Besmelede Rahman Ve Rahim İsimleri*
( الرحمن) Rahmân kelimesi, bu da has isimdir. Allahu Teâlâ’ya has, yani Allahu Teâlâ’ya mahsus bir isimdir. Aslında rahime/yerhamu, merhamet etmek sıfatından geliyor; ama eğer o sıfat galib halde ise, çoksa o zaman sıfat-ı gâlibe, böyle ism-i has olur. Galebe, çok artınca, yani o mana çok kuvvetli olunca isim olarak kullanılır. Rahmân böyle bir sıfattır. Yani sıfat olmasına rağmen isim haline gelmiştir ve insanlardan, mahlûklardan hiçbirisine Rahman denmez. Sadece Allah’a Rahman denilir. Çünkü merhameti o kadar çoktur, o kadar galiptir, o kadar mukayese kabul etmez miktardadır ki, ondan dolayı Rahmanlık sadece Allahu Teâlâ Hazretleri’ne layıktır. Sırf onun için kullanılır. Öyle kullanılmıştır. Başkası için de kullanılmamıştır dilde. Demek ki, Allahu Teâlâ Hazretleri’ne mahsustur o söz.
(الرحيم ) Rahîm kelimesi, yine rahime/yerhamü fiilinden sıfat-ı müşebbehe ve yahut mübalağa-i ism-i fâildir. Yani çok merhamet eden. Ama bu insanlar için kullanılır. Çok merhamet edici demektir. Manası Rahman’dan daha aşağıda olduğundan, dar olduğundan Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarından biridir, Allah’tan başkası için de kullanılabilir. Nitekim Tevbe Sûresi’nin bir ayetinde de Peygamber Efendimiz’i anlatırken, Allahu Teâlâ Hazretleri, (Lekad câeküm rasûlün min enfüsiküm azîzün aleyhi mâ anittüm harîsün aleyküm bi’l-mü’minîne raûfu’r-rahîm.) (Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir.)[1] O Muhammed-i Mustafa, Habîbullah, Rasûlullah size çok düşkündür, müminlere çok merhamet edicidir, çok re’fetlidir, yumuşak kalplidir, onları çok sever, onlara çok merhamet eder, buyurmuştur.
Şimdi, tabii, burada yine anlatmak istediğim, söylemek istediğim bir husus var. Rahman’la, Rahim arasındaki fark nedir?
Allahu Teâlâ Hazretleri’nin rahmanlığı ezeldendir ve ebede doğru yaygındır. Bütün varlıklara şâmildir. Böyle bir şey hiçbir yaratığa ait olamadığından, bu sadece Allah için kullanılıyor. Allahu Teâlâ Hazretleri rahmanlığının eseri olarak bütün yaratıklara lütfetmiştir, ezelden, vehbî olarak, yâni hiç kimsenin kesbü ihtiyârıyla değil, sırf onun rahmanlığıyla. Mesela Allah bizi niçin insan yarattı? Bu bizim ihtiyarımızla değil, kesbimizle, çalışmamızla değil. Ağacın ağaç olması, taşın taş olması; onların arasından bizim seçilip de insan olmamız, bizim çalışmamıza bağlı değildir. Onun rahmanlığı, ezelden.
Ama rahimlik kulun kesbine, ameline bağlıdır. Çalışırsa, Allah’ın rahmetine mazhar olur. O bakımdan, Allahu Teâlâ Hazretleri rahmânü’d-dünya ve rahîmü’l-ahireh denmiştir. Başka rivayetler de var. Yani dünyada mümin-kâfir, hepsine merhamet ediyor, rızık veriyor; mahlûku olduğu için bir takım ikramlarda bulunuyor; kâfir olsun, müşrik olsun veriyor. Ama ahirette sadece mümine verecek, hak edene verecek, amelinin karşılığı olarak verecek. İşte o ahiretteki verişi rahimliğinden; ama evvelden, ezelden takdir buyurduğu şeyler rahmanlığından.
Demek ki rahmanlık, kâfirlere ve diğer bütün varlıklara, müşriklere, diğer canlılara, cansızlara, hepsine birden olduğundan, umûmî olduğundan; bu kadar umûmî bir merhamete hiçbir varlık sahib olamadığından, rahmanlık Allah’a mahsustur. Ama rahimlik, merhametlilik insanlarda da kendi çapında, kendi miktarında olabiliyor.
