14 Ekim 2024 / 10 Rebiül Ahir 1446

Manevi Güçlülük / Röportaj

Kadın ve Aile – 

İnsan hayatının bazı dönemleri zorlu süreç ve dönemeçlerle geçiyor. Geçtiğimiz aylarda da toplum olarak çok acı bir olay yaşadık. Bu acının izlerini silmek için yine toplum olarak seferber olduk. Bununla birlikte bu izlerin silinmesi, yaraların tedavi edilmesi için manevi yönden de güçlü kalmamız gerektiğini derinden hissettik. Bu sebeple siz okuyucularımız için konuyu biraz derinlemesine ele almak istedik ve konunun uzmanına danıştık.

Kadın ve Aile: Hoşgeldiniz hocam. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

A. Özdirek: Öncelikle nazik davetiniz için teşekkür ederim. Ben Muhlise Arzu Özdirek. İlahiyatçıyım. Aynı zamanda manevi danışmanlıkla ilgili çalışmalar yapıyorum.  

Kadın ve Aile: Kıymetli hocam, öncelikle şunu öğrenmek isteriz sizden: Manevi güçlülükten bahsediliyor ya hep, manevi güçlülük  ifadesinin açılımı nedir?

A. Özdirek: Güncel olması ve ihtiyacın yoğun olması açısından da önemli bir soru sordunuz. 

Maneviyat nedir diye başlayalım isterseniz. Öncelikle bu kelimeyi hem etimolojik hem anlam bakımından incelemenin sonraki sorulara rehberlik etmesi bakımından da önemli olduğunu düşünüyorum. Böylelikle manevi güçlülüğün de anlamı bağlamında bir bakış açısı sunmuş oluruz.

Maneviyat kelimesi Arapça kökenli bir kelime, “mânâ” kökünden gelir. “Mânâ” mesaj verenin mesajının muradını ifade eder. Merhum Prof. Dr. Teoman Duralı mânâ kelimesinin tarifini yaparken şu ifadeyi kullanmıştır: “Mânâ, iletişimde olan kişinin ya da iletişimde olunan durumun iletmek istediği mefhumun, muradın mesajı alanın kendisinde oluşturduğu mefhum olarak karşımıza çıkar.” Yani mânâyı mesajı ileten kişinin zihninde oluşan mefhum olarak ifade eder.

Maneviyatla ilgili olarak da… Sevde Düzgüner bu alanda yaptığı akademik çalışmada maneviyat kelimesini “kişinin deneyimlediği ve bu deneyim sonucu kendisinde oluşan his, durumdur” şeklinde tarif eder. (Yaptığı bir çalışmanın özet cümlesi olarak aktarıyorum.) Dolayısıyla maneviyat bizim mesajı verenle yani -daha özel ifade edersek- Hz Allah’tan bize gelen vahiy ve o vahiyden murad edilen anlamı idrak etmek bakımından mana bütünlüğü sağlamamızdır. 

Kadın ve Aile: Çok kıymetli bir açılım oldu bizim için. Çünkü maneviyat dediğimizde sadece kişideki duygusal yansımaları düşünüyoruz. Oysa iş mânâ kısmında, düşüncede başlıyor.

A. Özdirek: Evet, güzel bir özetleme oldu. Buradan hareketle kişiyi manevi olarak güçlü kılan şey de öncelikle kendi anlam dünyasıdır. Kişinin anlam dünyası ne kadar zenginse onu idrak seviyesi, bilinç seviyesi ne kadar yüksekse manadan gelen, yani mesajda gelen muradın anlaşılması da bir o kadar kolaylaşır. 

İşte tam buradan hareketle hem Efendimizin öğretileri bizim için çok kıymetli, çok değerli. Gerek bilinç dünyamızda gerek duygu dünyamızda ciddi bir açılım ve -deyim yerindeyse- önemli bir network ağı oluşturuyor. Hz. Allah’ın bizim için ilettiği vahyi kendi idrakimizle Efendimizin bize gösterdiği yol haritasıyla, sünneti seniyyesi ile birlikte anlama çabasıyla elde ettiğimiz anlam dünyasında bir karşılık bulur ve buna mukabil bizim için bir maneviyat mefhumu oluşmuş olur.

