Hz Peygamberin kemal ve faziletinden, fesahat ve belagatinden en çok faydalanan, ahlakı, davranışları ve şahsiyeti ona en çok benzeyen Hz. Ebu Bekir olduğu gibi, üslubu ve belagati ona en çok benzeyen de Ebu Bekir efendimizdi. Onun Rasûlullah’a yönelttiği şu soru, Hz. Peygamberi her yönüyle örnek aldığının bir işaretidir:
“Araplar arasında dolaşıp fasîh konuşanlarını dinledim ve senden daha fasîh konuşanını duymadım. Sana bu edebi kim verdi?” [1]
Hz. Ebû Bekir de Allah Resulü gibi söz söylemede büyük bir zevk sahibiydi ve sözlerini seçerdi.[2] Cümleleri ekseriyetle kısaydı. Sözlerinde tabiîlik vardı. Tekellüf ve sanat bulunmazdı. İfadelerindeki kasıt ve manalar son derece açık, anlaşılması çok kolay, tekellüfsüz ve özentisiz olarak meydana gelmekteydi.[3]
Hem tarihe, hem dini meselelere hem edebiyata konu olmuş olan Hz. Ebu Bekir Efendimiz mübarek kızı Hz. Aişe, Hz. Ömer, Hz Ali (ra) gibi, çok şayân-ı dikkat olan zihniyetini ve hissiyatını, kendisine atfedilen bir şiirinde şöyle dile getiriyor. Kaside-i Bürde ismiyle maruf şiirin içinde yer almakta olan bu şiir, Prof. Dr. M. Es’ad Coşan Hocaefendi tarafından aynı vezin ve kafiye ile nazmen tercüme edilmiştir:
Lutf ile cûd eyle yâ Rab, bana kim, hayrım kalîl.
Müflisim gerçek, kapına geldim işte ya Celîl!
Pek büyük olsa da zenbim, afvedip ört suçlarım;
Bir garîp, avare, müznib kulunum, gayet zelîl.
Benden isyan ve unutmak, peş peşe nice hata;
Senden ise fazl u ikram bunca ihsân-ı cezîl.
Der içim; Yâ Rab! Günahım sayısızdır, kum gibi;
Bunları sen afvedip geç, eyleyip safh-ı cemîl.
Nola halim, yâ İlâhî! Etmedim salih amel,
Bed işim pek çoktur amma, taat azığım kalîl.
Her çeşit emrazı def et; hâcetim eyle reva,
Şâfi Sensin, hasta kalbim; derman ister bu alîl.
Yakmasın nâr-ı cehennem ben kulunu, nitekim:
Yanmadı “Yâ nâru kûnî berden”[4] emriyle Halîl.
Şâfi Sensin, kâfi Sensin, her mühim işte bana,
Rabbim oldun, hasbim ol hem, seni edindim vekîl.
Kenz-i fazlı ver bana kim, bahşı çok Vehhâbsın;
Gönlümün ver her murâdın, yolda ol bana delîl.
Bir ulu mülkü bağışla, korkudan kurtar bizi;
Rabbimiz! Mahşerde kadı Sen, nidâcın Cebrail
Nerde Mûsâ, nerde İsâ, nerde Yahyâ, nerde Nuh?
Suçlusun Sıddîyk mâdem, tevbe et, Mevlâm Celîl.[5]
Hz. Ebu Bekir efendimizle birlikte Peygambere yar olmuş seçilmiş dört dost yani Çâr-Yâr-i Güzin Müslümanların muhabbetli gönüllerinde taht kurmuş, lisanını edeplendirenlerin dilinde, sanatlarına ruh ve mana ekleyen unsurlar olmuşlardır. Şairler divanlarına hamdele, salvele ve Hz. Peygambere övgüden sonra çâr-yâr-i güzine medhiyeler düzmüşlerdir.
