İnsan doğumundan itibaren güvenmeye ihtiyaç duyan bir varlıktır. Çocuğun ilk yılları bu sebeple temel güven duygusunun oluştuğu en önemli dönem olarak değerlendirilir.
Bebeğin hayata tutunma çabaları esnasında beslenme, bakım, barınma ve sevgi gibi temel ihtiyaçları anlayabilecek ve karşılayabilecek birilerine gereksinimi vardır. İhtiyaçların düzenli olarak giderilmesi bebekte güven duygusunun temellerini atarken bir aksaklık olduğunda ise güven duygusu kesintiye uğrar. Aksaklık uzun sürerse “temel güven duygusu zedelenmesi” dediğimiz durum meydana gelir. Çünkü artık “güvendeyim” duygusunun yerini korku ve kaygıyla birlikte “güvende değilim” duygusu almıştır.
Temel güven duygusu adeta duygusal bir aşı niteliği taşır. Böyle ortamlarda büyüyen çocuklar hayatın ileriki aşamalarında her türlü sorunu daha rahat çözer ve atlatır. Bu sebeple bebekliğin ilk yıllarında bakımı üstlenen kişi veya kişilerin (bu genellikle anne veya bazı durumlarda babadır) güven veren, sağlıklı kişilik yapılarına sahip olmaları çok önemlidir. Çocuk ve bakan kişi arasındaki ilişki, sağlıklı ve güven temelli sevgi bağının oluşmasını sağlar. Bebeklikten çocukluğa geçiş döneminde temel güven duygusunun devam etmesinin kişiliğin oluşumu ve karakterin şekillenmesinde olumlu etkisini görürüz. Gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde de psikolojik iyi halimizin/sağlığımızın vazgeçilmezi olan bu duyguyu yaşamak isteriz.
Fıtrî temel ihtiyaçları gözetilmiş, mizacı anlaşılmış ve desteklenmiş bir çocuk kendini emin ellerde ve güvende hisseder. Hayatının her aşamasında hissettiği bu güven duygusunu etrafına yansıtır. İlk çocukluk dönemiyle birlikte güven veren davranışların sürekliliği yine bir ihtiyaçtır. Çocuk, anne ve babasının başka insanlara karşı da aynı güveni vermelerini yani tutarlı olmasını bekler. Bunu görmediklerinde başlangıçta ikileme düşerler, sorgularlar sonrasında ebeveyn davranışını taklide meyledebilirler. Karakter ve kişilik oluşumunda çocuğu yetiştiren anne-babanın davranışlarının kaçınılmaz yansıması görülür. Çocuk bir ayna gibidir. Gördüğünü, duyduğunu yansıtmaya meyleder. Yetişkinlik yıllarında; ilişkilerinde ve iletişiminde bu korku ve kaygının olumsuz etkileriyle mücadele etmek zorunda kalabilirler.
Başkalarının arkasından konuşan, verdiği sözü tutmayan, emanete ihanet eden, sır saklayamayan, duruma göre davranış değiştiren, adaletli olmayan, yalan söyleyen bir model olmayı kim ister!? İstemeyiz elbette fakat ne yazık ki çocuk bunları en yakın çevresinden (aile, arkadaş…) modelleyerek öğrenir. Çocuğumuzda bu tip güven zedeleyici davranışlar gördüğümüzde öncelikle kendi davranışlarımızı kontrol etmeli sonra yakın çevresine bakmalıyız. Bizim önemsemediğimiz, küçük gördüğümüz şeyler çocukların gözünden kaçmaz bunu unutmayalım. Çocuğun ilk rol modeli anne-babası olduğuna göre kendimizi sigaya çekmemiz ve dürüst olup hatalarımızla ve sorunlarımızla yüzleşmemiz gerekir. Öncelikli olarak güvenilir, emin, dürüst bir insan olup olmadığımızın sorgusunu yapmalı, varsa eksiklerimiz düzeltme yolunda adımlar atmalıyız. Bedensel ve psikolojik iyilik halimizi, iç-dış dengemizi oluşturmada gerekiyorsa bilenlere, uzmanlara ve ehline danışmalı, yardım almalıyız.
Bedensel ve psikolojik iyi halin yansıması güven veren, emin olunan, tutarlı insan profilidir. Güvenilir, kendisinden emin olunan insan, iç dengesini(beden, zihin, ruh) sağlamış insandır. Beşerden insan olmaya giden yolun başında bu dengenin kurulmasıyla ilgili yöntem ve çalışmalar vardır.
Kendinin tam ve kâmil olarak farkında olan, iç ve dış dengesini kurmuş insan, sözleri, davranışları ve fikirleriyle etrafına güven verir.
Emin ve güvenilir insan sıfatına haiz olanların davranışlarında genel olarak tutarlılık hakimdir. Mükemmeli oynamak yerine hatalarının, eksiklerinin, kusurlarının farkındadırlar ve bunları değiştirmek için gayret ederler.
Doğrunun ve hakikatin yanında olmak menfaatlerinden önce gelir.
Özünden sözüne, içinden dışına yansıyan perdeli değil şeffaftır.
Samimiyet ve dürüstlük, erdemleridir.
Yaradanına imanını, yaradanına güven ve teslimiyetle kemâle erdirmiştir, nefs-i mutmain olmuştur.
Nefs-i mutmainne-emniyette olan nefs, Rabbinden aldığı güven duygusuyla mutmain olur ve çevresine de aynı güven duygusunu yansıtır.
Emniyette olan nefs kendini tanıma, hastalıklarını iyileştirme yollarına girmiş ve merhale katetmiştir.
Bu aşamada egonun, nefsin gücü sönmeye başlar, kalb-i selîm ve akl-ı selîmin rehberliğinde ferasetin ışığı parlar. Ruh tüm davranışlarımızın kumandanı olmuştur artık. Peygamberî ahlak zuhur eder; samimiyet ve dürüstlükle desteklenmiş erdemler, Hakkın, hakikatin aynası SAHİCİ İNSAN olabilmenin imkânını sunar…
Ne mutlu insanını hayvanına galip kılanlara…
Ne mutlu özünden, kaynağından aldığı bereketi evladıyla, anne-babasıyla, eşiyle, dostuyla, toplumla paylaşanlara…
Elif İlay Hüsmen