Necm Suresi, 3.âyeti mucibince de “O nefsinden konuşmaz.” O kendisine indirilen vahyi hem yaşar hem anlatır. İşte tam da burada bize çok ciddi bir rehberlik yapar Efendimiz. 

Burada şu detayı düşündürmekte fayda var: Dinimizin fıtri bir dindir ve bu fıtri dinin hayatımızın her safhasında insanı koruyan hem dünyevi hem uhrevi bir tarafı var. Dolayısıyla dinimiz bizim için bir maneviyat kaynağı olarak karşımıza çıkar. Manevi güçlülüğün kaynağı olarak bunu çok rahat zikredebiliriz. Yani manevi güçlülük deyince, manevi güçlülüğün alt başlıklarından nelerdir diye düşündüğümüzde, işte tam bunun merkezinde dinimizi yani Kur’an-ı Mübin’i ve Efendimiz (sav)’in sünneti seniyyesini zikredebiliriz.

Dünya hayatının getirdiği bazı zorluklar vardır. Tıpkı anne rahminden çıkan çocuğun ciğerlerine oksijenin gitmesiyle yanması gibi. Bu zorlukları yaşarız ki bunlar bizim biyolojik sancılarımızın bir ifadesidir. Bununla birlikte bizim psikolojik olarak da zorluklarımız oluşabiliyor. Emeklemekten başlayın, konuşma melekesinin gelişmesi, yürüme melekesi… Bütün bu süreçlerde bazı zorluklar yaşarız. Bu durumlarda bizi manevi olarak güçlü tutan şey Cenabı Allah’ın yardımıdır. O’nun bizi emanet ettiği kişilerin yardımı ile birlikte biz yol alırız. 

Konunun seçimi bağlamında güncel olması açısından, hem deprem hem de sel ve buna benzer bireysel hayatımızda da yaşadığımız birçok zorlukta manevi güçlülüğe ihtiyaç duyarız. Toplumsal olarak da bireysel hayatımızdaki gibi zorluklar karşımıza çıkabilir. Bireysel anlamda nasıl maneviyatımıza sarılıyorsak toplum için de aynı durum geçerli. Yani Efendimiz (as)’ın “mü’min mü’minin kardeşidir, mü’minler bir bütünün azaları gibidir, bir yeri ağrıdığında bütün azaları acır, incinir” düsturu bizim buradaki manevi gücümüzür. Biz mümin kardeşlerimizin derdi ile dertlenmek için manevi güçlülüğümüz bağlamında, ne kadar güçlüysek, bize rehberlik olarak öğretilen o düsturdan hareketle elimizden gelen her şeyi iyi şekli ile yapmaya çalıştık.

 

Kadın ve Aile: Zor durumlarda manevi gücün önemi nedir?

A. Özdirek: Zor zamanlarda bizim üstesinden gelemediğimiz ya da Epiktetos’un tarifi ile kontrol edebildiğimiz şeyler ve kontrol edemediğimiz şeyler karşımıza çıkar. Kontrol ettiğimiz şeylerde bir sorumluluk bilinci ile insan olma sorumluluklarını yerine getirme bağlamında süreci kontrol edebiliriz. Ama üstesinden gelemediğimiz konularda ise dinin bize rehberlik ettiği öncelikle tedbir, sonra tevekkül ile birlikte son noktayı koyduğumuz teslimiyet süreci vardır. Kontrol edemediğimiz şeylerle ilgili bu üç başlığı iyi anlamlandırmak gerekir. 