Bekaayî Abdülbaki b. Dursun, Hilyetü’l-enbiya ve Çihar-yâr-ı Güzin isimli eserinde Ebu Bekir efendimize tahsis ettiği uzun bir bölüme Fasl-ı Ebu Bekri’s-Sıddîk radıyallahu anh adını vermiştir. Der ki:
“Hz. Resulullah (sas) kendüler yerine halife nasbeylemişdür asla şüphe yokdur ki cahiliyede ismi Abdü Rabbiil-kâbe idi ba’de’l-İslam Rasulullah Aleyhisselam adını Abdullah koydı.” Bekaayi Abdülbaki, Hz. Ebu Bekir’in Müslüman oluşundan başlayarak nesebini, lakaplarını söyledikten sonra ekler:
“Hazret Peygamber olmazdan mukaddem Hazretün yar-ı sadık ve gamküsar-ı muvafıkı idi… Cem-i seferlerinde ve hatarlarında onden ayrılmamıştır. Dahi Cebrail As.ın Resul ile kelimatını nice defa işitmiştir lakin görmemişdür. “
Hilyesini ise şöyle tarif etmiştir:
“Ebu Bekir nahif ü arak ve beyaz bedenlü idi kadd ü kameti güzel idi hafifü’l-arısıyn ya’ni yüzünün iki canibinde olan sakalı kalîl idi ma’rufu’l-vech yani yanakları etlü değül kurgaz idi gözlerü içerüye batuk idi alnu yumurı idi sakalı hına ile ve katm-nâm bir şey ile boyar idi nakş-ı hatemi ni’mel kadir Allah yazılmış idi sol barmağuna takınur idi radıyallahu anh”[6]
Türk İslam Edebiyatının ilk ürünleri olan Divan-ı Hikmet, Kutadgu Bilig ve Atebetü’l-Hakayık’tan itibaren dört büyük halife edebi eserlerde en güzel vasıflarıyla, en güzel cümleler ve mısralarla yer almıştır. Yesevîliğin piri Hoca Ahmed-i Yesevî Hz. eseri Divan-ı Hikmet’te Hz. Ebu Bekir’i şöylece medh eylemiştir:
Gördüğü zaman inanan Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir
Üstün olup dayanan Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir
Dertleşende ağlayan kulluğa bel bağlayan
İç bağrını dağlayan Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir
Bir sözünden dönmeyen sırrını asla demeyen
Gafil olup yatmayan Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir
Cân cânâna kavuşturan kızını elden veren
El bağlayıp yalvaran Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir
Dediği sözüne yeten nefs ve hevadan giden
Hak Resûl’ü güçlendiren Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir
Muhammed’e kayınbaba kılmış değil hiç hata
Boynuna koyan futa Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir
Kul Hoca Ahmed tasdîk eyle mağara dostunu ayrı tut
Âriflikte bil sadık Ebâ Bekr-i Sıddîk’dir[7]
Yusuf Has Hacib de Kutadgu Bilig adlı eserinde Hulefâ-yı Râşidîn ile ilgili bölümde dört sahabenin halkın en seçkini, en iyileri ve Hz. Peygamberin müşavirleri olduklarını söyledikten sonra Ebu Bekir için gönlü dürüst sıddîk ifadesini kullanır.
Başta, herkesten önce, Tanrı’ya inanmış, gönlü ve dili dürüst (sıddîk) olan Ebu Bekir gelir.
Malını, tenini ve canını fedâ etti; dileği ancak Peygamber’in rızası idi.[8]
- yy şairleri arasında kendisine hususi bir yer edinmiş olan Mevlevi şeyhi Şeyh Galip, Ebu Bekir Efendimiz için yazılmış belki de en güzel mısraların sahibidir. Divanının ilk kasidesinde onu çâr-yâr ile birlikte sayar:
Pâye-i sıdk u safada mihr ü meh Bû Bekr Ömer
Dahı Zi’n-nureyn lutfuyla mübeşşir rûz u şeb
Pençe-i Şîr-i Hüdadır mihr ü mehdir zülfikkâr
Çeşm-i hussada bu mana günden azher ruz u şeb.[9]
Bu beyitlerin hemen ardından gelen 2. kaside ise “Der-Vasf-ı Şerif-i Hazret-i Ebu Bekri’s-Sıddîk Radıyallahu anh” başlığını taşır:
Sıdk ile mâ-sadak-ı subh-ı safadır Sıddik
Sine-i saf ile sadru’l-hulefadır Sıddık
Sani isneyn-i Muhammed dedi Hallâk-ı Azîm
İzhüma kavlini seyret ne hümadır Sıddık
Bakdı tevridine sükkân-ı sema gaydi hasir
Ol kadar müntesib-i Al-i Abadır Sıddık
Bir velidir ki vala tahzen ana oldu hitab
Nass-ı Kur’an ile makbul-i Hüdadır Sıddık
Zevk-i irfanı kıldı Resulu tasdik
Şüphesiz matla-ı envâr- vefadır Sıddik
Yevm-i Bedr aldı arîş üzre Cenab-ı Ahmed
Reşk-i şems ü kamer ü Arş u semadır Sıddık
İsm-i batından alıp feyz-i zuhuru imdad
Samt ile mürşid-i erbab-ı Hüdadır Sıddık
Sözü hem-seng-i Güher olduğuna şahiddir
Sadef-i leblerin aheste-küşâdır Sıddık
Ehl-i redd ile olan harb-i delil-i vazıh
Hubb-ı Hak hil’at-i hassına sezadır Sıddık
Akrazu’llahda ser-mayesin etdi isar
Suret-i müntehab-ı fakr u fenadır Sıddık
Ma-arefna ki bak el-aczi ani’l-idrake
Bir niyam içre meger tig-i dü-tadır Sıddık
Etmeden mu’cize bürhanı talep kıldı kabul
Öyle bir müsta’id-i terk-i sivadır Sıddık
Pîşvâ bilmeyen ol zatı Müselman olmaz
Lafz-ı tevhide meger suret-i lâdır Sıddık
Çâr-yâr ile olur Beyt-i Huda çâr-erkân
Umredir anda Ömer ayn-ı safadır Sıddık
Lafz-ı mü’minde odur ma-sadak-ı piş-i zuhur
Şeyh ma’nasına en akdem edadır Sıddık
Cedd-i a’lasıdır ol Hazret-i Mevlananın
Mazhar u muzhir-i esrar-ı hafadır Sıddık
Andan al himmet-i seyr-i Melekûtu Galib
Sırr-ı mi’rac-ı Resul-i dü-seradır Sıddık[10]
- yy.ın meşhur mutasavıflarından ve mutasavvıf şairlerinden olan Şemsüddin-i Sivasî Hz. İrşad-ül Avam isimli bir eser kaleme almış, dört halifenin sırasına, efdaliyetine itirazı olanları sigaya çekmiş, onları hatalarından döndürmeye çalışmış, bilhassa o dönemde Anadolu’da yayılmaya başlayan Safevilerle mücadele etmiştir.[11] Bu eserde başta Hz. Ali efendimiz olmak üzere sahabenin büyüklerinden olan dört halifenin fezailini, onların sünnete bağlılıklarını uzun uzun anlatmıştır. Eserine geleneğe uyarak hamdele ve salvele ile başlamış, münacatla devam etmiş, çâr-yâr-i Güzin hürmetine affa mazhariyet talep etmiştir. Hazret der ki:
Bü-bekr-i Ömer şefik ü adil
Osman ü Ali halim ü pür-dil
Evlad-ı izam izzetü-içün
Ashab-ı kiram hürmeti-çün
Feryad-ı hazinim ile mahşer
Ber-hem-zede oldığı zamanlar
Rahm-eyle bu abd-i pür-kusura
Yokdur varacak yüzüm huzura
İsyanıma bakma kıl şefaat
Muhtac-ı inayetem inayet
Resulullahdan ashabı hürmetine şefaat talep ettikten sonra, Hz. Ali Efendimizin hakiki faziletlerinden, onun şer’i hükümlere bağlılığından, Hz. Ebu Bekir’e, Hz. Ömer ve Hz. Osman’a hürmetinden bahsederek, kendilerine:
“Ali Oğlanlarıyuz,
Bu meydanda veli oğlanlarıyuz”[12] diyerek öğünenlere seslenir:
Ali itdi mi lanet çâr-yâra
Niçün siz söğdinüz iy yüzi kara
Olar biri birbirün candan severdi
Gice gündüz buluşmağa iverdi
Rasul’ün sohbetinden gice gündüz
Olulardı safada cümle düpdüz
Onlarda yoğ idi kibr ü adavet
Nifak u buğz ı la’n itmekda adet
Nireden aldunız bu türrehatı
Ki söylersüz düzüp bu mühmelatı
Olar din yolına çün virdiler baş
Olar içün nedir pes göz ile kaş[13]
Hz. Ebu Bekir efendimizin bahsi, Hz. Mevlana’nın Mesnevisinde de birçok defa işlenmiştir. Hz. Ebu Bekir’in soyundan gelen Hz. Mevlana, dört halifeyi dört seçilmiş dost şeklinde şöyle vasıflandırır:
