Sûfî yaşam alt benliğin yıkıcı unsurlarına karşı mücâhede etmeyi farklı şekillerde ortaya koymuştur. Bu mücâhede tarzının iki temel boyutunun olduğunu görmekteyiz: 1) Bedensel arzu ve isteklere sınır koyulması 2) Zihnin ve kalbin olumsuz ve yıkıcı duygu ve düşüncelerden temizlenmesi ve arındırılması. Bu iki amacın nefsin yıkıcı ve tahrip edici özelliğine karşı yapılması gerçeği sûfîler tarafından çok sıklıkla vurgulanmıştır. Sûfî düşüncede nefs, yıkıcı ve tahrip edici duygu ve düşüncelerin üretildiği bir güç olarak insan yapısında bulunur ve bu özelliği nedeniyle eğitilmesi ve temizlenmesi gerekir. Bu şekilde maneviyatın geliştiği yer olan kalp nefsin olumsuz etkilerinden arındırılmış olur.
Gençlik döneminin en önemli problemlerinden birinin bedensel arzu ve isteklere sınır koymadan yaşama eğilimi olduğunu göz önüne alırsak, sûfî yaşamın alt benliğin hazza dayalı arzu ve isteklerine sınır koyma güdüsü önemli bir motivasyon olarak değerlendirilebilir.[1] Gençlik döneminin dış etkiye daha çok açık olması durumunu göz önüne aldığımızda, insan fıtratına daha uygun olan mânevî yaşama yönlendirme daha etkili bir motivasyon olabilir. Çünkü sûfî geleneğin öngördüğü mânevî yaşam bireyin içsel/ruhsal güçlerinin harekete geçirilmesini sağlayarak bireye güç verir ve kuvvetli bir iradeye sahip olmasını temin eder. Genç bireyin de zaten ihtiyacı olan temel güç, hazza dayalı arzu ve isteklerine kontrolsüzce cevap vermeme iradesini gösterme kuvvetidir.
Gençlik döneminin ikinci önemli sorunlarından biri de yıkıcı duygu ve düşüncelerin benlikte gelişme eğilimi göstermesidir. Kendini ortaya koyma ve kendini toplumda kabul ettirme çabasında olan genç birey, kendini ispatlama adına başkalarına karşı haksızlık ve zulmetme eğilimi gösterebilir; bedensel kuvvetlerin gelişme göstermesi genç bireyi gücünü göstermek için diğer bireylere karşı yıkıcı sözel veya fiziki şiddet uygulamaya yönlendirebilir. Bu durumda genç bireyi polisiye güçlerle durdurmak her zaman mümkün olmayabilir. Bundan dolayı yapılacak en önemli iş, genç bireyin zihin dünyasına ve kalbine olumlu ve yapıcı duygu ve düşünceleri yerleştirmek ve böylece mânevî polis gücünü harekete geçirmektir. Bu aşamada sûfî yaşamın benlikte gelişme gösteren tahrip edici tutum ve davranışlara karşı ürettiği çözüm yolları kullanılarak genç bireyin benlik yapısı olumlu ve yararlı işlere yönlendirilebilir. Kendini gerçekleştirme arzusunda olan genç birey, mânevî benliğini inşa etme amacıyla, gerçek özgürlüğün arzu ve isteklerine kontrollü bir şekilde sınır koyma olduğunu görür.[2]
Söz konusu edilen mânevî özgürlük anlayışı sûfî yaşamın temel hedefidir. Fakr kavramıyla ifade edilen bu durum, bireyin arzu ve isteklerini ilâhî iradeye göre şekillendirme ve Yaratıcının gücü ve rızasından başka dayanak ve memnuniyetlikler aramaya kalkışmama gayretidir.[3] Gençlik evresi kimlik arayışının en çok gündemde olduğu bir dönem olduğu için bu evrede genç bireye yüklenilen sosyal rolün içeriği önemlidir. Motivasyonu içsel duygu ve düşünce oluşturabilme kabiliyeti olan fikir ve düşüncelerin genç bireyin kişiliğine daha çok etkili olacağı düşünüldüğünde, sûfî yaşam tarzının hayata yüklediği anlam değerinin mânevî içeriğinin genç bireyin kalbine derin bir şekilde etki etmesi mümkündür. Bu çerçeveden bakıldığında, gençlik döneminde bireye mânevî içerikli roller yüklenerek Yaratıcıyı memnun etme duygu ve düşüncesi verilebilir. Bu durum ölümden sonraki yaşamın daha da anlamlı olduğu fikrini kuvvetlendireceği için, genç bireyin yaşam algısı fizikötesi âleme yönelecek ve metafizik yapma yeteneği artacaktır. Gençlik döneminin en önemli sorunlarından birinin de metafizik içerikli sorulara cevap aramak olduğu dikkate alınırsa, mânevî kimlik oluşturmaya çalışmanın önemi daha da iyi anlaşılacaktır.
