13 Ekim 2024 / 9 Rebiül Ahir 1446

Ne Mutlu O İnsana

“Sen kendini küçük bir cisim sanırsın ama en büyük âlem sende gizlidir.” (Hz. Ali)

Ne muhteşemdir şu insanoğlu. Her türlü eksik ve noksanlıktan münezzeh olan bir yaratıcının eşref-i mahlûkat olarak yarattığı bir varlığın muhteşemliğine şaşırmamak gerekir.

 

Onun en güzel isimlerinden nasibini alan kullar da elbet güzel olacaktır. Hata yapanın özrünü kabul edecek, bağışlayacak et-Tevvab’ın kulu olduğunun bilincinde olarak. Kusurları, ayıpları görmezden gelecek ve hatta gizleyecek diğer gözlerden, Es-Settar’ın kulu olduğundan dolayı. Önce kendi ailesini, eşini, evladını, anne-babasını sarıp sarmalayacak, sevip okşayacak ihtiyaçlarını giderecek büyük bir iştiyakla çünkü o Rahman ve Rahim olan bir yaratıcının kuludur.

Sıkıntıya düştüğünde dua eder, belaya maruz kaldığında O’na yalvarır. Çünkü onun Rabbi duâ edenlerin yalvarışlarından haberdardır, duâlarını kabul eder. Nimete eriştiğinde hamd eder, teşekkür eder. Çünkü Allah hamd edicilerin hamdini duyar, mükâfatlandırır.

Boş konuşmaz, gönül incitici söz söylemez, hiç kimsenin arkasından gıybetini yapmaz, çünkü Semi’ olan, her şeyi işiten bir Rabbin kuludur. Kur’an’da şöyle buyurur Rabbimiz: “Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla bilir ve hakkıyla görür…” (Fâtır,31)

El-Basir olan Yaratıcısının her hareketini gördüğünü ve her sözünü işittiğini bildiği için toplum içinde de yalnızken de tavırlarında, hareketlerinde ve konuşmalarında edep ve terbiye dışına çıkmaz. Başkaları tarafından teşvik edilse de çıkamaz, zorlansa da çıkamaz.

Mutlak adâlet sâhibi, hiçbir şeyde aşırılığa düşmeyen bir Rabbin kulu olan insan ne bahtiyardır. Kendisi de hem nefsine karşı hem de çevresindekilere karşı adil davranır, haklıya hakkını verir. Kimseye zulmetmez. İnsanoğlunun yaşam boyu işlediği bütün fiiller, muhakkak Allah’ın adâletine göre değerlendirilecektir. Zulüm yapanların zulümleri elbette karşılıksız kalmayacak, hayırlı ve iyi bir tek sözün bile mükâfatı verilecektir.

Bu ism-i şeriften en çok nasibini alanlardan biri olan Hazreti Ömer (ra) şöyle demiştir:

“Yol üstünde bir karınca ezilse

Yine Ömer mes’ûl, hiç değil kimse.”

Hangi makam ve mevkiye gelirse gelsin, mütevazıdır, kibirlenmez, büyüklük taslamaz çünkü bilir ki asıl şan şeref sahibi O’dur ve izzeti kullarına veren de O’dur. Dilerse kulunu yüceltir dilerse aşağıların aşağısına itiverir.

Gazzâlî (r.a) Hazretlerinin buyurduğu gibi: “Mülkü dilediğine veren, dilediğinden alan şüphesiz ki O’dur. Gerçek mülk, ihtiyaç zilletinden kurtulmakta, şehveti kırmakta, cehaleti bertaraf etmektedir.” Bunu bilen bir kul, bir başkasının kapısını beklemez, hiç kimsenin önünde eğilmez. Ne büyük izzettir O’ndan başkasından beklentiyi kesmek.

Şahver Çelikoğlu hocamız, El-Muiz ism-i şerifini açıklarken şöyle bir not düşer: Mü’min, dünyanın en fakir insanı da olsa, hâliyle izzetini korur. Mü’min, dünyanın en zengini de olsa, yine malı ile de hâli ile de izzetini korur. Rabbın nimetlerinin tükenmeyeceğini bildiği için tamahkâr olmaz. İnsanları yücelten kanaattır, alçaltan ise tama’dır. Şahin yücelerde uçarken, bıldırcın ve keklik etiyle havada beslenirken, yeryüzündeki bir arpaya tamah edince, tuzağa tutulur; kanatları yolunur. Münkir, dünyada malıyla yükselse, hâliyle yükselemez. Ahirette ise her hâliyle alçaltılır ve cehenneme atılır.

Allah Teâlâ’nın izzet ve zillet vermesi gelişi güzel ve keyfî değil, bir kanun iledir. İzzet ve zillet vesilelerini belirlemiştir. İzzetin kapısı başta iman ve en geniş manasıyla hakiki hürriyettir. Zilletin kapısı ise Allah’ı inkâr ve her çeşidiyle esarettir.(Şahver Çelikoğlu, Esmaül Hüsna, 3.cilt)

Ne mutlu esaretten kurtulup hürriyetini ilan eden o insana…

Rukiye Erdönmez