13 Ekim 2024 / 9 Rebiül Ahir 1446

İlk Vahiy İlk Emir

“Yaratan Rabbinin adıyla (Rabbin adına sana okunan şekliyle) oku (ve bildir insanlara).O insanı bir alak’tan (rahim duvarına asılmış zigottan/aşılanmış yumurtadan) yarattı. Oku, insana bilmediğini öğreten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin en büyük kerem sahibidir.”
(Alak Suresi, 1-5)

Girizgah/ başlama noktası, mini bir özet gibidir. Kur’an-ı Kerimimizde bu mini özeti ilk sure olan Fatiha’da buluruz. Efendimiz as’ın, Hira mağarasında aldığı ilk vahiyde de görürüz bu mahiyeti. İnsan, önce ilk vahyi anlamalı, benimsemeli ve yaşamalı ki o kapıdan içeri girebilsin. Öyleyse yaratan Rabbimizin adı ile…

“Oku” (اقرٲ): Yüce Rabbimizin ilk emri okumaktır. Okumak, algılamakla başlayan bir süreçtir. İnsan algıladığı nesneyi anlamlandırdığında okuma gerçekleşir. Bu anlamlandırma sonucunda ibret alma gerçekleşir ve akabinde uygulama başlarsa, okuma eylemi amacına ulaşmış olur. Yani basit düşünürsek, harfleri ve kelimeleri görmekle/duymakla başlar okuma. Algıladığımız kelimelerden anlam çıkarırız. Çıkardığımız anlamdan ibret/öğüt alırız ve hayatımızı yönlendiririz. Basit düşünmenin biraz ötesine çıktığımızda ise okumanın nesnesinin sadece harfler ve kelimeler olmadığını, kâinatta her varlığın okunmaya hazır beklediğini fark ederiz.

Ayet-i kerimede okunacak nesnenin açık olarak belirtilmemiş olması sebebiyle, ne okuyacağımıza dair iki anlam vermek mümkündür: 1) Kur’an oku 2) Allah rızasına uygun her ilmi/bilimi oku.

“Adıyla” (باسم): Bu ifade ile ilgili şu izahlar yapılabilir.

Birinci mana, Rabbinin adıyla başlayarak Kur’an oku, şeklinde anlaşılır. Bu da, önce besmele çek sonra oku, demektir. Bu şekilde anlaşıldığında, her surenin başında besmele çekileceğine ve bunun bir emir olduğuna bir delalet içerir.

Efendimiz as. ümmi olmakla birlikte –ki bu durum içinde birçok hikmeti gizler- Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu Arap toplumunda okuma yazma bilenlerin bulunduğunu ve edebi sahada çok ileri düzeyde olduklarını biliyoruz. Fakat putperest bir toplum oldukları için, öğrenimlerinin temelinde de “Lat ve Uzza’nın adı ile (= bismi Lat ve Uzza)”  başlama, putlarını anma ve yüceltme vardı. Yeni ve temiz bir toplum inşa edecek olan Kur’an-ı Kerim ise ilk emri ile, ilk inkılabını, okuma sahasında gerçekleştirmiştir. Bundan böyle Allah’ın adı anılacak ve yüceltilecektir.

İkinci olarak, Rabbinin adıyla medet (yardım) umarak, Kur’an oku manasını anlarız. Buna göre oku emrinin mukabilinde, Efendimiz sav, ben okuma bilmem deyince, Allahu Teâlâ “Yaratan Rabbinin adıyla oku” buyurarak, Rabbinin isminden medet um ve o ismi, sana zor gelen bu işi başarmak için bir vasıta kıl, demiş oluyor. Özelde okuma eylemi için vaad edilen bu yardımı, her işimize/eylemimize de yayabiliriz.

Üçüncü olarak da, ayetteki bu ifade, nesnesi ne olursa olsun, okuma işini sırf Allah için, Allah rızası için yap manasınadır. Çünkü bir eylem sırf Allah için yapıldığı zaman, şeytan, onda tasarruf etmeye güç yetiremez ve hatta cüret edemez.