Bu açıklamalardan sonra, gençlerin ahlâki gelişimleri için önemli olan bazı sûfî mücâhede pratiklerini ele alarak konumuzu genişletelim. Sûfî yaşam helal lokma yemeyi önceler ve haksız kazancı mânevî kişilik gelişimine engel olarak görür.[4] Bebeklik ve çocukluk döneminde birey yaşamından direk sorumlu olmadığı için helal lokma yeme sorunu anne-babasına aittir. Fakat gençlik dönemiyle bireyin sorumluluğu başladığı için, kazancın helal veya haram yolla kazanılıp kazanılmamasından direk kişi kendisi sorumludur. Genç bireye helal lokma yeme bilinci kazandırılabilir ve helal kazanç yollarını araması teşvik edilerek meslek hayatına mânevî anlamda katkıda bulunulabilir. Bu şekilde genç bireyin helal kazanç sağlayabileceği ve aynı zamanda insanlığa faydalı olabileceği bir meslek seçimi yapmasına yardımcı olunabilir. Mesleğini mânevî içerikli bir motivasyonla yapmayan bireylerin günümüz dünyasında yol açtıkları problemler dikkate alındığında, kimsenin hakkına tecavüz etmeden ve kendisi ve başkaları için yararlı iş yapmanın önemi daha da iyi anlaşılacaktır.
Sûfî yaşamın öne çıkardığı temel ilkelerden biri de – hikmeti elde etmek için – hizmet etme duygu ve düşüncesidir. Bireysel anlamda herhangi bir karşılık beklemeden, yukarıda ifade edildiği gibi, Yaratıcı hatırına ve O’nun memnuniyetini önceleyerek yaratıklara şefkat ve merhamet duygusuyla hizmet etme, mânevî özgürlüğü sağlamak için sûfî gelenek tarafından öne çıkarılmış ve mânevî yolculuğun vazgeçilmez kurallarından kabul edilmiştir. Herhangi bir mânevî yola/tarikata girildiğinde önce seviyeye göre hizmetin istenmesi bundan dolayıdır.[5] En basit fakat insan nefsine zor gelen eylemlerin istenmesi, alt benliğin gururunu ve kibrini kırmak, şefkat, merhamet, paylaşma, yardımlaşma ve iyilik yapma gibi güzel tutum ve davranışların benliğe yerleşmesini sağlamaktır. Bu açıklamalara göre, hizmet duygusunu genç bireye kazandırmak gençlik enerjisini iyi yönde kullanma imkânı sağlayabilir ve bir de bu mânevî gelişim adına yapılırsa daha da kıymetli olur. Çünkü kişi kendisi için çok önemli gördüğü ve değer verdiği davranışları daha kaliteli bir seviyede yapma imkânı bulur.
Sûfî gelenek, mânevî gelişim yeri olan kalbi korumak için bedensel organları her türlü olumsuz davranışlardan korumayı hedefler. Çünkü ruhî yaşamın derinliği bedensel organların hareketlerini doğrudan etkileme gücüne sahiptir. Kalbi bir havuz gibi değerlendiren sûfî düşünce, kalbe dışarıdan ve içeriden gelen arzu ve isteklerin olduğunu ve kalbin alacağı tavra göre mânevî yaşamın şekil alacağını vurgular. Bedensel gelişimi en yoğun şekilde yaşayan genç birey için bedensel organları koruma arzusu önemli bir motivasyon olarak kabul edilebilir. Çünkü bedensel hareketliliğin en yoğun bir şekilde yaşandığı gençlik dönemi, genç bireyi bedensel istekleri karşısında zayıflatabilir ve istenilen mânevî içerikli davranışları göstermesine engel olabilir.[6]
Sûfî gelenek, insan ve tabiatın estetik boyutuna vurgu yapar ve bu yolla Yaratıcı gücün tecellilerinin/yansımalarının keşfedilmesini öngörür. Evren ve içinde yaşadığımız dünya sanat ve estetiğin çok farklı formlarına sahne olmuş ve Yaratıcının güç ve kapasitelerini farklı şekillerde insan idrakine sunmuştur. Sûfî düşünce ilâhî tecellilerin ve güzelliklerin akislerini keşfetmeyi mânevî yolculuğun semerelerinden sayarak, sûfî yolu takip eden sâlikin estetik ve güzellik algısını geliştirmeye çalışır. Gençlik döneminin karmaşası içinde yaşayan genç bireyin dikkati varlığın estetik ve güzellik boyutuna çekilebilir, mânevî içerikli estetik algısı oluşturulabilir ve bu şekilde içinde yaşadığı dönemin karmaşıklığına düzen vermesi sağlanabilir. Estetik ve güzellik anlayışının davranışlar üzerine etkisi olduğu da bir gerçektir. Bu nedenle ahlâki gelişim de estetik bakışın derinliğinden olumlu şekilde etkilenecek ve genç bireye ruhunun ve sırrının inceliklerini tanıma yolunu açabilecektir.[7]
