allah Teâlâ’ya itaatle Peygamber Efendimize itaatin birlikte zikredildiği ayet-i kerimelerden biri de Al-i İmran suresinin 32. ayet-i kerimesidir. 31. ayet-i kerimede Allah Teâlâ’nın bizi sevmesinin Resulullah (sav) Efendimize tabi olmamıza bağlı olduğu beyan edilmiş, bir sonraki ayet-i kerimede de Peygamber (sav) Efendimize hitaben, De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse (kâfir olurlar), şüphesiz ki Allah kâfirleri sevmez buyurulmuştur.
Haşr suresinin 7. ayet-i kerimesinde ise “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan da vazgeçin.” buyurulmaktadır.
İbn-i Kesir bu ayet-i kerimeyi, neyi emrederse onu yapın, neyi de yapmamanızı isterse ondan da uzak durun şeklinde tefsir etmiş, Peygamber Efendimizin emrettiği her şeyin hayır ( iyi) yasakladığı her şeyin de şer (kötü) olduğunu ifade etmiştir.
Yine İbn-i Kesir bu ayet-i kerimeyi tefsir ederken bir kadınla İbn-i Mesud arasında geçen konuşmayı naklederek konuya açıklık getirmiştir. Bahsi geçen kadın İbn-i Mesud’a:
“Senin bazı şeyleri yasakladığını işittim, bu konuda Kur’an-ı Kerim’de veya Hadis-i Şeriflerde bir hüküm var mı?” diye sorar. İbn-i Mesud da:
“Evet, Kur’an-ı Kerim’de de var, Hadis-i Şerifte de var.” diye cevap verir. Kadın:
“Ben Kur’an-ı Kerim’de senin söylediğini bulamadım” deyince, İbn-i Mesud:
“Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan da vazgeçin emrini bulamadın mı?” der. Kadın:
“Evet, buldum” deyince İbn-i Mesud, yasakladığı şeylerle ilgili Peygamber (sav) Efendimizin sözlerini naklederek kadını ikna eder.
Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz (sav)’e en iyi şekilde uymayı tavsiye eden, O’nun emirlerine aykırı hareket etmekten de sakındıran çok sayıda ayet-i kerime vardır.
Ahzab suresinin yirmi birinci ayet-i kerimesinde, Rabbimiz, Andolsun ki Resulullah’da sizin için, Allah’ı(n rızasını) ve ahiret gününü(n saadetini) umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için, pek güzel bir örnek vardır, buyurarak yegâne örneğimizin âlemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman nebisi (sav) olması gerektiğini hatırlatmıştır.
Nur suresinin altmış ikinci ayet-i kerimesinde ise (Peygamber’in) emrine aykırı davrananlar, kendi (baş)larına bir bela gelmesinden veya kendilerine acıklı bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar, uyarısıyla karşılaşıyoruz.
Bir gün içerisinde defalarca okuduğumuz Fatiha suresinde Rabbimizden bizi, kendilerine nimet verilenlerin yolunda yürütmesini istiyoruz. Rabbimiz Nisa suresinin 69. ayet-i kerimesinde bu isteğimizin gerçekleşmesinin Allah Teâlâ’ya ve Resulullah (sav)’e itaat etmemizle mümkün olacağı bildiriliyor.
İnsanın dünyaya ayak bastığı günden beri, huzura, dünya ve ahiret saadetine götüren ve adına sırat-ı müstakim denen bir ana cadde olagelmiştir. Bu, kendilerine nimet verilen peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin gittiği yoldur. Bu bahtiyarlar kervanına katılmak da ancak Allah Teâlâ’ya ve Nebilerin Serdarı Efendimiz (sav)’e itaat etmekle mümkün olabilmektedir.