9 Aralık 2024 / 7 Cemaziye Ahir 1446

Kına

Ak ellere al kınalar yakınır,

Ala göze siyah sürme çekinir,

Dostu olan dost yoluna bakınır,

Dosta giden yolda izim var benim.

Karacaoğlan’ın kültürümüzdeki yerini bu mısralarla anlattığı kına (1), milattan önce 7. asırda Çatalhöyük’te izine rastlanan kadim bir unsurdur. Babil, Asur, Sümer gibi kadim medeniyetler kınayı farklı anlamlar yükleyerek kullanmış, Suriye’de bulunan milattan önce 2. asra ait bir levhaya göre de Fenikeliler düğünlerinde gelin ve damadı kına ile süslemiştir. Mısırlılar daha uzun ömürlü olması için ölülerini kınaladıktan sonra mumyalamışlardır. Kınanın Hint ve Sri Lanka topraklarında mağara duvarlarını süslemesi 4.-5. asrı bulmaktadır. Cihanın İslam nuruyla aydınlandığı 7. asırda ise kına Arap yarımadasında yaygın olarak kullanılan bir ziynet ve şifadır 2.

Saç ve sakalın rengini değiştirmek üzere kına yakmak Peygamber Efendimiz (SAS)’in sünneti seniyyesinde mevcuttur. Bir hadisi şerifte güzel görünme ve süslenmenin ibadetle bağdaşmadığını düşünerek saçını boyamayan Yahudi ve Hristiyanlara muhalefet etmek, ağaran saçları boyamak tavsiye edilmiş, başka bir hadiste ise ağaran saçların rengini değiştirmek için en hayırlı şeyin kına ve ketem olduğu buyrulmuştur3. Süslenmek maksadıyla kadınların el, ayak ve saçlarına kına yakmaları müstehap görülmüştür. Bir kadın Hz. Aişe Validemiz (ra)’e kınanın hükmünü sorduğunda, saç ve ele kına yakmakta bir mahsur olmadığını ancak Efendimiz (sas) kokusunu sevmediği için kendisinin saçına yakmadığını söylemiştir 4,5.

Dilimizdeki kına kelimesinin aslı Arapca Hinna kelimesidir. Kına, botanik biliminde Lawsonia inermis olarak ifade edilen, iki çeneklilerden kına ağacı denilen 1.5-3 metre uzunluğundaki üç yıllık bir bitkinin kurutulmuş yapraklarının tozudur. Kına sıcak iklim seven, 5 derecenin altında sıcaklığa dayanamayan bir bitkidir. Hindistan, Mısır, Sri Lanka, Ortadoğu gibi tropik iklimi olan topraklarda endemik olarak yetişir. Diğer yandan dünyanın dört bir yanında kozmetik sektörüne ve geleneksel tıbba hizmet etmek için serada yetiştiriciliği yapılmaktadır. Öyle ki, Batı ülkelerinde ‘Batı- Hint muhabbet çiçeği’ ismiyle meşhur olmuştur. Ülkemizde de İçel, Adana, Antalya yöresinde yetiştirilmektedir.

Kına saf halde boya maddesi olarak kullanılabildiği gibi başka bitkilerin çiçek ve yapraklarıyla karıştırılarak da çeşitlendirilebilir. Ketem bitkisi, çivit otu, çay, kahve, karanfil, zerdeçal, ceviz kabuğu, yahut limon gibi bitkiler bunlar arasındadır. Kınanın asli rengi toz halindeyken koyu yeşildir, sulandırılıp kurutulduğunda deriye kızıl- kestane tonlarında bir renk verir. Saç rengi sarıya-beyaza yakın olanlarda kızıla yakın bir renk elde edilirken saç rengi siyaha yakın olanlarda kestane tonlarında bir renk elde edilir. Hakeza ten rengi beyazdan esmere değiştikçe kınanın tende bıraktığı kızıl renk de koyulaşmaktadır. Kahverengi, mavi ve siyah renk elde etmek için kına tozuna eklenen çivit otunun pek çok yan etkisi olduğu günümüz araştırmalarında ortaya konulmaktadır. Yine kınaya koyu ve kalıcı renk veren ceviz kabuğu da alerjen bir maddedir. Kınanın kendine has kokusu herkesin zevkine hitap etmeyebilir, koku giderici ya da maskeleyiciler olarak Hindistan’da kafur kullanıldığı gibi farklı bölgelerde çay ağacı yağı, papatya yağı, portakal çiceği yağı vb. kullanıldığı görülmektedir.

