Bir insanın kendini tanımasının ve ruh durumunun farkına varabilmesinin yolu, duygusal analiz yapmaktan geçer. Bu, savaşa giren bir ordunun haline benzer. Eğer ordu karşı tarafın imkânlarını, askerlerini, kabiliyetlerini, çok iyi bildiği halde kendi ordusunu tanımazsa büyük bir ihtimalle yenilir.
Savaşı kazansa bile sonrasında başarısını devam ettiremez. İnsanın da günlük hayatta doğru kararlar vermesi ve en makul seçenekleri bulması, hem kendisinin hem muhatabının özelliklerini çok iyi bilmesiyle mümkündür. Yalnız bunun için duygusal bilgi ve verilerin yeterli düzeyde olması gerekir. Sözel olmayan emosyonel bilgiler, söz altı vurgulardan oluşan manaları kapsar. İnsan iletişiminde ve kendini tanımada kelimelerin payı ancak dörtte birdir. Yine kendi bilincine varmanın dörtte birini düşünceler, dörtte üçünü ise olumlu ve olumsuz taraflarıyla duygular oluşturur.
Duygusal analizin anahtar soruları
Duygusal analiz yapan kişi karşılaştığı olaylarda kendisine “Şu anda ruh durumum nasıl?” sorusunu sorar. Eğer cevabı o konuda hatalı olduğu yönündeyse, “Kendimi düzeltmeliyim” diye düşünür. “Hatalıyım-düzeltmeliyim, bilmiyorum-öğrenmeliyim, biliyorum-uygulamalıyım, zorlanıyorum-tahammül etmeliyim, karamsarım-iyimser olmaya çalışmalıyım, sinirliyim-çözümü ertelemeliyim” gibi düşünceler, kişinin yüksek bir duygusal zekâya sahip olduğunu gösterir.
Alternatif düşünce üretebilmek
Yüksek duygusal zekâya sahip kişiler, karşılaştıkları olaylarda alternatif düşünce üretmeyi başarabilirler. Kişi, kendisini korkutan bir olayla karşılaştığında, korkusunun kaynağını anlamaya çalışarak duygusunu analiz ederse, bu olumsuz hisse karşı egosunu güçlendirebilir.
Sevgi ve farkındalık
Sevginin bir boyutu da kişinin kendisini fark edebilmesidir. Mesela, hayatı boyunca hiç bal yememiş bir insanın balın tadını almasıyla, devamlı bal yiyen kişinin bu tadı fark etmesi ayrı şeylerdir. Sevgi de buna benzer. Ancak daha önce sevgiye dair bir tecrübe yaşayan kişi, muhatabının kendisine karşı ne hissettiğini, sevgisinin ne ölçüde olduğunu ayırt edebilir. Bir kimsenin başkalarının sevgisine karşı duyarlı olmasını sağlayacak şey, duygusal birikimdir. Duygusal birikim olursa, kişi kendi duyguları kadar karşı tarafın duygularını da anlar. Dolayısıyla insanları okumak isteyen bir kişinin öncelikle kendi duygularını fark etmesi beklenir. Kendi iyi ve kötü yönlerini tahlil edemeyen insan başkalarını anlayamaz. Bu sebeple diyebiliriz ki, akıllı insan her şeyi ölçülü sever. Seven sevdiğinin yararını düşünür. Sevginin doğru kullanımı sonucunda başkalarıyla diyalog kurmaya başlar. Bu da toplumdaki iyilikleri çoğaltır.