Şimdi bunların tercümesini yapmaya kalktıkları zaman, Allahu Teâlâ Hazretleri’ni tanrı diye tercüme etmek doğru olmaz. Evet, Allah tanrıdır; çünkü ma’buddur, ibadet ediliyor. Ama ma’budlar, ibadet edilen varlıklar; insanların kimisi Allah’a ibadet etmiş de, kimisi de maalesef Allah’tan gayrı yalan yanlış şeyleri ma’bud sanmış ibadet etmiş. Onlar da ma’bud ediniliyor, tanrı deniliyor. Demek ki Allah kelimesini karşılamıyor, Allah kelimesinden farklı. Arapçada da öyledir. Arapça’da tanrı kelimesinin karşılığı ‘ilâh’tır. Ama Allah kelimesinin karşılığı Türkçe’de tanrı olamaz; “Allah” diye tercüme etmek lazım. Çünkü başka türlü söylersek mana ifade edilmemiş olur. Fransızca’da da böyledir, Almanca’da da böyledir, İngilizce’de de… O kelimeler Allah’ı ifade etmez. O kelimeyi sorduğunuz zaman o, saçları uzun, sarışın Hazret-i İsâ’yı düşünür veya daha başka bir şeyi düşünür. Demek ki medlûlu, zihindeki kavramı tam ifade etmediğinden, Allah demek lazım.
Rahmanlığı; esirgeyici diyorlar, bağışlayıcı diyorlar, acıyıcı diyorlar. Bunlar da karşılığı olamaz. Bunu uzun uzun izah etmiştir âlimler. Çünkü Türkçe’de esirgemek bir şeyi kıskanıp da vermemek, mahrum etmek manasına da gelir. Mesela, benden niye bir selamı bile esirgedin, derler; yani niye vermedin, niye cimrilik yaptın manasına. Allahu Teâlâ Hazretleri’ne esirgeyici dersek o zaman tam ters bir mana çıkmış oluyor. Rahmanlığı değil de sanki cimrilik isnad edilmiş gibi oluyor. “Esirgemek” doğru olmuyor, Rahman diyeceğiz. “Acıyan.” Acımak da işte, kolum acıyor, başım acıyor, dizim acıyor, filân diyoruz; yani ağrısı olmak manasına da geliyor. O da uygun değil. Binâen aleyh, bizim ecdâdımız “yarlıgayıcı” demiş. “Rahmetinle yarlıgagıl yâ Ganî!” diye geçiyor biliyorsunuz. Yarlıgamak, Süleyman Çelebi tarafından kullanılmış. Ne demek? O da yâr kelimesinden, dost kelimesinden geliyor, Farsçadan. Yani yar muamelesi, dost muamelesi yapmak; yani dostça, severek muamele etmek demektir. Eh biraz; yani yar muamelesi yapmak, yarlıgamak biraz oluyor ama o da isim değil sıfat. O bakımdan tam ifade etmiyor.
Sonra, “Rahmân ve Rahîm olan” desek, önce değildi de, sonradan mı oldu, diye bir zorluk çıkıyor, tam ifade etmiyor.
Demek ki Rahmân’ın ne olduğunu öğreneceğiz. Sırf Allah’a mahsus, çok engin bir merhamet ifade ettiğini, her varlığa merhametinin çokluğunu anlayacağız. Almanlar ………… diye böyle bir ifade kullanıyorlardı. Yani herkese karşı böyle sevgi, merhamet duyan filan, biraz böyle uzun açıklamışlar. Demek ki Rah
man’ı Rahman olarak ezberleyeceğiz; Allah’ı Allah diye kullanacağız. Yerine ötekiler tutmuyor, tam karşılamıyor. Rahim de, merhametli manasına bir sıfattır.
Demek ki rahmeti mümine, kâfire ezelden şâmil olan, hepsine erişmiş olan Rahman ve müminleri de ahirette itaat ettikleri için, yolunda gittikleri için, yaptıkları işleri kendi rızası için yaptıkları takdirde mükâfatlandıracak olan Allah’ı düşünerek, insan besmeleyi çektiği zaman, işe öyle başlamış oluyor. O halde bu, besmeleyi çekerek her işe başlamak çok önemli bir husus oluyor. Bu manaları düşüne düşüne, “Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm”i bundan sonra böylece zevkle okuyalım inşaallah.
* Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan, AKRA FM, Tefsir Sohbeti’nden alıntıdır. 13 Ekim 1998
** Sohbetin baş tarafı önceki bültenlerde yayınlanmış ve devamı sonraki bültende yayınlanacaktır.
[1] Tevbe Sûresi, 128