El ve ayaklara kına yakılırken şekil vermek üzere Hindistan’da gümüş veya fildişinden yapılmış ince bir alet yahut huni, Fas’ta sürme için kullanılan bir tahta kullanılagelmiştir. Bunun gibi külah, şırınga, un ve sudan yapılmış hamur, yahut yapışkanlı kalıp kağıdı da kullanılan malzemeler arasındadır. Şekiller kültürden kültüre değişmekle birlikte süslemelerde genellikle çiçek içeren desenler yahut harfler göze çarpar. Günümüzde kına doğal toz halinde yahut bir huni içinde sulandırılmış halde aktarlardan temin edilebildiği gibi, kozmetik ürünleri satan dükkan ve mağazalardan doğal saç boyası yahut kına sabunu formunda, hakeza internet üzerinden de temin edilebilmektedir13,14.

Sıcak havalarda el ve ayak tabanlarına sürülen kına harcı serinletici bir etkiye sahiptir. Su ile hazarlanan harca bir miktar şeker ve yağ eklendiği takdirde daha parlak ve daha uzun ömürlü desenler elde etmek mümkündür.

Kına teni besler, temizler, renklendirir ve serinletir. Kınaya farklı kültürlerde bereket, hikmet, sağlık ve kutsallık gibi çeşitli anlamlar yüklenmektedir. Asya ve Afrika insanı için kına, kolay ulaşabilen; saç, el ve ayaklara süslenmek ve serinlemek maksadıyla devamlı olarak uygulanan bir gelenektir. Orta Doğu’da kına daha ziyade kutlamalarda tercih edilmekte, düğün ve bayram arefelerinde süs unsuru olarak kullanılmaktadır.

Türk halk kültüründe kına üç yerde yakılır: Allah yolunda kurban edildiği için kurbanlık hayvana, şehid olması duasıyla askere giden delikanlıya, bereket ve ziynet olarak düğün arefesindeki geline. Kına ile 19. asrın sonunda tanışan Avrupa insanı için ise kına bu nevi kültürel anlamlardan  bağımsız bir süs unsurudur.

Afrika topraklarında kına desenleri geometrik şekil ağırlıklıdır. Arabistan topraklarında el ve ayaklara yakılan kına daha açık renkte büyük desenlerden oluşurken Hindistan topraklarında el ve ayakların geniş bölümü koyu kıvamlı kına ile nokta ve çizgilere bezenir. Batı ülkelerinde günümüzde revaçta olan kına sanatı vücudun farklı yerlerinde uygulanabildiği gibi kültürel desenlerin yanısıra kişisel zevke hitap eden hat ve sembolleri de barındırır (2).

Kına bitkisinin tıbbi ilaç ve boya olarak genellikle yaprakları kullanılır. Çiçeklerinden de esansiyel yağ elde edilerek geleneksel tıpta kullanımı söz konusudur. Kınanın kimyasal bileşenleri geleneksel bitki kimyası ve tıbbı sahalarında geniş araştırmalara konu olmuştur. Kına yapraklarında bulunan lawson bileşeni, renk verici özelliğin kaynağı olup yün ve ipekle homojen karışabildiği gibi deriye de kuvvetli bir renk verebilmektedir. Diğer bileşenlerden tanin, kumarin, flavonoid, fenolik asit gibi maddeler ise kınanın tıbbi özelliklerinin kaynağını teşkil etmektedir. Mesela damar büzücü ve kanamayı durdurucu etkisinin tanin bileşeninden kaynaklandığı rapor edilmiştir 7.

Kına tozunun suda çözündürülmesiyle hazırlanan devaya Hint ve Çin tıbbından Yunan tıbbına varana kadar dünyanın dört bir yanında geleneksel tıp kaynaklarında rastlanır. Hint ve Yunan tıbbında kınadan boğaz gargarası, kına özünden müshil, ülser ilacı ve ateş düşürücü ilaç hazırlanmıştır. Damar büzücü etkisiyle ağrı kesici yakı ve deri iltihabını kurutucu olarak kullanılmıştır. Orta Doğu’da göz ve romatizma ağrısı için, ayrıca yanık, egzema, mantar enfeksiyonu, açık yara, sivilce, akne gibi cilt hastalıkları icin lapa halinde topikal olarak (hastalık bölgesine doğrudan) uygulanmıştır.

