Ramazan geliyor, geldi derken günler birer birer arkada kalıyor bu müjdeler dolu ayda. Bu günleri Rabbimizin rızasına uygun, sünnet-i seniyyeye bağlı geçirebilme çabamıza katkı olsun diye araştırmalar, yeni yeni niyetler içindeyiz. Ramazanın sonuna doğru yaklaşırken Peygamber Efendimiz (sav)’ in hicretten sonra ömrünün sonuna kadar devam ettiği itikâftan bahsedelim biraz.
İtikâf; kelime olarak; bir şeye devam etmek, insanın kendini bir yerde alıkoyması, bir yere kapanıp ibadetle meşgul olmak anlamlarına gelir. Dini terim olarak; niyet ederek bir mescitte Allah’ın rızasını kazanmak için belli adap içerisinde bir müddet kalmaktır.
Kur’an ve sünnetle sabittir. Peygamber Efendimiz (sav) ibadet niyetiyle devam ettiği için sünnet-i müekkededir.
Müminlerin annesi Hz. Aişe (r.anha) şöyle buyuruyor: “Rasulullah (sav) Ramazan ayında diğer aylardan daha fazla ibadet yapmaya çalışırdı. Ramazanın son on gecesini sair gecelere nispetle daha ciddi ihya ederdi. Bu geceleri ihya etmeleri için aile fertlerini de uyandırırdı. Ciddiyetle ibadete yönelir ve eşleriyle ilişkiyi keserdi. (Buhari, Leyletul-kadr 5; Müslim) Ramazanın son on günü evine gitmez, vaktini mescitte ibadetle geçirirdi. ”
İtikâf; vacip, nafile ve sünnet-i müekkede olarak üçe ayrılıyor. Vacip itikâf; kişinin adayarak kendi üzerine bir vazife kıldığı, gündüzünde oruçlu olunması gereken en az bir gün süren itikâftır. Nafile itikâf; vakti belirlenmemiş, camiye birkaç dakikalık da olsa girip çıkmakla dahi yapılabilen itikâf. Sünnet-i müekkede itikâf ise ramazanın son on gününde yapılan itikâftır.
Hanımlar itikâfı evlerinin ibadet için ayırdıkları odasında ya da kendileri için uygun olan bir bölümünde yapabilirler. İtikâf için asıl olan niyet ederek, geçirilecek vakti Yaradan’a ayırmaktır. Namaz kılmaya engel olmayan, müsait olunan dönemde, temiz kıyafetler giyilerek, zaruri ihtiyaçlar dışında bulunulan ortamdan çıkmadan yapılan bir ibadet. Dünyanın koşuşturmasına bir süre ara verip kendini dinleme, vakti Yaradan’ın istediği şekilde tanzim edebilme, zamanın şuuruna varabilme çalışması.
“Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi 56) ayetinin gereğini bütün ömre yayabilmek için yapılan bir çalışma gibi.
Ramazan günleri biz hanımlar için iftarlar, davetler, çeşit çeşit yemek hazırlıkları, sahurda ne yapılacak, alışveriş, temizlik, çocuklar, ihtiyaçları derken gelip geçiyor. İbadete ayrılan vakit çok çok kısa. Son on günü bir yere kapanarak geçirme ihtimali yok denecek kadar az bir hale getirilmiş.
Hz. Peygamberin hayatına baktığımızda, Mekke’de henüz kendisine Peygamberlik vazifesi verilmeden önce Hira mağarasına çekilip, insanlardan, sosyal yaşamdan uzaklaşarak vaktini ibadet ve kullukla itikâfta geçirdiğini görürüz. Vahiyle muhatap olması, Peygamberlik gibi bir vazifeyi yüklenmesi Hira’daki itikâflarından sonraki dönemdedir.
İtikâf, bir olgunlaşma ve gelişme devresi gibidir Hz. Peygamberin hayatına bakılınca. Biz de kendimizi bu Ramazan bu ibadetten mahrum bırakmayalım. On günün tamamı olamasa da, bir vakit namaz mı kılacağız, hemen sünneti aklımıza getirelim niyetimizle vaktimizin kalitesini artıralım. Kur’an mı okuyacağız hemen yanında itikâfa da niyetlenelim. Teravih mi kılacağız itikâfa niyetlendikten sonra namazımızı kılalım. Gün içinde itikâfta geçirebileceğimiz vakitlerin hesabını yapalım şimdiden. İftar davetlerimizin yoğunluğunu son on güne bırakmayalım.
Ben daha da çok vakit ayırabilirim aslında diyenler, sahur ve iftarlığımı da itikâf adabına uygun yaparım, birkaç hurma birkaç kuru üzümle sahur yapıp; bir kâse tuzsuz, yağsız mercimek çorbası, yanında bir dilim ekmek birkaç hurma ile iftar da yaparım diyenler bu fırsatları değerlendirme zamanı çok yakın. Maksat açlığı gidermek, vücudu sağlıklı tutmaksa sabahtan akşama kadar vakit harcayıp renk renk, model model sofralara gerçekten de gerek var mı? sorusunu sormanın tam zamanı.
Olmazsa olmazım dediğimiz şeylerin bir kenara bırakılıp vaktin namaz, zikir, tefekkür ve sükûtla geçirildiği bir gelişim ve değişim süreci itikâf…
Değişimi gerçekleştirecek niyet gücü, adım atma gücü ’’ben ‘’de, ‘’sen’’ de ve ‘’biz’’ dedir.
Emine Çömlekçi