Miras deyince akla ilk gelen, genellikle maddi mirastır. İnsanlar bunu elde etmek için hiç tahmin edilemeyecek yollara başvurur, hatta bazen insanlıklarını bile kenara atarlar. Aileler dağılır, kardeşler küser.
Bu miras, asla başkalarına bırakılabilecek bir konu değildir, paraya dönüştürülebilir olduğu sürece asla bir kenarda çürümez.
Peki ya manevi miras?
Tüketen toplumların pek ilgi odağı olmayan bu çeşit miraslar, genelde tozlanmaya mahkûmdur. Devletlerin çöküşüne sebep olsa dahi, bazen görmezden gelinmeye devam edilir. Ama birazdan anlatacağım miras çeşidi, az önce anlattıklarımdan daha farklı bir boyuttadır. Bu öyle bir mirastır ki; her hak talep edenin onda hakkı vardır. Öyle bir mirastır ki; kim ne kadarını alırsa alsın asla bitmez. Sahip çıktığınız takdirde hem maddi hem manevi alanda sizi alıp en yüksek ve seçkinlerin arasına taşır. Kim böyle bir mirası sahiplenmek istemez ki!
Tabiki her mirasın gerekleri vardır. Mirası isteyen kişinin, üzerinde bu özellikleri taşıyor olması gerekir. Aksi takdirde pek çok şey kaybeder.
Şimdi, bize maddi-manevi makam ve mevki sağlayacak bu mucize mirasa geri dönelim. Bir kişiye bu mirasın verilebilmesi için, ondan tek bir şey isteniyor: “Mirası sonuna kadar kullanmak!..”
Şimdiye kadar anlattıklarım, belki de böyle bir mirasın olamayacağını düşündürebilir. Ama aynen anlattığım gibi bir hazineye mirasçıyız. Hem de bu dünyada yaşayan her birimiz…
Sanırım anlattığım bu büyük hazinenin bize hangi zenginden miras bırakıldığını artık söylemeliyim. Bu hazine, bize son peygamber Hz. Muhammed Mustafa’dan (s.a.v) miras kaldı. “Bu zenginlik nasıl bir zenginlik?” diye soruyorsanız eğer, anlatayım: Cahilleri âlim yapan, köleleri değerli yapan, bedevileri medeni, kurak bölgeyi medine (şehir) yapan bir zenginlik. Düşmanlarını “cehaletin babası”, dostlarını “yıldız” yapan bir zenginlik… Kolay kazanılmamış, paha biçilemez bir hazine… En yüce ve en güzel gerçekliğe yol olan bir hazine…
Ona sadece manevi miras diyemeyiz. Çünkü dünya üzerinde saygı değer olmanın yolları bu hazineden geçiyor. Ondan maddi bir Miras gibi de bahsedemeyiz. Çünkü madde ötesi âlemde ne kadar kapalı kapı varsa, hepsinin anahtarları bu hazinenin içinde gizli.
Ben bu mirasa yeni bir isim vermeye gerek duymuyorum. Kendi ismi her zaman onu özel kılacak nitelikte güzel çünkü:
“Resûlullah’ın sünneti!”
Zehra AKIN