10 Aralık 2024 / 8 Cemaziye Ahir 1446

NAMAZ 5 / Cuma ve Bayram Namazları

Cuma Namazı

Cuma Müslümanlar için mübarek bir gündür. Cuma namazı şartlarını taşıyan kimselere farz-ı ayndır. Farz oluşu Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor: “Ey iman edenler! Cuma günü (ezanla) namaz için çağrıldığınız zaman, derhal Allah’ın zikrine gidin. Alışverişi (işi gücü) bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. (Elbette bunun aksi hayırlı değildir.)” 62/Cuma,9

Abdest alıp camiye giden ve Cuma namazını kılanlar hakkında Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Bir kimse güzelce abdest aldıktan sonra cumaya gelir, susarak hutbeyi dinlerse, üç gün fazlasıyla bu cumadan diğer cumaya kadar olan zaman içindeki günahları bağışlanır.” Müslim, “Cuma”, 8.

Cuma günü Müslümanlar için bir bayramdır. Bugün yıkanıp temizlenmek, tırnakları kesmek, dişleri fırçalamak, güzel koku sürünmek, iyi ve temiz elbiseleri giyerek camiye gitmek müstehaptır. Ezan okununca Cuma namazı kılmakla mükellef olanların işlerini bırakıp hemen camiye gitmeleri gerekir.

Cuma namazının bir kimseye farz olması için Müslüman olmak, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş olmaktan başka birtakım şartların daha bulunması lazımdır.

Bunlar; cumanın farz olmasının şartları ile cumanın sahih olmasının şartları olmak üzere iki çeşittir.

Cuma Namazının Farz Olmasının Şartları:

1) Erkek Olmak: Cuma namazı kadınlara farz değildir. Ancak namazı cemaatle kılarlarsa bu yeterli olup, öğle namazını kılmaları gerekmez.

2) Hür olmak: Hürriyetten yoksun bulunan esir ve kölelere, ceza evindeki hükümlülere, cuma günü öğle namazını kılmaları yeterlidir.

3) Mukim olmak: Yolcuya cuma namazı farz değildir. Çünkü o, yolda ve gittiği yerlerde genel olarak güçlüklerle karşılaşır. Eşyasını koyacak yer bulamaz veya yol arkadaşlarını kaybedebilir. Bu sebeple ona bazı kolaylıklar getirilmiştir.

4) Hasta olmamak veya bazı özürler bulunmamak: Namaza gidince hastalığının artmasından veya uzamasından korkan kimselere cuma farz olmaz. Yine, hasta bakıcı, aciz ihtiyar, gözü görmeyen, ayaksız, kötürüm, ve emniyet nöbetçisi gibi özrü bulunanlar vakit bulunca öğle namazı kılmakla yetinirler. Ancak bu kimseler cemaatle cuma namazına katılırlarsa yeterli olur.

Bu şartlar kendisinde bulunmayan kimseye Cuma namazı farz değildir. Buna göre kadınlara, hürriyeti elinde olmayanlara, yolculara, hastalara, iki gözü kör olanlara, ayakları olmayan kötürümlere Cuma namazı farz değildir. Ancak bu durumda olanlar camiye gidip cumayı kılarlarsa namazları sahih olur ve o günün öğle namazının yerine geçer.

Kendilerine Cuma namazı farz olmayan hasta ve yolcunun Cuma namazı kıldırması caizdir. Hastaya bakan bir kimse bırakıp cumaya gittiği takdirde hastanın zarar görmesinden korkarsa cumaya gitmeyebilir. Camiye gidemeyecek durumda hasta olanlar ile camiye gittiği takdirde hastalığının artmasından veya iyileşmesinin gecikeceğinden korkanlara da Cuma namazı farz değildir. Yürümeyecek derecede düşkün ihtiyarlar da böyledir. Bir ayağı kesik veya felçli olup da zorlanmadan yürüyebilen cumaya gider, yürüyemeyen ise gitmez.

