10 Zilhicce 1411/23 Haziran 1991 Pazar (21 Ağustos 2018-Salı) günü mübarek Kurban bayramını idrak ediyoruz; cümlenize ve cümle İslâm âlemine kutlu olsun!
Mâlikü’l-mülk ve Hâlıkü’l-ekvân, Kuddûs ü Sübhân, Kadîr ü Müsteân, Raûf u Rahmân olan Allâhu Azîmü’ş-şân hazretleri cümlenize, cümle akraba, ahbâb ü yârânınızla beraber, nice nice uzun yıllar, gönlünüzce nice nice mutlu bayramlar nasip ve müyesser eylesin!
Bi-hürmeti Seyyidi’l-mürselîn ve şefîu’l-müznibîn Muhammediniemîn ve âlihi’t-tâhirîn!
Zilhicce ayının bayrama kadarki on günü, çok feyizli, çok sevaplı, çok kıymetli, çok mübarek günlerdir. Bu günleri mümkün oldukça zikirli, hayırlı, ibadetli, oruçlu geçirmeye gayret gösterin. Hele Zilhicce’nin 9’u olan arefe günü, senenin en hayırlı günüdür, o gün Rabbü’l-âlemîn sayısız kullarını afv ü mağfiret eyler, o günü mutlaka oruçla ziynetlendirin (20.08.2018).
Zengin olanlar kurbanlarını mutlaka kessin veya bir dinî müesseseye verip kestirsin, etlerini ve derilerini vakıf ve derneklerimize vermekte çok titizlik gösterin, yanlış yerlere vermeyin! Bayramdan önce kesen bidçı ve fesatçılar var, sakın o inatçı zındıklara uymayın!
Mâlumdur ki bu bayramın hatırası ve mâzisi Peygamber Efendimiz’in mübarek dedeleri olan Hz. İbrahim ve pak oğlu Hz. İsmail’e kadar uzanır. Salavâtullâhi ve selâmuhû aleyhim ve âli küllin ecmaîn!
Hz. İbrahim, sahih ve ilahî bir rüyasında, çok sevgili oğulcuğu İsmail’i kurban etme işareti alınca, durumu gözyaşları içinde ona açıkladı, o eşsiz itaatkâr evlat da: “Ey babacığım! Emrolunduğun işi yap, inşaallah beni sabır ve tahammül, itaat ve metanet gösteren bir kişi olarak göreceksin!”[1] diye cevap verdi.
Böyle bir Zilhicce ayının 10. günü Hz. İbrahim, kurban etmek üzere oğlu İsmail’i Mekke’nin Mina semtine getirdi. Fakat bu esnada Cenâb-ı Hak’tan vahiy olarak;
“Ey İbrahim! Sen rüyadaki emri uygulamakta sıdk u sadâkatini gösterdin, imtihanı kazandın; oğlun da emsalsiz bir itaat ve teslimiyet gösterdi, her ikiniz de büyük sevap kazandınız, yüksek mertebelere erdiniz, şimdi size oğluna bedel olsun diye gönderdiğim şu azim koçu kurban eyleyin!” tarzında emr-i ilâhî gelince Mina’da Cenâb-ı Hakk’a koçu kurban ettiler.
Bu hatıraya binaen bizim dinimizde de her beldedeki zengin müslümanlara, kadın, erkek, çocuk… Zilhicce ayının bu bayram günlerinde kurban kesmek vacip oldu.
Aynı şekilde, Hicaz’a hacca gelebilmiş müslümanlardan ‘Hacc-ı Temettü’ veya ‘Hacc-ı Kırân’a niyet edip, hem haccı, hem umreyi beraberce edâ edebilenlere de bu muvaffakiyet ve mazhariyetlerine bir şükrâne olarak kurban kesmek o günlerde vaciptir.
Allah mü’minleri böyle, zaman zaman, çeşitli şekil ve suretlerde daima imtihan eder. İbrahim (aleyhisselâm) çok sevdiği değerli yavrusunu Cenâb-ı Hakk’ın rızası yolunda feda ve kurban etmeye, nasıl, aşk ü şevk ile tereddütsüz teşebbüs edebilmiş ise yüce Rabbimiz tüm mü’minlere de kendi imtihanlarını öylece kazanmayı; Allah’a öylesine bağlılık, O’nun rızasını kazanmak uğrunda öylesine maddî ve mânevî fedakârlık şuuruna ermeyi nasip ve müyesser eylesin!
Bayram münasebetiyle, önemle belirtelim ki biz mü’minlerin ihtilaf ve tefrikasını, birbirlerine buğz u adâvetini, haksız hırs ve rekabetini hiç doğru bulmuyoruz. Dinî bayramlarımızın aile içi, akraba arası ve İslâmî gruplar meyanında dargınlık ve kırgınlıkları kaldırmaya; birlik ve beraberliğe, muhabbet ve vahdete, böylece de kuvvet ve satvete vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan tüm samimiyetimizle niyaz ve temenni ederiz.
Gelin ey müslüman kardeşler! Sizler de nefsaniyet ve enaniyetlerinizi kurban ediniz; kibr ü ucbu, gurur ve kini, haset ve fesadı, gaflet ve cehaleti, inat ve dalaleti terk ediniz, âhiret hesabından korkunuz, Allah’tan utanınız, mal ve canları hak yola feda ve nisar etmeye yöneliniz, rızâ-yı Bârî’yi kazanmaya, cennet ve cemalullaha ermeye can atınız; afv ü safha sarılınız; dargınlık, kırgınlık, kızgınlık ve küslükten vazgeçiniz, ulema ve meşayihinize bağlılık, büyüklerinize hürmet ve izzet, küçüklerinize merhamet ve şefkat gösteriniz, Allah’ın habl-i metînine sımsıkı sarılınız, Kur’ân-ı Kerîm’in emrettiği şekilde has ve hakiki ihvan, halis ve muhlis kardeş olunuz ki felah bulasınız, dareynde saadet ve selamete ulaşasınız!
İmam el-Buhârî’nin el-Edebü’l-müfred kitabından:
Enes b. Mâlik’in amcası oğlu Hişâm b. Âmir el-Ensârî’den (rıdvânullâhi aleyhim ecmaîn) rivayet olunduğuna göre sevgili Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ (sallallahu aleyhi ve âlihî ve sellem) Efendimiz buyurmuşlar ki:
“Bir Müslümanın bir Müslümanla üç günden fazla dargın durması, küs kalması helal olmaz; dargınlıklarında ısrar ettikleri (küslüklerini devam ettirdikleri) müddetçe her ikisi de doğru yoldan ve haktan sapmışlar demektir. Küslük inadından ilk vazgeçenin daha evvel dönüş yapması bu günahına keffaret olur (o bağışlanır); bu dargınlığa devam etmekte iken ölürlerse her ikisi de cennete asla giremez.
“Bunlardan biri, karşılaştıklarında ötekine selam verir, fakat o selamlamaya cevap vermez ve arkadaşının selamını almazsa; selam verene bir melek karşılık verir, öteki inatçıya da bir şeytan!”[2]
* Prof. Dr. M. Es’ad Coşan (Rha)’ın Haziran 1991 tarihli Kadın ve Aile Dergisi Başmakalelerinden alınmıştır.
[1] 37/Saffât, 102.
[2] Bk. Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, Hadis no: 414.