Sûfî gelenek, mânevî dönüşümü gerçekleştirmek için, kendini gözlemleyerek ve hesaba çekerek durum değerlendirmesi yapmayı – ulaşılması istenen noktaya göre durum tespiti yapmak için – gerekli görür. Bu uygulama sayesinde sûfî birey kendini gözetim ve denetim altında tutar ve benlik gelişiminin evrelerini takip etme fırsatını bulur. Söz konusu bu sûfî metot genç birey için de önerilebilir ve kendisini gözetleme ve yaptıklarını muhasebe etme tutumu kazandırılabilir. Böylece genç bireyin zihin dünyasında farkındalık duygusuyla yaşama bilinci sağlanabilir. Ayrıca yaptıklarını Yaratıcının gözetlediği ve ebedî hayatta hesaba çekileceği algısı, genç bireyin mânevî kişilik yapısını doğrudan etkileyebilir ve benlik gelişimini mânevî karakterin ilkelerine göre şekillenmesini sağlayabilir.[8]
Tebliğimizde kısaca ortaya koymaya çalıştığımız sûfi yaşam biçiminin bireyde oluşturduğu mânevî dinamikler, genç bireyin mânevî kişilik gelişimine yardımcı unsurlar olarak kabul edilebilir. Alt benliğin ilâhî sınırları dikkate almadan gerçekleştirmek istediği arzu ve isteklere karşı direnme, ruhsal gelişmeye engel olan gaflete/mânevî dikkatsizliğe engel olma, dünya ve dünyevî olana aşırı ilgi yerine uhrevî olanı elde etmede aracı olarak kullanabilme ve ben merkezli bir benlik gelişimi yerine evrensel benliğin özelliklerine uygun bir kişilik yapısı oluşturma gibi sûfî geleneğin ortaya koyduğu temel prensipler genç bireyde ahlâki anlamda mânevî benlik gelişimine yardımcı olabilir. Böylece genç birey öfke, haset, kıskançlık, uzun vadeli arzulara sahip olma, her şeyi elde etme, her şeyde öne çıkma, kendini olduğundan farklı ve üstün görme, kendi bireysel hatalarını görmeyip başkalarının kusur ve hatalarıyla ilgilenme, yaptığı her işe karşılık bekleme, dışını süsleyip içsel yaşamını önemsememe, tembellik etme ve başkalarından yardım bekleme, intikam duygusu ve düşmanlık besleme, Allâh’a kullukta isteksiz davranma, yaptıklarıyla başkalarını rahatsız etme gibi ahlâki anlamda benlik gelişimini olumsuz etkileyen durumlardan kurtulabilir.[9]
Sonuç
Sûfî tecrübe mistik duyguları geliştiren ve insanın ruhunda var olan ilâhî/metafizik güçleri harekete geçiren bir özelliğe sahiptir. İnsanın sırrında yani varlığının en uç noktasında bulunan en temiz duygu ve düşünceleri harekete geçirmek ve yaşamı bu çerçevede gerçekleştirmek amacıyla mânevî yolculuğu/seyri sülûku gerekli gören sûfî gelenek, varlığın ruhsal yönünü güncellemek isteyen bir yaşam modelidir. Bunun gerçekleşmesi için de, Yaratıcının koyduğu sınırları dikkate almadan yalnız maddî hazlara dayalı ortaya çıkan bedensel arzu ve isteklerin feda edilmesini gerekli görür. Sûfî geleneğin ortaya koyduğu bu metot, genç bireyin mânevî kişilik gelişimi için önemli bir motivasyon olabilir ve içinde barındırdığı ruhsal güçlerini keşfetmesine yardımcı olabilir.
Bu çerçevede gençler için şu çalışmalar yapılabilir:
Sözlü ve yazılı olarak mânevî yaşamın ilke ve prensipleri dünyevî ve uhrevî yarar açısından gerekçeleri ortaya konularak anlatılmalıdır.
Bu ilke ve prensipler yetişkin bireyler tarafından hayata aktarılmalıdır. Çünkü pratik olarak gösterilmeyen teorik gerçeklikleri hayata geçirmek mümkün değildir.
Gençlerin ahlâki olgunlaşmasının sağlanması için sosyal faaliyetler düzenlenmeli ve bu faaliyetler belirli aşamalarda sürekli bir şekilde yapılmalıdır.
Söz konusu bu sosyal faaliyetler mânevî karakter bakımından güvenilir şahsiyetler eşliğinde olmalıdır. Bu şahsiyetlerin gündemde kalmasını sağlayarak gençlere model olmaları temin edilmelidir.