Cuma Namazının Sahih Olması İçin Gerekli Şartlar:

1) Cuma namazı kılınan yerin şehir veya şehir hükmünde olması

2) Cuma namazını devletçe görevlendirilen bir kişinin kıldırması: Büyük bir toplulukla eda edilen Cuma namazını kıldırmak isteyen kişiler arasında biri “Ben kıldıracağım.” diğeri “Ben kıldıracağım.” diye anlaşmazlık çıkabileceği gibi, bir grup bir kişiyi öne sürerken diğer bir grup da başkasını öne sürmeye çalışabilir. Namazın vakit içinde hangi saatte kılınacağı hususunda da anlaşmazlığa düşebilirler. Bu sebeple, Cuma kıldırmak yüzünden Müslümanlar arasında çıkabilecek anlaşmazlıklara yol açmamak ve düzeni sağlamak için cumayı kıldıranın, devletçe görevlendirilen bir kişi olması gerekir.

Herhangi bir sebeple izin almak mümkün olmadığı takdirde Müslümanlar, bir kişi üzerinde birlik yaparsa o kişinin kıldırdığı Cuma namazı da zarurete binaen caiz olduğu gibi, yöneticileri Müslüman olmayan yerlerde de, Cuma ve bayram namazlarını kılmak caizdir.

3) Cuma namazının öğle vaktinde kılınması: Öğle vakti girmeden Cuma namazı kılınamayacağı gibi, öğle vakti çıktıktan sonra da sahih olmaz.

4) Namazdan önce hutbe okunması: Hutbenin bir kişi bile olsa cemaat huzurunda okunması gerekir. Cemaatin hasta veya misafir olması da yeterlidir. Başka cemaat bulunmayıp sadece kadın ve çocuk bulunması halinde hutbe sahih olmaz.

5) Cuma kılınan yerin herkese açık olması: Çünkü Cuma namazı İslam şiarından ve dinin özelliklerindendir. Bu sebeple açıktan kılınması lazımdır. İmam, namaz kılınan yerin kapısını kilitlese Cuma namazı caiz olmaz. Diğer insanların girmesine izin verilirse caiz olur. Bir kalenin kapısını düşman tehlikesi sebebiyle kilitlemek zarar vermez.

6) İmamdan başka en az üç kişi cemaat bulunması: Hutbe okunurken hazır olan cemaat gider ve hutbe okunduktan sonra başka bir cemaat gelirse Cuma namazı yine sahih olur. Cemaatin hasta ve yolculardan olması da caizdir. Çünkü bunlar imamlık yapamaz. Hatta iki erkekle bir kadın veya bir çocuğun bulunması halinde de Cuma sahih olmaz.

Hutbe: Cuma ayetindeki “Allah’ın zikrine koşunuz” ifadesindeki “Allah’ın zikri”nden maksat, cuma namazı ve hutbedir. Hz. Peygamber hutbesiz hiçbir cuma namazı kıldırmamıştır. Hutbe şart olmasaydı kimi zaman onu terk ederek farz olmadığını gösterirdi. Cemaatin hutbeyi işitmeleri şart değildir. Mutlak hazır bulunmaları yeterlidir. Hutbe sırasında yolcu bile olsa, bir mükellef erkeğin bulunması yeterli görülmektedir.

Hutbenin vacipleri şunlardır:

  1. a) Hutbeyi ayakta ve insanlara karşı yönelerek okumak,
  2. b) Küçük ve büyük abdestsizlikten temizlenmiş olmak,
  3. c) Avret yeri kapalı bulunmak.

Hutbenin sünnetleri:

Hutbeyi ikiye ayırmak, bunların arasında bir tesbih veya üç ayet okunacak kadar oturmaktır. Bu yüzden buna iki hutbe denir. Bu iki hutbeden her biri hamd’i, şehadet kelimesini, salatü selamı ihtiva etmeli ve birinci hutbe, bir ayeti kerime tilavetiyle bir nasihatı, ikinci hutbe de müminler hakkında duayı içine almalıdır. Bu ikinci hutbede hatibin sesi birinci hutbedekinden daha alçak bulunmalıdır. Bunlar da hutbenin sünnetlerindendir. Her iki hutbeyi uzatmamak da sünnettir. Tıvâl-i mufassala’dan, yani “Hucurat Suresi” ile “Buruc Suresi” ne kadar olan surelerin herhangi birinden uzunca okumak özellikle kış mevsiminde mekruhtur. Cemaati nefret ettirmemek gerekir.

