Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm‘in başındaki “bi”(ب) harfi, aslında “bi-ismillâh” şeklindedir. “İsim”(اسم) kelimesinin başındaki hemze atlandığı için, bismillâh deniyor. “Allah” (الله) kelimesinin başındaki hemze de hemze-i vasıldır, isim kelimesinin başındaki hemze de hemze-i vasıldır. İki söz arasında kaldığı zaman vasledilir, yani ulanır, eklenir. Onun için “bi-ismi-Allah” demiyoruz, “bismillah” diyoruz.
İsim, bildiğimiz bir kelime; Allah-u Teâlâ’nın yarattığı varlıkların adlarına isim deriz. Bir şeyin zihinde anlaşılmasına alâmet olan, delâlet eden kelimedir. Bismillâh, “Allah’ın ismiyle” manasına da gelir, “Allah ismi ile” manasına da gelir. Çünkü Allah sözü mâbudumuzun, yaratanımızın, bizi halk eden, bize rızık veren Mevlâmızın, Rabbimizin ism-i hâssıdır; belki ism-i zâtıdır, ism-i alemidir. Bunlar arasında ince farklar vardır.
Mesela, bir şeyi önce zihinde düşünüyor, ondan sonra o kelime vasıtasıyla onu tanıyorsak, o ism-i has oluyor. Ama doğrudan doğruya tanıyorsak, daha başka bir düşünceye varmadan bizzat idrak edip tanıyorsak, o zaman ism-i alem oluyor. Bu “Allah” sözü, Allahu Teâlâ Hazretleri’nin ism-i alemidir. Yaradanımızın adı budur, Allah’tır.
“Allah” kelimesinin kökeni, ne zamandan çıktığı araştırıldığı zaman, çok derinlere gittiği görülüyor. Araplarının eslâfının, ecdâdının tâ kökenlerinin zamanına kadar gidiyor. Çok mühim bir kelime. Çeşitli izahlar var. Ama o uzun teferruatı bir tarafa bırakacak olursak, Arapça’da dışarıdan gelme bir kelime değil. Dışarıdan gelen bir kelime olsa, ucme (yabancı kelime) olduğu için gayr-i münsarif olur diyor âlimler. Başındaki elif-lâm, harf-i ta’rif olsa, o zaman, “yâ” denildiği zaman “yâ Allah!” denmez, “yâ eyyühallâh!” demek gerekir. Öyle denmediğine, göre o değil. Böyle ince dilbilgisi izahları yaparak söylüyorlar.
“Allah” yaratanımızın ismi, ism-i alemidir. Bundan ne çıkar? Allah sözü başka bir varlığa söylenemez. Putlar için, kavimlerin tapındığı başka varlıklar için söylenemez. Yani putlar için, insanların, kavimlerin tapındığı başka varlıklar için söylemenez. Sadece vâcibü’l-vücûd olan Allahu Teâlâ Rabbimiz, o isimle isimlendirilir. Başka varlıkların isimleri, mesela tanrı diyebilirler; Lât, Uzza, Menât vs. insanların tapındığı şeylerin başka isimleri olabilir. O isimler ayrı. Ama “Allah” kelimesi, tarihi çok derinlere giden bir muhteşem kelimedir. Onu İngilizce “god” kelimesiyle veya Almanca “got” kelimesiyle veya Fransızca “dio” kelimesiyle karşılamak ve tercüme etmek de çok yanlış olur. Çünkü o kavimler, “god” sözünü, “got” sözünü, “dio” sözünü düşündükleri zaman onların hatırına başka şeyler gelir. Binâenaleyh “Allah” sözünün delâlet etmediği başka şeyler hatıra geldiği için, “Allah” sözünün tercümesi olmaz. “Allah” sözü “Allah” diye tercüme edilir.
Eskiden ezanı Türkçeleştirmeğe kalkışmışlar. Dini bilmeyen, Arapça’yı bilmeyen, ilimde eksik olan kimseler, “Allahu ekber” i “Tanrı uludur” diye tercüme etmişler; olmaz. “Allah uludur” olur. “Tanrı uludur” olmaz, neden? Çünkü tanrı, eğer Hintlilerin taptığı inekse, o zaman niye ulu olsun; ondan daha büyük fil var, zürâfa var… Yani öyle şey olmaz!
“Allah” yerine “tanrı” kelimesi kullanılamaz. Kullanılırsa, kâfi gelmez; bunu bileceğiz. Ona göre “Allah” kelimesini kullanacağız. Başka hiçbir tanrıya “Allah” adı verilmemiş. Kavimlerin tapındığı bâtıl putlara dahi hiç bu isim verilmemiştir. O bakımdan bunun ayrıca böyle olduğunu bilmek çok önemli oluyor.
Mürteceldir, yani irticâlen ve Allahu Teâlâ Hazretleri’ne verilmiş, sırf ona mahsus bir isimdir, diyor alimler. Gayr-i müştaktır, yani bir başka yerden çıkmış değildir. İmam Fahreddin Râzî de öyle demiş: “Lâfza-i celâl –‘Allah’ sözüne, kelimesine lafza-i celâl derler.- ism-i alemdir, müştak değildir. Bütün eski usül alimleri, fakihler bu kanaate varmışlardır.” diye söylüyor. Demin anlattığım sebeplerle böyle izah ediyorlar.
*Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan, AKRA FM, Tefsir Sohbeti’nden alıntıdır. 13 Ekim 1998
**Sohbetin devamı sonraki bültenlerde yayınlanacaktır.