Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi daima üzerinize olsun. Allahu Teâlâ sizi dünyada da âhirette de mesut ve bahtiyar eylesin.
…
Peygamber Efendimiz: “Dikkat edin, kulağınızı bana verin ki; size çok mühim bir şey söylüyorum. Gerçek mümin’i anlatacağım. Gerçek mümin kimdir? onu anlatacağım.” buyuruyor.
Mümin kimmiş?
“İnsanların kendi mallarına ve kendi canlarına, emin bir kişi olarak güvenip, itimat edip kendi canlarına ve mallarına bundan bir zarar gelmez diye güvendikleri kimse mümin.”
Emine güvenmek demek, mümin kelimesi de bu kökten geliyor. Peygamber (sav) Efendimiz burada bir iştikak sanatı yapıyor. İnsanlar, “Gel sana malımı emanet ettim, mallarımızı emanet ettik, canlarımızı emanet ettik; sen güvenilir kimsesin.” diye birisine her şeylerini verebilip teslim edebilip kendileri teslim olabiliyor ve itimat edebiliyorlarsa işte mümin o kimsedir. Mümin o kimsedir ki insanlar, mallarına ve canlarına onu emin kişi olarak tayin ederler, itimat ederler, emanet ederler.
Emanet çok önemli bir vasıf ve müminler gerçekten emin kimselerdir. Kendisine güvenilir, malını versen içinden çalmaz. Canını teslim etsen korur; zarar vermez.
Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde -emanet kelimesini araştırırken geçen gün okumuştum- “Bu ümmetten ilk kaldırılacak şey emanettir ve namazdır.” buyuruyor. Salâttır, namazdır. Emin oluş vasfı, güvenilir oluş vasfı müminlerden gidecek. “Âhir zamanda güvenilir insan kalmayacak. Bir namaz kılan insan kalmayacak veya azalacak, kıyamete kadar daima hakkı tutan, hayrı işleyen, Allah’ın dinine yardımcı olan bir güzel insan grubu mevcut olacak” diye müjde var.
Biz dualarımızda daima, “Yâ Rabbî! Bizi o sevdiğin gruptan, o sevdiğin taifeden eyle.” diye dua ediyoruz. Allah sizleri ve bizleri o sevdiği taifeden eylesin.
Kur’an-ı Kerim’de: “Biz emin, emaneti, bizim kendilerine vermek istediğimiz şeyleri vermek istediğimiz kutsal emaneti, dağlara, göklere, yeryüzüne arz ettik de onlar çekindiler, korktular, bunu kabul edemediler. İnsanoğlu kabul etti.” buyrulur.
Bu emaneti, Allah’ın sorumluluk duygusu verdiği kutsal emaneti iyi koruyup Allah’a iyi kulluk edip Allah’a sevdiği razı olduğu bir kul olarak varmak, huzuruna öyle gitmek… Bu çok önemli bir şey. İnsanoğlu bu vasıflarla teçhiz edilmiştir. Aklı, gönlü, irfanı vardır. İmanın hepsi bunların tezahürü olarak…
Bir Müslüman iyi şeyler yapabilmeli ama insanların bir kısmı mümin olamıyor. Bir kere bu emanete riayet edemiyor. Kutsal emaneti, Allah’ın kendisine vermiş olduğu mükellefiyet, hayırları yapabilmek, yeryüzünde Allah’ın halifesi olabilmek, hayırları işleyebilmek vasfı, kötülükleri engelleyebilmek vasfı birçok insanda yok. Mümin bile olamıyorlar. Allah’ın varlığını bile tanıyamıyorlar, Allah’ı bulamıyorlar; her yerde hazır ve nâzır olduğu halde Allah-u Teâlâ hazretlerini O’nun şanına lâyık bir şekilde iman edip bulamıyorlar. O emanet oradan gidiyor.
Müminler mükellefiyetlerini biliyorlar. Allah’a karşı kulluk için bu dünyaya geldiklerini biliyorlar ama iyi işler yaptıkları zaman cennete, kötü yaptıkları zaman cehenneme gidecekleri Allah’ın vermiş olduğu bu fırsat, bu emaneti müminler de bir zaman sonra kaybedebiliyorlar.
Bunun kaybolmaması için en önemli doğru çizgiye çekme vasıtası namazdır. Peygamber Efendimiz “Ahirette de insanın ilk defa sorgu ve suale çekileceği husus namazları kılıp kılmadığıdır.” diye bildiriyor. İnsan günde beş defa doğru çizgiye çekilerek, Allah’ın çizgisinde, Allah’ın istediği bir kul olarak, Allah’ın kendisine kutsal emaneti bahşettiği, rütbe verdiği eşref-i mahlûkat kıldığı, sorumluluk, mükellefiyet yüklediği, imtihan olarak dünyaya gönderdiği insanoğlu bu vazifeyi insanların bir kısmı unutabiliyor. Namazla bunlar hatırlanacaktı… Namaz gevşiyor ondan sonra emin oluş vasfı kalmıyor. İmanlı ama emin oluş vasfı yok; güvenemiyorsunuz, güvenilmiyor. Çünkü güzel, sağlam ahlâka sahip değil, o zaman kıyamet kopuyor.
…
Müslümanlığı tarif ederken de, Peygamber Efendimiz böyle tarif etmiş;
“Müslüman da öteki Müslümanların dilinden ve elinden selamette olduğu kimsedir.”
Dilinden ve elinden kimseye zarar gelmiyor, dedikodu yapmıyor, kötü söz söylemiyor, fitne fesat çıkarmıyor, dilinden zarar gelmiyor. Elinden zarar gelmiyor; birilerinin aleyhinde faaliyet yapmıyor, ağacını kesmiyor, harmanını yakmıyor, duvarını yıkmıyor, camını kırmıyor…
Müminlik güvenilir olmak, Müslümanlık da herkese iyilik neşretmek, etrafa iyilik yaymak, ortaya iyilik koymak, kötülükleri engellemek, kötülükleri yapmamak… Herkesin bildiği ibareler bunlar ama yapmakta zorlandığı işler.
Allah size ve bizlere, bütün mümin kardeşlerimize yardım eylesin, tevfikini refik eylesin. Hayırları işlemeye muvaffak eylesin, şerlerden çekinmeyi, sakınmayı, korunmayı nasip eylesin. Gazabına, kahrına, azabına, ikâbına uğramayan; lütfuna, ihsanına, ikramına, rahmetine, rızasına ulaşan kullarından eylesin. Cennetiyle, cemâliyle sizi, bizi ve sevdiklerimizi çevremizle beraber sevdiğimiz dostlarımızla beraber taltif eylesin, müşerref eylesin, cemâlini müşahede zevkine, şerefine cümlemizi, cümlenizi nail eylesin.
* Prof. Dr. M. Es’ad Coşan (Rha)’ın 7 Ekim 1994 tarihli Cuma Sohbetlerinden alınmıştır.