Hatip minbere çıkıp oturduğu zaman, onun önünde bir müezzinin ezan okuması gerekir. Hatip ilk ezandan sonra ayağa kalkar, gizlice eûzü okuyarak, açıktan Allah’a hamd ve senada bulu-nur, hutbesini cemaate karşı sunar. Güç kullanarak alınan bir beldede hatip sol elinde tutacağı bir kılıca dayanarak hutbesini okur. Bu durum İslâm’ın kuvvet ve hâkimiyetinin sembolü olup, İslâm mücahitlerinin dayandıkları gücü gösterir. Hutbe bitince kamet getirilir. Bunlar da hutbenin sünnetlerindendir.

Cuma namazı ile ilgili bazı meseleler:

Birçok köylerde cuma namazı kılınmasına öteden beri izin verilmiştir. Bir köylü cuma günü bir şehre gidip, cuma vaktine kadar orada kalmak niyetinde bulunsa kendisine cuma namazı farz olur. Fakat cuma vaktinden önce oradan çıkmaya niyet ederse farz olmaz. Cuma vaktinin girmesinden sonra şehirden çıkmaya niyet etse tercih edilen görüşe göre yine cuma farz olmaz. Köye vasıtanın erken hareket etmesi, ikinci bir vasıtanın olmaması gibi sebeplerle cumayı beklemek gerekmez. Öğle namazını kılmakla yetinilir.

Cuma günü sabahtan yola çıkmak caizdir. Ancak zeval vaktinden sonra cuma namazını kılmadan yola çıkmak mekruhtur.

Özürlü veya hapiste olanların cuma günü şehirde öğle namazını cuma namazından önce veya sonra cemaatle kılmaları mekruhtur. Bunların cuma namazı kılındıktan sonra öğleyi kılmaları müstehaptır.

Bir kimse cuma günü özürsüz olarak, cuma namazını kılmadan önce evde öğle namazını kılsa, bu namazı sahih olursa da cuma namazını terk ettiği için günahkâr olur. Fakat bu kimse daha sonra cuma namazını kılmak için mescide yönelse, Ebu Hanife’ye göre, cuma namazına yetişmese bile önceki namazı nafileye dönüşür. O günün cuma namazına yetişemezse öğleyi yeniden kılması gerekir. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise, gidip cuma namazına başlamadıkça kılmış olduğu öğle namazı batıl olmaz. Ancak Ebu Hanife ve bu iki imam, imam cuma namazını tamamladıktan sonra cumaya koşmanın öğle namazını batıl kılmayacağı hususunda aynı görüştedirler.

Cuma günü tekbir almak, yıkanmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve güzel elbiseler giyinmek müstehaptır. Minarede ezan okununca da özrü bulunmayan ve cuma namazı ile yükümlü bulunanların, başka bir şeyle uğraşmayı bırakarak hemen camiye gitmeleri vaciptir.

Cuma günü camiye erken gitmek, iki rekât tahıyyetü’l-mescid namazı kılmak, Kehf suresini okumak veya dinlemek menduptur.

Cuma günü camiye giden kimse başkasına sıkıntı ve eza vermekten kaçınmak üzere, hutbeye başlanmamışsa hatibe yakın bir yere kadar gidebilir. Aksi halde boş bulduğu bir yere oturur. Fakat yer bulamaz ve ön saflarda boş yer olursa zaruri olarak oraya kadar geçebilir.

Hatip minbere çıkınca cemaatin susması, selâm alıp-vermemesi ve nafile namaz kılmaması gerekir. Cumanın ilk sünnetine başlanmışsa, uzatılmaksızın vaciplerine riayet edilerek acele tamamlanır. Hatta hutbede Resûlullah (sas)’in mübarek isimleri geçince salat ve selam getirilmeyip yalnız dinlemekle yetinilmesi daha faziletlidir. Ancak Ebu Yusuf’tan bir görüşe göre, bu durumda gizlice salat-ü selam okunur.