Yine kontrol edebildiklerimiz bağlamında da yaşadığımız zorluklar nelerdir, bunların üstesinden nasıl geliriz diyerek bir tespite başladığımızda manevi gücümüzü kullanmaya başlıyoruz demektir. Çünkü maddi olarak bizi sarsan yoran şeylere karşı manevi güce yani özellikle bizi manevi olarak ayakta tutan motivasyonlara ihtiyacımız vardır. Buna psikolojik olarak “motivasyonel” deriz. Manevi danışmanlıkta da manevi dinamiklerimiz olarak ifade edebiliriz. 

Kadın ve Aile: Manevi dinamiklerimiz ifadesini biraz açabilir misiniz?

A. Özdirek: Tevekkül deriz, sabır deriz, şükür deriz kanaat deriz ve buna mukabil bunların uzantısı olabilecek başlıkları rahatlıkla zikredebiliriz. İhsan, îsar gibi ilk etapta aklıma gelen başlıkları söyleyebiliriz. 

Peki, bunun önemi nedir dersek, mesela yakında yaşadığımız deprem açısından konuşacak olursak, bu durum depremi yaşayanların imtihanı olduğu gibi bizim de imtihanımızdır. Bunu yakalamak ve bu çerçeveden bakmak gerekiyor olaya. Bizi biz kılan, kulu yaratılmışların en şereflisi seviyesine çıkaran bir özellik olarak önem arz eder, manevi güçlülüğümüz. Hayata tutunmak ve onun da ötesinde Allah’a olan kulluğumuzun, yakınlığımızın artması bağlamında önem arz eder. 

Kadın ve Aile: Bu dinamikleri ve dolayısıyla gücümüzü nasıl canlı tutabiliriz?

A. Özdirek: Neler yaparız diye düşündüğümüzde, burada sosyolojik olarak da bakmak mümkün ama bununla beraber daha ziyade psikolojik ve maneviyat bağlamında değerlendirmek yerinde olur diye düşünüyorum. 

Bununla ilgili biraz paylaşımda bulunayım izin verirseniz: 

Hz. Allah ayet-i kerimede “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz.” (Zümer, 53) buyuruyor.

Bu ayetten biz sadece Hz. Allah’a dair rahmeti kesmek umutsuzluğunu değil, umudu kesmemeyi de öğreniriz. Yani bu ayeti tek boyutta anlamak ayetin boyutunu kısıtlamak anlamına gelir. 

Allah’ın rahmetinden umudu kesmemek umuda dair sürekli bize bir umut aşılar; umudumuza umut aşılar.

Yine buna ek olarak kendimize dair olumsuzlukları sıralayarak düşünce dünyamızı, duygu dünyamızı öldürmememiz gerekir. Çünkü bu kendimizi de kendimizle birlikte bulunduğumuz toplumu da öldürmek anlamına gelir. Umudumuzu kaybetmeden ve olumsuz şeylere odaklanmadan, olumlu şeylere odaklanarak biz umudumuzu kaybetmeyiz. Çünkü bizde umut kaybetmek Hz. Allah’ın bize yasakladığı bir emirdir. 

Bununla birlikte hata yapmanın getirdiği bazı olumsuzluklar vardır; biz buna günah deriz, psikolojide suç denir. Bir suçla, bir günahla karşılaştığımızda kendimize dair ya da bir başkasına dair sürekli kendisini olumsuzlaştıran eleştiren pozisyondan, durumdan ders çıkarabilen ve bundan sonra yapabileceği şeyler konusunda olumlu bir hayat düsturu belirleyen bakış açısına geçiş yapmak gerekir.

Yine başkalarının iyiliğini istemek bizim manevi güçlülüğümüzü artıran bir dinamiktir. Bu istekle eyleme geçtiğimize yardım edenin de yardımı alan kişinin de manevi güçlülüğü yükselir. 

Burada “dini başa çıkma” dediğimiz akademik bir çalışmadan atıfla konuşacağım. Kişi manevi başa çıkmada özellikle kendi inancının bir perspektifi olarak kendi inandığı kişilerden yardım görmek ister. Bu yardım onların psikolojik sağlamlığını, dini yönelimli psikolojik sağlamlığını arttıran bir unsurdur. İşte burada da hemen aklıma gelen şey ihsan ve îsar oldu. 