Tıbb-ı Nebevî kaynaklarında saç ve sakalları kuvvetlendirmek ve genç göstermek için kına yakılmasının yanısıra kalplerin tabîbî ve devâsı olan Efendimiz (sas)’in kınayı cildin tedavisi için kullandığı zikredilmektedir. Rasulullah (sas)`ın bir yerinde sivilce veya cerahatlenmiş bir çıban çıksa, bir yerine diken batsa yahut yara olsa bunun üzerine kına sürdüğü, baş ağrısına (hacamata ilaveten) ve bacak ağrısına sulandırılmış kına sürmeyi tavsiye ettiği nakledilir 6.

Kınanın kadim bir tedavi unsuru olarak Türk Tıp tarihinde de kullanıldığı bilinmektedir. Veba hastalığına karşı kına kullanılmıştır. 16. asırda halk arasında balgam söktürmek için kuru üzümle dövülen kına, hap şekline getirilip yutulmuştur. Yine aynı dönemde baş ağrısına karşı rezene tohumu kına ile yoğrulmuş, yapılan lapa ağrıyan yerlere sarılmış, nezle için de kına karpuz suyu ve sirke ile karıştırılıp başa yakı biçiminde sarılmıştır. Göz ağrısı için de az su ile kaynatılan kına başa sürülmüştür. Kınanın çeşitli bitkilerle karıştırılmasıyla elde edilen bitkisel devalar Anadolu’nun farklı yörelerinde halen kullanılmaktadır. Nezleye karşı kına papatya çiceği ile kaynatılır, şap ve karabiberle yoğrulup başa sürülür. Bronşite karşı kuru üzümle karıştırılarak hap gibi yutulur. El ve ayaklardaki cilt yaralarına ve kesiklere yine kına uygulanır 8.

Kına bitkisinin tedavi edici özelliğine ilişkin geleneksel tıp uygulamalarını teyid eden pek çok bilimsel araştırma yapılmıştır. Epilepsi ve ülser tedavisindeki gibi farklı tasarruflar bir yana, kınanın lapa halinde topikal olarak (hastalık bölgesine) uygulanmasıyla tedavi temin edilmektedir. Kınanın hastalık yapıcı birtakım bakteri ve mantarlara ve bazı virüslere karşı etkili olduğu tesbit edilmiştir. Yanık yaralarının enfeksiyon kapmasına sebep olan bir bakteri, üst solunum yolu ve idrar yolu enfeksiyonuna yol açan mantar türleri, ve uçuk vb. enfeksiyonlu cilt yaralarına sebep olan Herpes virüsü bunlara örnek olarak verilebilir 9. Ayrıca kınanın ağrı kesici, kanama durdurucu, tansiyon düşürücü ve sedatif/ yatıştırıcı etkileri de rapor edilmiştir. Bir araştırmada kına bitkisinin yaprakları idrar yolu enfeksiyonu tedavisinde modern tıp ilaçlarıyla birlikte kullanılmıştır. Yalnız modern tedavide antibiyotik direnci sebebiyle başarı sağlanamayan bu vakada, kına ile birlikte (topikal) uygulanan tedavi şifa vesilesi olmuştur. Diğer yandan kına bitkisi ağızdan (oral) alındığında akut böbrek yetmezliğine, kalıcı kısırlığa ve doğuştan G6PD denilen bir enzim eksikliği bulunan hastalarda hemolitik anemi adında önemli bir rahatsızlığa sebep olabilmektedir. Kına bitkisinin geleneksel ve tamamlayıcı tıpta topikal olarak yaygın kullanılan ve farmasotik kimya için keşfedilmeyi bekleyen geniş tasarruflu bitkisel bir deva olduğu ifade edilmektedir. 7.