Cuma namazını, hutbeyi okuyan kimsenin kıldırması daha uygundur. Cuma namazı henüz bitmeden imama uyan kimse, bu namazı tamamlar. İmama teşehhütte veya sehiv secdesinde yetişse, namaza yetişmiş olur. İmam Muhammed’e göre ise, ikinci rekâtın rükûundan sonra imama yetişen kimse, cuma namazını değil öğle namazını tamamlar.

Zuhr-ı âhır namazı:

Cuma namazından sonra kılınan öğle namazıdır. “Son öğle namazı” anlamındaki bu sözün kullanılması, o günkü cuma namazı sahih olmuşsa, en son öğle namazının kazası yerine geçmesi içindir.

Cuma namazının birden fazla yerlerde kılınmasını caiz görmeyenlere göre, bir beldede kılınan birden çok cuma namazlarından hangisine daha önce tekbir alınarak başlanmış ise o sahih olmuş, diğerleri sahih olmamış olur. İşte böyle bir görüş ayrılığından kurtulmak için, cumanın dört rekât son sünnetinden sonra “zuhr-ı âhır” adıyla dört rekât namaz daha kılınmaktadır. Bu namaza; “Vaktine yetişip henüz üzerimden düşmeyen son öğle namazına” diye niyet edilip, tam öğle namazının dört rekât farzı veya dört rekât sünneti gibi dört rekât namaz kılınır. Sünnet gibi kılınınca, son iki rekâtında Fatiha’ya ilave edilen sure veya bir miktar ayet bunun sıhhatine zarar vermez.

Hanefilerde fetvaya esas olan mezhep görüşüne göre, güçlüğü ortadan kaldırmak için bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. Çünkü büyük şehirlerde tüm cemaati tek camide toplama imkânı kalmamıştır. Aksi halde büyük güçlükler doğar ve cumaya geleceklerin yolu çok uzatılmış olur. Ancak ihtiyaç olmayan küçük küçük mescitlerde cuma namazına izin verilmemesi, şehirlerde ihtiyaç kadar birkaç yerde cuma kılınması daha uygundur.

Yukarıdaki sebeplerden ötürü zuhr–ı âhırın kılınması birçok âlim tarafından müstahsen görülmüş, hatta Şâfiî fakihlerinden pek çokları da bunu uygun bulmuşlardır. Çünkü İmam Şâfiî’ye göre bir beldede ilk kılınmaya başlanan cuma namazı muteberdir, diğerleri muteber olmaz. Durum böyle olunca, cuma namazına sonra başlamış olanların öğle namazını kılmaları gerekir. İmam Mâlik ise bu konuda cuma kılınan en eski tarihli mescidi esas almış, diğerlerinin namazını sahih görmemiştir.

Bununla birlikte konu içtihada dayalı olduğu için İmam Şâfiî daha hayatta iken Bağdat’ta çeşitli camilerde cuma namazının kılındığını gördüğü halde buna karşı çıkmamıştır.

Bayram Namazları:

Ramazan ve Kurban Bayramı olmak üzere yılda iki dini bayram vardır. Cuma namazı farz olan kimselere bayram namazını kılmak vaciptir. Bayram namazı iki rekâttır. Cemaatle kılınır. Bayram namazlarında ezan okumak, ikamet getirmek yoktur. Bayram hutbesi sünnettir ve namazdan sonra okunur. Cuma hutbesiyse farzdır, namazdan önce okunur. Diğer namazlardan farklı olarak bayram namazlarının birinci rekâtında üç, ikinci rekâtında üç kere olmak üzere fazladan altı tekbir alınır. Bunlara “Zevaid Tekbirleri” denir.

Bayram namazının ilk vakti güneşin ufuktan bir veya iki mızrak boyu kadar yükseldiği vakittir. Bu vakit de güneşin doğmasından yaklaşık 50-55 dakika kadar sonra başlar, öğle namazı vaktinin girmesinden önceki vakte kadar devam eder (Mekruh vakitler konusuna bk.).