Kadın ve Aile: Buradaki güçlenme karşılıklı yaşanıyor yani. Yardım eden güçleniyor, edilen de güçleniyor. Çok kıymetli bir paylaşım.

A. Özdirek: Evet, yardımı alan yalnız olmadığın hissediyor. Yardım eden “yalnız değilsin, benim sana verdiğimin kat be kat fazlasını Rabbim bana yine verecektir” diyerek kulu Allaha yaklaştıran bir durumu yaşıyor. 

Yine bu zor zamanlarda manevi güçlülüğümüzü nasıl canlı tutarız dersek, bütün genellemeleri gerek zamana dair, gerekse davranışlarımıza dair bütün genellemeleri zihnimizden silmemiz gerekiyor. Örnek; “Zaten bütün aksilikler beni bulur”, olaylar bağlamında bir genellemedir. “Şu ana kadar hiç gün yüzü görmedim” zamana dair bir genellemedir, “Ben zaten çok kötü birisiyim bu cezayı hakettim” kendisine dair bir genellemedir. Halbuki genelleme zihinsel bilişsel bir çarpıklıktır yanlış düşünme metodudur. Burada kritik analitik düşünmenin de tam anlamıyla önemi ve değeri karşımıza çıkıyor. Hâlbuki olaylar spesifiktir ki İslam felsefesine göre “Kötülük rastlantısaldır ve nadiren olur” çünkü Allah kulu için hep hayrı murad eder. 

Bakara Suresi 156. ayeti de buna delil gösterebiliriz: “Onlar, kendilerine bir bela geldiği zaman ancak: “Biz Allah için (teslim olmuş kullar)ız ve elbette biz, (yine) O’na döneceğiz.” derler.” Bu ayet kötülüğün raslantısal oluşuna dair de bir delildir. Dolayısıyla bütün genellemelerden uzak, sürekli kendini suçlayıcı bir pozisyondan kurtulup, acaba bunda ne tür hikmetler var diyerek, hikmetlere odaklanıp ve yine bundan sonra ne yapabilirim diye biraz daha bilişsel, bundan sonraki hayatında kendisine anlam ve değer katacak olan adımlar atmaya dair bir girişimde bulunmak önem arz eder. 

Yine, gücümüz nispetinde iyi olmaya çalışmak manevi güçlülüğümüz arttıran diğer bir unsur olarak karşımıza çıkar. Mükemmel olmaya çalışmak değil, gücü nispetinde iyi olmaya çalışmak. Mükemmel olmaya çalışılmanın arka planında, biraz derinlemesine düşündüğümüzde, bir kibir vardır, hırs vardır. O hırs insanı perişan eder. Oysa gücü nispetinde iyi olmak kendini yıpratmadan kişinin gücü nispetinde mümkündür. 

Manevi güçlülüğümüzü canlı tutan diğer bir şey Allah’a sığınmaktır. Biz Kur’an-ı Kerim’e başlarken bile istiaze ile başlarız. Bu A’râfF Suresi 200. ayetle farz kılınmıştır.

Hz. Allah bizim için, “Allah’a sığının” der burada. Niye? Allaha sığınmak kulun acziyetini bilmesi ve daha büyük bir kudretin himayesinde olduğunu hissetmesi demektir. Bu bir güven duygusudur.

Eûzu billahi min eş-şeytâni’r-racîm derken kötü vasıflardan ve o kötü vasıfların bize bırakacağı kötü manevi hislerden veya dışarıdan bize söylenen olumsuz cümlelere karşı Hz. Allah’a sığınmanın güvenini yaşamaktır. Biz Hz.Allah’a ne kadar güvenir, sığınırsak o kadar çok emniyet duygusu yaşarız. Teslimiyetteki emniyet duygusu istiazede bu şekli ile tecelli eder. 