Bu çerçevede, mânevî değer yargılarını yaşamlarıyla ortaya koymuş tarihi önemli şahsiyetler de günümüz şartlarında tekrar güncellenmeli ve gençlere model olarak takdim edilmelidir.
Ahlâki anlamda önemli olan fikir ve uygulamalar toplumda değerli kabul edilmeli ve hazza dayalı kontrolsüz arzu ve isteklerin yaşanması da değersiz görülmelidir.
Gençlik döneminde bireyleri sıkıntıya sokan en önemli problemlerden biri de nikâhsız olarak cinselliği yaşama konusudur. Evlilik yaşının ileriye çekilmesi ve dîni duygunun azalması, nikâhsız birliktelikleri artırmaktadır. Buna karşın, evliliğin erken yaşa çekilmesi sağlanmalı ve bunun mânevî yaşam için önemi vurgulanmalıdır.
Ölümün mânevî değeri üzerine durulmalı, bedensel yok oluşun sonuç itibariyle bir kayıp olmadığı vurgulanmalıdır. Çünkü mümin bir birey için asıl hayat bedensel ölümden sonra gelecek olan ebedî yaşamdır.
Mânevî ilkeler çerçevesinde yaşamanın insan fıtratına uygun olduğu çeşitli açılardan ele alınmalı ve doğal tedavi yöntemi olduğunun altı çok sıklıkla çizilmelidir.
İçsel huzurun ve mutluluğun dünyevî ilgi ve alakalardan kurtulmakta olduğu canlı örnekleriyle ortaya konmalıdır.
İbrahim Işıtan’ın Sinop Üniversitesi Uluslararası Gençlik ve Ahlâk Sempozyumu’nda sunulmuş olan bildirisinin 2. bölümüdür.
Kaynakça
Aldridge, Alan. (2015). Sekülerleşmenin Yükselişi ve Dinin Toplumsal Önemini Kaybetmesi, çev. İhsan Çapcıoğlu ve Sinan Yılmaz, ‘Sekülerleşme, Klasik ve Çağdaş Yaklaşımlar’ içinde, ed. M. Ali Kirman ve İhsan Çapcıoğlu. Ankara, Otto, s. 75-117.
Atay, Rıfat. (2016). Bilgi ve Eylem Arasında Mevlana’da Estetik Değerler Eğitimi: Mesnevi Merkezli Bir Okuma Denemesi. Bartın: Eğitimde Gelecek Arayışları, Dünden Bugüne Türkiye’de Beceri, Ahlak ve Değerler Eğitimi, ed. Nihat Büyükbaş ve Firdevs Güneş, c. 2, s. 1233-1248.
Çağrıcı, Mustafa. (1989). Ahlâk, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 2, s.1-9.
-
(2000). İhsan, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 21, s. 544-546.
-
(2008). Saadet, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 35, s. 319-322.
Davie, Grace. (2015). Yeniden Kutsallaşma, çev. M. Ali Kirman, ‘Sekülerleşme, Klasik ve Çağdaş Yaklaşımlar’ içinde, ed. M. Ali Kirman ve İhsan Çapcıoğlu. Ankara, Otto, s. 253-276.
Erginli, Zafer. (2006). Muhâsibî, DİA: İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 31, s. 13-16.
Işıtan, İbrahim. (2013). ‘Ebü’l-Hasan Harakânî’ye Göre Sûfî Benlik Dönüşümü’. Karabük: Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi c. 2, s. 1, s. 181-194.
-
(2014). Sûfî Psikolojisi, Sülemî’ye Göre Benlik Dönüşümü. Ankara: Divan Yayınları, s. 183-187.
Kızıler, Hamdi & Canikli, İlyas. (2015). Değerler Eğitimi. Karabük: Deneme Yayınları.
Kutluer, İlhan. (2005). ‘Mistisizm’, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 30, s. 188-190.
Öngören, Reşat. (2011). Tasavvuf, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 40, s. 119-126.
Sakallı, Talat. (2013). Helal ve Sağlıklı Beslenmenin Manevi Açıdan Önemi. Konya: Uluslararası 2. Helal ve Sağlıklı Gıda Kongresi, s. 519-550.
Topaloğlu, Aydın. (2003). ‘Materyalizm’, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, c. 28, s. 137-140.
Tutar, Hasan. (2012). Sosyal Psikoloji. Ankara: Seçkin Yayınları.
Uludağ, Süleyman. (1995). Fakr, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 12, s. 132-134.
-
(1997). Hâdim, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 15, s. 23.
-
(2006). Mücâhede, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 31, s. 441-442.
-
(2006). Murakabe, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 31, s. 204.
-
(2006). Müşâhede, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 32, s. 152-153.
-
(2006). Mürid, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 32, s. 47-49.
-
(2012). Tevhid, DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, c. 41, s. 41-42.