6 Kasım 2024 / 4 Cemaziyel Evvel 1446

Sünnet Olmadan Kur’an-ı Anlamak

Samimi her Müslümanın gayesi İslam’ı yaşamaktır. İslam’ı doğru anlamanın ve yaşamanın yolu da hayatı Kur’an’a göre tanzim etmeye bağlıdır. Kur’an’da iman, amel, ahlâk; dünya ve ahiret; birey ve toplum; geçmiş, gelecek ve bugün vardır. Hülasa O bütün hayatı kuşatan bir rehberdir. Bu kitap bir peygamber rehberliğinde, kokuşmuş bir topluma hayat vermiştir. Dolayısıyla onu tebliğ eden peygamberi (sav) göz ardı ederek Kur‘an’ı tam olarak anlamak mümkün değildir.

Hz Peygamber’in (sav) tebliğ, tebyîn ve tatbik olmak üzere üç önemli görevi bulunmaktadır. Esasen bütün peygamberler, Allah (cc) tarafından kendilerine gönderilmiş olan ilâhî emânetin teblîğinden sorumludur. Nitekim Ey Rasûl! Sana Rabbinden indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O’nun sana yüklediği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun,[1] ayetinde bu hakikat ifade edilmektedir. Tebyîn, anlaşılmak ve yaşanmak üzere indirilmiş olan Kur’an’ın, Hz. Peygamber tarafından insanlara açıklanmasıdır. O peygamberleri apaçık deliller ve kitaplarla göndermiştik. Sana da bu Kur’an’ı indirdik ki, kendileri için insanlara indirilen şeyi bildirip açıklayasın. Olur ki iyice düşünürler,[2] ayeti de bu gerçeğe işaret etmektedir. Tatbik ise, ilâhî mesajı uygulamak ve yaşamaktır. Peygamberler getirdikleri ve tebliğ ettikleri ahkâmı uygulamakla yükümlüdürler. Kur’an’da bu gerçek şu şekilde beyan edilmektedir: Ey Muhammed! İnsanlar arasında Allah’ın sana bildirdiği şekilde hükmetmen için bu kitabı sana gerçeğin tâ kendisi olarak biz indirdik. Allah’ın dinine karşı batılı savunan hainlerin sözlerine inanıp onları savunucu durumda olma![3]

Kur’an’ı anlamada ve yaşamada hayatında yaşayışıyla ümmetine bizzat örnek olan Hz. Peygamber, vefatından sonra da sünneti, sîreti ve ahlâkı ile ümmetine örnek olmaya devam etmektedir. Zira O’nu bize örnek ve model olarak sunan ve itaat etmemizi emreden Allah Teâlâ’dır. Andolsun ki, Allah’ın rızasını ve ahiret gününün saadetini umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın resulünde sizin için pek güzel bir örnek vardır.[4]

Sünnet Kur’an’ın alternatifi değil, bu ilahî kitabın açıklayıcısıdır. Kur’an’da birçok hükümlerin açıklamasını ve farzların nasıl yapılacağını sünnetten öğrenmekteyiz. Kur’an’da namaz, oruç, zekât ve hac ile ilgili emirler vardır. Bu emirlerin nasıl yapılacağını, şekil ve tatbikatını gösteren sünnettir. Namazların vakitleri ve rekâtları, orucun şekli, zekâtın nisâbı, haccın edâsı sünnetle ortaya konmuş ve böylece Kur’an’daki emirlerle ilgili mânâ, hadislerde izahını bulmuştur. Nitekim hadis-i şeriflerinde; Benden gördüğünüz şekilde namazınızı kılınız,[5] hac menâsikini (ibâdetlerini) benden öğreniniz,[6] buyurarak, uygulamalı olarak göstererek ashâbına öğretmiştir.

Ayrıca Kur’an’da anlamları mutlak, âmm ve müşkil olan birçok ayetin izahı sünnette açıklanmaktadır.  Diğer taraftan sünnette bazı hükümleri açıklık getirildiği gibi, Cenâb-ı Hak, Hz Peygambere hüküm koyma yetkisi de vermiştir. O Ehl-i Kitab olanlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de adını ve özelliğini bulacakları, ümmî peygamber olan son Resûl Muhammede uyarlar. O Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder. Onlara temiz hoş şeyleri helal, kendilerince helal saydıkları veya amel olarak pis murdar şeyleri de haram kılar[7]…ayeti bu hususu ifade etmektedir. Yine sahabeden namaz ile ilgili soru soran kişiye Abdullah b. Ömer şöyle cevap vermiştir: Yeğenim! Biz hiçbir şey bilmezken Allah bize, Hz. Muhammedi (sav) Peygamber olarak gönderdi. Biz, Hz. Peygamberi neyi, nasıl yaparken görmüşsek, onu öylece yaparız.[8]