Bizim manevi gücümüzü arttıran diğer unsurlar Hz. Allah’ın Rahman, Rahim, Rezzak, Fettah, Kadir gibi isimlerinde saklı. Hz. Allah’la birebir ilişkimizi arttıran isimlerini tefekkür ve tezekkürle meşgul olduğumuzda bizim manevi güçlülüğümüz canlı kalmaya devam eder. 

Mesela kriz anında ya da herhangi bir zamanda çözüm odaklı bakabilmek için Hz. Allah’ın Kadir ve Fettah isimleri üzerinde tefekkür etmek gerekir. Çünkü bize çokça çözüm yolları açacak olan ve bize hayır kapılarını açacak olan Hz. Allah’tır. 

Anı yaşamak da bir başka güçlülük formülüdür. Ne geleceğe yönelik kaygıya düşmek ne de geçmişe dönük hayıflanmak. Anı yaşadığınızda, anın kıymetini bildiğimizde, anın hakkını verdiğimizde yani İmam Gazali’nin tarifi ile ibnü’l vakt olduğumuzda, bu anı nasıl değerlendirebilirim, nasıl çözüm yolları bulabilirim ve bu süreçten nasıl kurtulabilirim üzerine yoğunlaşırız. 

Yine bir başka başlık olarak bir amaç duygusu belirlemek verilebilir. Yani anlam/mana bütünlüğü içinde, anlam dünyamıza rehberlik edecek ana tema ana amaç nedir? Yaşadığım bu zor süreçteki amacım ne? Bu zor süreçte kendim için ne yapabilirim, nasıl çıkabilirim? 

Kriz dönemlerinde yaşanan şokla, ,işlenen suçla ve olumsuz düşüncelere çok muhatap olmadan, kendimiz için bir anlam dünyası oluşturup, bir amaç belirleyip o amaca doğru yol almak oldukça faydalıdır. Birincil amaç nedir, ikincil amaç nedir, neler yapmalıyım? Bunlara dair bir yol haritası belirlediğimizde hayata tutunmamız, umuda sarılmamamız daha kolaylaşır. 

Manevi dinamiklerimizden sabır ve şükür burada değinmemiz gereken kavramlar. Biz sabrı genelde tahammül olarak, yani kelime anlamı itibariyle tutmak olarak biliriz. Halbuki sabır dağın zirvesi demektir. 

Peki mümin neyi tutar? Mesela yakın geçmişimizdeki deprem üzerinden düşünmek gerekirse; öncelikle duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını şöyle bir tutar. Dağın zirvesinde kabaran bir şey vardır, orada bir şeyleri tutması gerekir ki yönetebilsin. O yönetmeyi başarabilmesi için öncelikle kendisine dair duygularını düşüncelerini ve davranışlarını tutması gerekiyor; kendisinin dışında da zamanı tutması gerekir, olayları tutması gerekir, insanların davranışlarını tutması gerekir ki yönetebilsin. Sabır dediğimiz şey çok bilinmeyenli bir denklem gibi, o yüzden Hz. Allah sabredenlerle beraberdir. Burada tutmaktan murat susmak değildir, yönetebilmek için önündeki malzemeleri bilmek, görmek, fark edebilmektir.

Sabrın bir kardeşi olan şükür duygusuna da bakalım. -Gülüşan Göçen hocanın bir çalışmasında sabrı ve şükrü iki kanatlı kuşa benzetir.- Sabır tahammül gücümüzü arttıran, durumu yönetebilmemizi sağlayan bir kanat, şükür de bizim motivasyonumuzu arttıran, var olan nimetleri görebilmemizi sağlayan diğer kanattır. Var olan nimetleri ne kadar görebilirsek sabırdaki motivasyonumuzda o kadar yüksek olur. 

Şükürden murat var olanları görebilme; sabırdan murat hem yok olanları yönetebilmek hem de üstesinden gelemediğimiz şeyler konusunda bizde var olanı, bizim dışımızda var olanı yönetebilme becerisidir. 