“Allah‘ın adaleti, herkesi eşiyle çift etmiştir; fili fille, sivrisineği sivrisinekle. Ahmed‘e (sas) ise mecliste dört seçilmiş dost enis olur. Ebû Cehil‘e de Utbe ile Zülhimar. Cebrail ile canların kıblesi Sidre‘dir. Midesine kul olanların kıblesi ise sofradır.” [14]
Hz. Mevlana bir başka bölümde ise uzun bir mehdiye ile Hz. Ebu Bekir’i hakikat sırrını arayanlara misal gösterir:
“Mustafa (sas) bunun için şöyle dedi: ―Ey sırları arayan! Diri olan bir ölü görmek istersen, diriler gibi şu toprak üstünde ölü olarak yürüyen; canı göklere yücelmiş, yüceleri yurt edinmiş birisini görmek dilersen, ölümden önce bu âlemden göçmüş, akılla değil de ancak sen de ölürsen anlayabileceğin bir hale gelmiş, canı halkın canı gibi göçmemiş bir duraktan bir durağa göçe göçe ta son durağa varmış birisini, yeryüzünde bu sıfatlara bürünmüş gezip duran bir ölüyü görmek istersen, tertemiz Ebû Bekr‘i gör. Zira o doğruluğu yüzünden mahşere varmış, haşrolmuş kişilerin ulusudur. Bu âlemde Ebû Bekir Sıddık‘a bak da haşri daha iyi tasdik et”[15]
Hz. Mevlana bir yerde:
“İkbal sahiplerinin dostluğu kimya gibidir. Onların nazarına benzer kimya nerede? Ahmed’in gözü Ebubekir’e değince o bir tasdik yüzünden Sıddıyk olmuştur.” [16] derken, bir başka beyitte:
“Ebubekir, tevfika mazhar oldu da öyle bir padişahın musahibi oldu, öyle bir padişahı candan tasdik etti.”[17] demektedir.
Hz. Mevlana daha pek çok özlü ve değerli sözler ve nasihatlerle Hz. Ebu Bekir’i ahlakını kemale erdirmek isteyenlere anlatır. Çünkü o en güzel ahlaka sahip Allah Resulünün aynası gibidir. Kendini onda gören hata ve kusurlarını açıkça görür, kendini ona benzetmek isteyen o güzel yansımanın şekline, şemailine, haline, ahvaline ve ahlakına bürünür. Murad merdâne yaşayıp can teslim etmekse Hz. Mevlana bu yüce hedefe gönül bağlayanların kulağına bir cümle fısıldar:
“Ahlaklarını Mustafa (sav)’nın ahlakına benzetenler, Hz. Ebu Bekir gibi, Hz. Ömer gibi ölürler!”[18]
Yâr Kapısı onunla açılmıştır. Şerefli Pirler orada, gönlüne Yâr düşen âşık-ı sadıkları beklemektedir.
Serpil Özcan
[1] T. Uzun, Dil ve Edebiyat Yönünden Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin, İSTEM 2005, sy.6, s.135
[2] Agm.
[3] Agm.
[4] 21/Enbiyâ sûresi 69. âyetten iktibas edilmiştir. Âyetin meali şöyledir: “Biz Azîmüşşân, yakılan o ateşe şöyle emreyledik: ‘Ey ateş! İbrahim’i yakma, onun için soğuk ve selâmetlik ol.’”
[5] Prof. Dr. M.E. Coşan, İdeal Yol, s. 63?
[6] Heyet, i Türk Edebiyatında şekil ve nev’ilere giriş, s.221
[7] A. Çavuşoğlu, İslami Türk Edebiyatının ilk Eserlerinde Hulafa-i Raşidin, İSTEM 2005, sy.6, s. 237
[8] Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, s. XXIX
[9]M. Kalkışım, Şeyh Galip Divanı, s.51
[10] Age. s. 52-53
[11] H. Akkaya, Şemseddin Sivasi’nin İrşadü’l-Avam isimli Mesnevisi, C.Ü.İ.F. Dergisi 2003, c. 7/2, s.1-30
[12] Agm.
[13] H. Akkaya, Şemseddin Sivasi’nin İrşadü’l-Avam isimli Mesnevisi, C.Ü.İ.F. Dergisi 2003, c. 7/2, s.1-30
[14] K. Paksoy, Mevlana’nın Mesnevisinde Sahabe, Uluslararası Mevlana ve Mesnevi Sempozyum Bildirileri 1, 2007
[15]V. İzbudak, Mesnevî, 4/ 62
[16] Age. 1/2687-2688
[17] Age. 2/922
[18] Divan-ı Kebir, 2/?