Hz. Peygamber’i (sav)  ve onun sünnetini bir tarafa bırakarak bize Kuran yeter diyenlerin esasen niyeti, Kur’an’ı anlamak ve yaşamak değil, keyfî yorumlarla sahih İslam’ı bozarak kendi istek ve arzularına göre bir din icat etmektir. Bir âyetin manasını anlamak demek, Allah Teâlâ’nın, bu âyette ne demek istediğini anlamak demektir. Hiçbir Kur’an tercümesinden Kur’an’daki ilâhî maksadı tam olarak anlamak mümkün değildir. Kur’an’ın nüzulüne şahit olmuş, Hz Peygamberin tedrisinden geçmiş olan Hz. Ebû Bekir dahi Kur’an-ı Kerimi kendi reʼyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler, diyerek bu işin sorumluluğunu dile getirmiştir.

Hz. Peygamber (sav) asırlar öncesinden bizzat şu ifadelerle bugünkü sünnet karşıtlarına şu mesajı vermektedir. Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman, kişinin: “Bizimle sizin aranızda Allahın (cc) kitabı vardır. Onda nelere helal denmişse onları helal biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz” diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resulullah’ın (sav) haram kıldıkları da tıpkı Allahın (cc) haram ettikleri gibidir. Ehlî eşek eti ve köpek dişli hayvanlar size haram kılınmıştır.[9]

Büyük hadis hafızlarından Darimî (v. 255/869); Dinin elden çıkışı sünnetin terkiyle başlar. Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de sünnetin birer birer terkiyle ortadan kalkar sözüyle sünnet ile dinin bağına dikkat çekmektedir.
Sünnet olmadan Kuran’ı anlamak, İslam’ı yaşamak mümkün olmadığı gibi, sünnetin terkiyle doğacak büyük bir boşluğun yerini, sünnetin tam zıddı olan ve İslam esaslarına ters düşen bidʽatlar dolduracaktır.

Hz. Peygamber’in (sav) sünneti, itikad, amel ve ahlâkımızın sağlam ve sahih olması için sağlam bir kaynaktır. Nitekim Allah Resûlü (sav); Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıtmayacaksınız; Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir, buyurmuştur.[10]

Ancak bugün, 19. yüzyıldan itibaren Batılı müsteşriklerin sünneti devre dışı bırakarak İslam’ı yozlaştırmak için ortaya attıkları akıma kapılarak, Kur’an Müslümanlığı, Kur’an’daki İslam gibi ilk bakışta gerçek İslam’a davet olarak algılanabilecek ifadelerin peşine düşenlerin bir süre sonra Kur’an’ın hükümlerini de tartışmaya kalkışmaktadırlar. Allah (cc) hevâ ve hevesini ilahlaştırmaktan ve ilahlaştıranlardan muhafaza eylesin.

 

Nezihe Sağlam

[1] el-Mâide, 5/67. Benzer ayetler için bak. el-Kasas, 28/56; el-Fecr, 89/21-22.

[2] en-Nahl, 16/44. Benzer ayetler için bk. el-Cum’a, 62/2; en-Nisâ, 4/113.

[3] En-Nisa 4/105. Diğer ayetler için bk. Al-i İmran, 3/31.

[4] El-Ahzâb 33/21; en-Nisa 4/13-14; el-Ahzâb 33/66.

[5] Buhârî, Ezan, 18.

[6] Nesâî, Menâsik, 220; Müsned, III. 318, 366.

[7] el-A’raf, 7/157. Diğer ayet ve hadisler için bk. el-Mâide, 5/92; Haşr, 59/7; et-Tevbe, 9/29;                 Darimî, Mukaddime, 49; İbn Hanbel, IV,132; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mâce, Mukaddime, 2.

[8] Nesaî, Taksîru’s-salât, 1.

[9] Ebû Dâvud, Sünnet, 5; İmâre, 33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Hanbel, IV, 130-131.

[10] Ebû Dâvud, Sünnet, 5; İbn Mâce, Mukaddime, 6; Dârimî, Mukaddime, 16.