Sabır zaten bir mücadeledir o yüzden Hz. Allah sabredenlerle birlikte bize motivasyon kaynağı, bize manevi bir güç olarak yanımızda bulunur. Yine sabretmek bize bir amaç duygusu da aşılar. Çünkü sabır duygusuyla şükür duygusunu bir araya koyduğumuzda kendimize bir hedef belirleme ihtiyacı hissederiz: Şu an var olanlar bunlar. Peki sabır ne? Tutmak ve yönetmek, mücadele. O halde bu ikisinin bizdeki tezahürü “ne yapabilirim” “kendime bir amaç belirlemeliyim” şeklinde bize bir amaç duygusu aşılar. 

Kadın ve Aile: Bu kıymetli bilgileri bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. Son olarak maneviyatı güçlü insan hakkında neler eklemek istersiniz.  

A. Özdirek: Maneviyatı güçlü insan öncelikle durumun farkındadır. İçinde yaşadığı durumun, olayın, kendinin, kendi ile Rabbi arasındaki ilişkinin farkındadır ve bu farkındalıkla hareket eder. 

Zor zamanlarda durum farkındalığı bilişsel anlamda kapanabilir. Bu durum kişiden kişiye değişir ama maneviyatı güçlü insanlar yaşadığı durumu, olayı iyi analiz eder ve kontrol edemediği şeyler konusunda Hz. Allah’a yönelerek, O’na sığınarak kendisini emniyete alır. Tevekkül ederek emniyete alır, teslim olarak emniyete alır. Mesela depremin yaralarının sarılması örneğinde, imtihanda olmamız hasebiyle “ne yapabilirim” in tespitini yapmak bağlamında bilinç düzeyimiz artar. Bu yardımlaşma şu an için maddidir ama -sadece maddiyattan ibaret görmeden- manevi destek olarak arayıp sormak, ziyaretlerine gitmek, gıyablarında dua etmek gibi eylemler gerçekleştirilebilir. 

Burada yeri gelmişken bir parantez açalım: Müminin mümine ettiği dua, günahsız bir ağızla yapılmış gibi makbul bir duadır ve işte bu da manevi bir güç olarak karşımıza çıkar. 

Ve yine Hz. Allah’ın Asr Suresi’nde zamana yemin etmesi bize bir ufuk açar. Maneviyatı güçlü insan bu durumun geçici olduğu, ümidini kaybetmemesi gerektiğini ve bundan sonra hep böyle kalmayacağını bilerek, ne yapması gerektiğine odaklanır. 

Belki son olarak söyleyebileceğimiz, zor zamanlar Hz. Allah’ın kulunu sevmesi bakımından ya da kulun Allah’ın sevgisini kazanması bakımından bir fırsatlar zinciridir, eğer insan teslimiyeti ve tevekkülü yakalayabilirse. Çünkü kendisini güvenli limana alan mümin artık tamamıyla yönetimi Hz. Allah’a yöneltmiştir, bırakmıştır, tedbirlerini alır, gerekli bütün çalışmasını yapar, amacını belirler, yapması gereken sorumluluğu yerine getirir, bundan sonrasında Hz. Allah’a bırakarak kendisini güvenli alana teslim eder. Dolayısıyla manevi güçlülüğün bizim yaşantımızda bizi canlı tutan, diri tutan ciddi bir dinamiği vardır. 

Özellikle sonda şunu ifade edebiliriz: Psikosomatik hastalıklar dediğimiz psikolojik rahatsızlıkların bedene olan tesirini gördüğümüzde, düşündüğümüzde manevi dinamiklerimizin psikososyal, psikosomatik hastalıklar için bir deva olduğunu da görürüz. 

Kadın ve Aile: Değerli hocam, kıymetli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Bizim için çok keyifli ve verimli bir zaman dilimi oldu. Dileriz okurlarımız için istifadesi bol olur.

A. Özdirek: Bu paylaşımı yapma fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. 

Henüz Yorum Yok

Cevap Yaz

Tüm alanları doldurunuz