“Rabbinin” (ربّك): Rablık, bir otorite beyanıdır. Rab olmak, beslemeyi, büyütmeyi, eğitmeyi ve derece derece kemale erdirmeyi gerektirir. Allahu Teâlâ, varlıklarını devam ettirmesi, istikrarlarını sürdürmesi sebebiyle “âlemlerin Rabbi” dir. (Bu anlamda Allah rızasına uygun olmayan bir otorite kabul etmek de, o otoriteyi rab edinmek, Allah’a şirk koşmak olur.)

Rab isminin seçilmesinde de bir incelik vardır. İnsan/kul, muhatabının kim olduğunu idrak eder. Bir Rab varsa, bunun gereği olarak, O’na itaat etmek ve kullukta bulunmak/ ibadet etmek gerekir.

Efendimiz as’ın ilk vahiy esnasındaki korku halini göz önüne aldığımızda ise, Rablığın vurgulanması ayrı bir önem arz eder. Rabbi, elçisine, senin rabbin, seni bugüne kadar koruyup kollayan, seni zayi etmeyecektir; seni bu güne kadar kemale erdirdi, şimdi bunun gereğini yapabilirsin, demektedir. Ayrıca senin ifadesi ile nispet edilmesi de, Rabbinin her zaman kulunun yanında olduğunu hissettirmektedir.

“Yaratan” (خلق الذي): Yaratmak, en sade tanım ile yoktan var etmek demektir. Allahu Teâlâ tek yaratıcıdır ve dolayısıyla kendi zatı dışındaki her varlığın yaratıcısıdır. Mutlak varlık/ Vacibu’l-vücud olan yaratıcı, yarattığı varlığın her bir özelliğini de çok iyi bilir.

“Rabbin” ifadesinden sonra yaratıcı sıfatının belirtilmesini de şöyle izah edebiliriz: Yaratmak, Rablığın delillerinden biridir. İnsan, mümkün varlıktır. Yani önceden yok idi; var olmak için bir yaratıcıya ihtiyacı vardı. İşte bu yaratıcı da âlemlerin Rabbidir. Bu yaratma/ var etme bir çeşit terbiyedir. Bu durum, kulun yaratıcısının onun Rabbi olduğuna; kulun da O’nun yarattığı ve büyüttüğü bir varlık olduğuna delalet etmektedir. Kulun varlığını devam ettirebilmesi için bir Rabbe ihtiyaç duyduğu da yukarıda belirtilmişti.

Bir sonraki ayet-i kerimede, “O insanı bir alak’tan (rahim duvarına asılmış zigottan/aşılanmış yumurtadan) yarattı” buyurularak insanın ana rahmindeki oluşumu anlatılmış, yaratma ve terbiye etme, somut bir şekilde ortaya konmuştur. Bu örnek için, insanın seçilmesi de, insana verilen şerefin bir göstergesidir. Bir başka görüşe göre de onu küçük bir yumurtadan, mükemmel, akıllı ve ayırt etme gücüne sahip bir insan oluncaya kadar getirmek suretiyle, Yüce Rabbimiz, kulunun üzerindeki nimetinin ne kadar büyük çapta olduğunu göstermiştir.

Üçüncü ayet-i kerimede “oku” emri tekrar ediliyor. Bazı müfessirler, birinci ifadenin, önce kendin için oku; ikinci ifadenin de tebliğ etmek için oku, anlamına geldiğini söylemişlerdir. Yahut birincisinin, Cebrail as’dan öğrenmek için oku; ikincisinin de, öğretmek için oku anlamına gelebileceği de bildirilmiştir.

