Gereksiz sarf etmektir; israf… İcap edenin fazlasını harcamak, artık sınırı aşmaktır yani. Yemede içmede, giyim kuşamda, eşyada, elektrik su kullanımında… İlk akla gelenler bunlardır elbet. Peki ya konuşmada; “söz” de israf? En az onlar kadar mühim, en az onlar kadar vahim…
Zamanı mekânı, muhatabı, olayı dikkate almadan; ölçüp biçmeden konuşmak… Salt vakit doldurmak, zihinden o an tüm geçenleri ifşa etmek… Kâh üstünlük sağlamak, kâh sadece kendini rahatlatmak… Yani konuşmuş olmak için konuşmak… Oysaki güzel ahlak timsali yüce peygamberimiz (sav) buyurmaz mı: ” Allah(cc)’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin yahut sussun” diye.
“Nefes” hayati belirtimiz, yaşadığımızın, hâlâ amel defterimizin açık olduğunun göstergesi. Onu her alış verişte; kalem de oynar, yazgı devam eder. Konuştuğumuz her kelam, o nefese yüklenmiş, birer hesap vesilesi. Bundandır ki, imam Ahmed ölüm anı yaklaşınca, inleyişlerinin yazıldığını duymuş ve ruhunu teslim edinceye kadar hiç inlememiş, susmuştur. İşte ölçülü olmak yani israf etmemek burada da çok mühim. Hz Ebubekir( ra) , sürekli ağzında küçük taş bulundururmuş. Konuşacağı vakit; dil taşa bir dolansın, düşünmeye vakit olsun diye… O ki cennetle müjdelenmiş, “Sıddık” diye semada ünlenmiş müstesna kişilik. Ya bize ne demeli?
Aristo der ki: ” konuşma sanatını bilen adam, düşündüklerinin hepsini söylemez. Fakat söylediklerini düşünür de söyler.” Yani nefesi boşuna tüketmek yok. Zira sözde israf; kâh gerekmediği halde konuşmak, kâh kelamı yersiz kullanmak… O vakit; malayani, incitici, gayr-ı ahlâkî sözleri sarf etmekten kaçınmak lazım. Bir de icap ettikçe, sükûtu nimet bilmek. Der ki Hz Mevlana, ” susmak mana eksikliğinden değil, mananın derinliğindendir.” Öyle ya, sustukça hikmet pınarları akmaya başlarmış. Şems- i Tebrizi’nin dediği gibi: “Bazen susmak gerekir, duymak için…”
Sükût, acizlik olarak da algılanmamalı. Bakınız Hz Mevlana’nın, buna da bir cevabı var: ” suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek bir cevabım var lakin bir lafa bakarım ” laf” mı diye, bir de söyleyene bakarım ” adam” mı diye…” kimi zaman da, cimrilik etmemek gerek… Yani, konuşmak icap eden yerde sözü esirgememek. Sükûtu değil, hayır kelamı seçmek…
Mesele, itidali korumak, teraziyi iyi kullanmak. Önemli olan israfa kaçmadan nefes almak. Zira sözün gücü, kaçınılmazdır… Yunus Emre’nin de dediği gibi:
” Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,
Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz…”