Bayram namazları ikişer rekâttır. Cemaatle açıktan kılınır. Ezan ve kamet okunmaz. İmam “İki rekât Ramazan veya Kurban bayramı namazına”, cemaat de böyle “iki rekât bayram namazına, uydum hazır olan imama” diye niyet ederler. Allahu ekber diye iftitah tekbiri alınır. Eller bağlanıp, imam ve cemaat hep birlikte gizlice “Sübhaneke’llahümme…” okur, sonra imam açıktan, cemaat de gizlice “Allahu ekber” diye üç kere tekbir alırlar, her tekbirde eller yukarıya kaldırılıp, daha sonra yanlara salıverilir ve her tekbir arasında üç tesbih miktarı durulur. Üçüncü tekbirin arkasından yine eller bağlanır, imam gizlice “Eûzü” ve “Besmele”den sonra açıktan Fatiha ile bir miktar daha Kur’an okur, açıktan “Allahu ekber” diyerek rükû ve secdelere gider, cemaat de gizlice tekbir alarak imama uyar. Sonra tekbir alınarak ikinci rekâta kalkılır, imam gizlice Besmele’den sonra yine açıktan Fatiha ile bir miktar daha Kur’an okur, tekrar üç kere eller kaldırılarak, ilk rekâtta olduğu gibi tekbir alınır, bundan sonra, yine imam açıktan cemaat de gizlice “Allahu ekber” diye tekbir alarak rükû ve secdelere varılır, sonra da oturulup “Ta-hiyyat” “Salli-Bârik” ve “Rabbenâ âtinâ” duaları gizlice okunarak iki tarafa selâm ile namaza son verilir.

Bu duruma göre, bayram namazlarının her rekâtında üç ilave tekbir bulunmuş olur ki, bu tekbirler de vaciptir.

Hatip, bayram namazının arkasından minbere çıkar, oturmaksızın hutbeye başlar, cumadaki gibi iki hutbe sunar. Bayram hutbelerine tekbir ile başlanır, cemaat de bu tekbirlere hafifçe katılır. Hatip, Ramazan bayramı hutbesinde cemaate fitre sadakası, Kurban bayramı hutbesinde ise Kurban ile teşrik tekbirleri hakkında bilgi verir. Cuma hutbelerinde sünnet olanlar bayram hutbelerinde de sünnettir. Mekruh olanlar bunlarda da mekruhtur. Bayram hutbelerinin namaz-dan önce okunması mekruh sayılmıştır.

İmam, birinci rekâtta, bayram tekbirlerini unutup da Fatiha’yı kısmen veya tamamen okuduktan sonra hatırlasa, hemen tekbirleri alır ve Fatiha’yı yeniden okur. Fakat Fatiha ve ilave sureyi okuduktan sonra hatırlarsa yalnız tekbirleri almakla yetinir. Fatiha ve ilave sureyi yeni-den okuması gerekmez.

Bayram namazlarının birinci rekâtının rükûunda olan imama uyan kimse bu rükûya yetişeceğine kanaati varsa, gizlice ayakta iftitah tekbiri ile kendi mezhebine göre ilave tekbirleri alır, daha sonra rükûya varır. Rükûu kaçıracağından korkarsa, iftitah tekbirinin arkasından rükûya varır. Bayram tekbirlerini rükûda iken ellerini kaldırmaksızın alır. İmam doğrulunca, artık bayram tekbirlerini bitirmese de kendisi de kalkar. Artık geride kalan tekbirler onun üzerinden düşer. İmam ile alacağı tekbirlerde, imama tabi olur, kendi mezhebine uymasa bile eksik veya fazla tekbir almaz. Ancak imamın aldığı tekbir ashab-ı kiramdan nakledilen miktarı aşarsa bu takdirde imama uymak gerekmez.

Bayram namazlarının ikinci rekâtına yetişen kimse, birinci rekâtı kazaya kalkınca “Besmele”, “Fatiha” ve ilave sureden sonra gizlice bayram tekbirlerini alır. Bu kimse yetişemediği rekâtta kendi kendine alacağı tekbirlerin sayısında kendi mezhebine uyar. Çünkü bu kimse kaza ettiği kısımda yalnız başına hareket etmektedir.