Ayetin devamında Rabbimizin “ekrem” (ٲكرم) (=en büyük kerem sahibi) olduğu beyan ediliyor. Allahu Teâlâ’nın kerem sahibi olması, kullarına karşı çok lütufkâr olması demektir. Allahu Teâlâ muktedir (istediğini yapmaya gücü yeten) olduğu halde dilediği kullarını affeder; iyilik edenler için en az bire on nispetinde mükâfat vadeder; dilediği kullarına ihsanda bulunur. Bu dünyada bazı cömert insanlar tanırız; onların cömertlikleri, ikramları Rabbimizin bu sıfatının bir tecellisidir ve karşılığında, sevap beklentisi vardır. Rabbimizin ikramı, hiçbir karşılık beklemeksizin sunulan bir ikramdır. Çünkü O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Rabbimizin ikramının sonu yoktur. O dilediği zaman, dilediği kadar ikram eder.

Bu sıfatın, okuma emrinden sonra beyan edilmesindeki maksat, insanların en cömerti olan Rasulullah as’ın, aşina olduğu bu özelliği üzerinden, Rabbi ile tanışmasını sağlamak olabilir. Ve dolayısıyla, kendisine verilen bu ağır sorumluluk, okuma ve okuduğunu tebliğ etme sürecinde, çokça ikramlara mazhar olacağının bir müjdesi kabul edilebilir. Bir diğer maksat da, bu ayet grubu ile başlayan vahiy sürecinin, Rabbimizin yüce ikramının en büyük tecellisi olduğunu hissettirmek olabilir. Çünkü insan için, Rabbini tanımak ve O’na kulluk etmek için kendisine yol gösterilmesinden daha büyük bir ikram olamaz. Çünkü diğer bütün ikramlar bu dünya hayatının bitmesi ile son bulurken, hidayet nuru ebedi bir ikram olarak devam edecektir.

Dördüncü ayette Rabbimizin “kalemle (yazmayı) öğreten” olduğu ifadesiyle, kullarına sunduğu bir ikram beyan edilmiştir. Burada kalem zikredilerek, ilmin önemi ve şerefi ortaya konmuştur. Kalem, yazmak eyleminden kinayedir. Kalem ile ilim asırlar boyunca saklanır ve başkalarına öğretilir. Bu ayet ile yazma eyleminin, okuma eyleminin ardından gelmesi gereken şerefli bir iş olduğunu da fark ediyoruz.

Beşinci ayette Rabbimizin “insana bilmediğini öğreten” olduğunu öğreniyoruz. Bu ayette zikredilen insan Hz. Âdem as olabilir. Allahu Teâlâ Hz. Âdem’e, eşyanın isimlerini öğretmiş ve O, bu bilgisi ile meleklere üstün gelmiştir. (Bkn. Bakara S, 31.) Hz. Âdem as’ın soyu, bu mirası, kalem ile kendilerinden sonraki nesillere aktarıp durdular. Bir diğer görüşe göre de burada zikredilen insanın, Hz. Muhammed as olduğu söylenmiştir. (Bkn. Nisa S, 113) Buna göre bu ifadede, Efendimiz as’a, başlayan vahiy sürecinde, Rabbi tarafından bilmediklerinin öğretilecek olduğuna işaret vardır. Ayet, önceki ayetlerle bağlantılı okunduğunda da şu incelik dikkat çeker: Ekrem olan Rab, ilim verendir.

İlk vahyolunan ayet-i kerimeleri anlama çabamızın sonunda, ilk emri uygulama arzu ve irademizi yeniden gözden geçirmeye başlıyoruz. Her daim, yaratan Rabbimizin adı ile okumak, okumak ve Rabbimizin ikramına nail olmak duasıyla…

Zeynep Yaren Çelikbilek

Yararlanılan Kaynaklar

  1. Hasan Tahsin Feyizli, Feyzu’l-Furkan Açıklamalı Kur’an Meali
  2. Fahreddin Razi, Mefatihu’l-Ğayb
  3. El-Kurtubi, el-Camiu’l-Ahkamu’l-Kur’an
  4. Ali Osman Tatlısu, Esmau’l-Husna Şerhi, İstanbul,1993