Kınayı saç derisine uygulamanın zararlı olduğuna dair ortaya atılan birtakım iddialar yapılan araştırmalarda çürütülmüş, bazı hassas derilerde kızarıklık ve kaşıntıya sebep olması haricinde toksik herhangi bir etkisi bulunamamıştır 10. Diğer yandan kınaya mavi, kahverengi, siyah renkleri kazandırmak üzere farklı miktarlarda eklenen çivit otu boyasının (indigo/çivit mavisi, kimyasal adı p-fenilendiamin) cilde zarar verici, alerjik, ve kansere yol açan etkileri rapor edilmiştir. Paketli hazır kınaların ve kına dövmelerinin içeriğinde bulunabilen bu maddenin toksik etkilerinden dolayı Batı ülkelerinde satışı yasaklanmıştır. Pek çok ülkede günümüzde erişimi oldukça kolay olan doğal kınanın süslenme unsuru olarak yahut bir hekim tavsiyesiyle deva olarak kullanımı teşvik ve tavsiye edilmektedir. Ancak, hamilelik ve emzirme döneminde iken bebek açısından alerjik yan etkileri bilinmediği için kına kullanımı –hakeza bebeklere uygulanması- tavsiye edilmemektedir 11.

Bu yazımızda kınanın binlerce yıllık mazisinden, sünneti seniyyedeki ve kültürümüzdeki yerinden, kimyasal bileşenlerinden, refakatinde kullanılan bitki ve malzemelerden, süs ve şifa kaynağı olarak tasarrufundan bahsettik. Haydi ziynet olarak kınanın doğal ve katkısız halini tercih edelim, kınanın tedavi edici yönünden konunun erbabı hekimlerimizin tavsiyesi doğrultusunda istifade edelim. Kadim olduğu kadar gelecek de vadeden ziynetu deva kınaya sağlıklı hayatımızda daha fazla yer verelim.

Saadiyye Eryılmaz
Gıda Kimyageri

Kaynaklar:

  1. CUNBUR, Müjgan, Karacaoğlan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ank., 1985, s.24. http://turkoloji.cu.edu.tr/HALK%20EDEBIYATI/mehmet_yardimci_geleneksel_kultur_asiklar_kina.pdf
  2. http://hennaartconnection.com/history-of-henna
  3. İmam Nevevi. Kafirlere benzeme yasağı. Kandemir MY, Çakan İL, Küçük R. Riyazus Salihin Şerhi. İstanbul: Erkam Yayınları; 2001. s. 89, s. 2428.
  4. Buhârî, Enbiyâ, 50, Libâs, 67; Müslim, Libâs, 80; Ebû Dâvud, Tereccül, 18; Nesaî, Zîne, 14; İbn Mâce, Libas, 32; Ahmed Hanbel, Müsned, II, 240, 260, 309, 401. Buradaki hadiste emir bağlayıcı olmayıp, nedb (sevimli amel) ifade eder. Nitekim uygulamada ashab-ı kiramdan Hz. Ebû Bekir ve Ömer, Hz. Ali ve Ka`b ve Enes (r.a) gibi bazıları da boyamamıştır.
  5. Ebû Dâvud, Tereccül, 18; Tirmizî, Libâs, 20; Nesaî, Zîne, 16; İbn Mâce, Libas, 32; Ahmed b. Hanbel, V, 147, 150, 154, 156, 169. Erkeklerin süs için el ve ayaklarını kınalaması mekruhtur. Kadınların el ve ayaklarını kınalaması ise caizdir. Erkek veya kadının beyaz saçı sarı veya kızıl renge boyaması müstehap görülmüş, siyaha boyamaları ise sağlam görüşe göre, caiz görülmemiştir. El, ayak veya başa sürülen kınanın katı olan malzemesi temizlendikten sonra deri veya saçlarda bıraktığı renk suyun nüfûzuna engel değildir. Bu yüzden abdest veya gusle mani olmaz.
  6. İbn Mace Tıbb, 29. Buhari, Merzâ, 5666. Ebu Davud, Tıb, 3858. Tirmizi, Tıb, 2054.
  7. https://www.researchgate.net/publication/299545214_Lawsonia_Inermis_Linn_A_Plant_with_Cosmetic_and_Medical_Benefits
  8. S.Ünver, Türk Tıp Tarihinde Veba Hastalığına Karşı Kına Tatbiki, Türk Tıp Tarihi Arşivi, 1938, C.II, S.7, s.5
  9. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3609186/
  10. https://ec.europa.eu/health/ph_risk/committees/04_sccp/docs/sccp_o_034.pdf
  11. https://www.naturalmedicinefacts.info/plant/lawsonia-inermis.html
  12. https://www.webmd.com/vitamins/ai/ingredientmono-854/henna
  13. https://www.lushusa.com/hair/henna-hair-dyes/
  14. https://www.hennacolorlab.com/