Bayram namazı ile cenaze namazı bir araya gelse, önce bayram namazı kılınır, hutbeden önce de cenaze namazı kılınır.

Bayram namazına hiç yetişemeyen kimse, kendi başına bayram namazı kılamaz, dilerse dört rekât nafile namaz kılar. Bu bir kuşluk namazı yerine geçer.

Şâfiîlere göre bayram namazının cemaatle kılınması daha faziletlidir. Fakat tek başına hutbesiz olarak da kılınabilir. Bu yüzden yolcular ve kadınlar da bu namazı tek başına kılabilir.

Kurban bayramı namazını geciktirmeden, Ramazan bayramı namazını ise biraz geciktirerek kılmak müstehaptır.

Bayram namazları bir şehirde umumî bir musallada kılınabileceği gibi, birden çok camilerde de kılınabilir.

Bayram günlerinde erken kalkmak, yıkanıp misvaklanmak, güzel koku sürünmek, en güzel elbiselerini giyinmek, Allah Teâlâ’nın nimetlerine şükür için ferah ve sevinç göstermek, karşılaştığı mümin kardeşlerine karşı güler yüzlü olmak, fazlaca sadaka vermek, Bayram gecelerini ibadetle ihya etmek müstehap ve müstahsen görülmüştür.

Ramazan bayramında, bayram namazından önce hurma gibi tatlı bir şey yenilmesi, Kurban bayramında ise, bayram namazı kılınmadan önce bir şey yenilmemesi müstehaptır.

Kurban kesecek kimsenin, Zilhiccenin ilk on gününde hac yapmakta olanlara benzemek için tırnaklarını ve başının saçlarını kesmeyi geciktirmesi menduptur.

Bayram sabahı camiye bir sükûn ve vakar ile gidilir. Namaza giderken Ramazan Bayramında gizlice, Kurban bayramında da açıkça tekbir alınması, namazdan sonra da mümkünse başka bir yoldan ikametgâha dönülmesi menduptur.

Teşrik Tekbirleri: Kurban bayramının bir gün öncesi olan “Arefe” gününün sabah namazından itibaren bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar yirmi üç vakit farz namazlarının peşinde, selamdan sonra birer defa; “Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Lâ ilâhe illallâhu vallâhu Ekber. Allâhu Ekber ve lillâhi’l-hamd” diye tekbir almak vaciptir. Buna “Teşrik Tekbiri” denir.

Bu tekbir, hem cemaatle, hem de tek başına kılana, yolcuya, yolcu olmayana, erkeğe ve kadına vaciptir.

İmama ikinci rekâtta uyan kimse yetişemediği birinci rekâtı kıldıktan sonra teşrik tekbirini alır. İmamla beraber tekbir alırsa namazı bozulmaz. Namazda sehiv secdesi yapılmasını gerektiren bir durum varsa teşrik tekbiri sehiv secdesinden sonra alınır. İmam teşrik tekbirini unutursa cemaatin bu tekbiri alması lazımdır.

Teşrik tekbirinin selamdan sonra ara vermeden alınması gerekir. Eğer selamdan sonra konuşur veya camiden çıkarsa artık tekbir almaz.

Arafat’daki hacılara benzemek maksadıyla arefe günü camide veya şehir dışına çıkarak baş açık durmak ve telbiye getirmek diye bir şey yoktur. Hatta böyle bir hareket de bulunmak mekruh görünmektedir.

Teşrik tekbirleri günlerinde kılınmayan namazlar teşrik günlerinde kaza edilirse teşrik tekbirlerini almak gerekir. Teşrik günleri çıktıktan sonra kaza edilirse tekbir alınmaz.

Beyhan Büşra ÖZKUL
Kaynaklar:
Feyz’ül Furkan Kur’an-ı Kerim Meali
İlmihal / Hamdi DÖNDÜREN / ERKAM Yayınları
İslam İlmihali / M. Asım KÖKSAL / Seha Neşriat
İslam İlmihali / Lütfi ŞENTÜRK / Seyfettin YAZICI / DİB Yayınları
Büyük İslam İlmihali / Ömer Nasuhi BİLMEN / BİLMEN Yayınları