Şimdiye kadarki tefsir sohbetlerimizde besmeleyi anlatmıştık en son. Bir de biliyorsunuz Kur’an-ı Kerim okunurken namazın birinci rekâtında da, namazın haricinde de Kur’an-ı Kerim’in kıraati başladığı zaman, tilâveti başladığı zaman sadece “Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm” denilmiyor; “Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm, Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm” deniliyor.
Allahu Teâlâ Hazretleri İkra’ Suresiyle: “İkra’ bismi rabbikellezî halak”[1] Yaratan Rabbinin adını anarak onunla okumaya başla, dediğini anlatmıştım eski sohbetlerimizde. Demek ki Kur’an-ı Kerim’in ilk başlangıcında Cenâb-ı Hak Peygamber Efendimiz’e adıyla başlamayı tavsiye ediyor.
Bir başka ayet-i kerimede de: “Fe izâ kara’te’l-Kur’âne festeiz billâhi”[2] Kur’an-ı Kerim okuduğun zaman Allah’a sığın, Allahu Teâlâ Hazretleri’ne istiâze eyle, şeytandan Allah’a sığın, deniliyor.
Bu, şeytandan Allah’a sığınmak meselesi bütün âlimlere göre sünnettir. Hatta bazı din büyükleri, büyük âlimler vacip demişlerdir. Namazın dışında, sadece Kur’an-ı Kerim okunurken, eûzü besmele okunması da menduptur.
Bu bakımdan bugünkü konuşmamda eûzü-besmeleyi de anlatarak, eğer vakit olursa, Fâtiha’nın açıklanmasına geçeceğim.
Bu eûzü-besmele konusunda -besmeleyi anlatmıştım- şeytandan Allah’a sığınmak konusunda bazı ayet-i kerimeleri okumak istiyorum. Allahu Teâlâ Hazretleri bir ayet-i kerimesinde buyuruyor ki: “Ve immâ yenzeğanneke mine’ş-şeytâni nezğun festaiz billâhi innehû semîun alîm”[3] Bir ayet-i kerîme bu. Yani Allah’a, Semi’ ve Alîm olan Allah’a şeytandan istiâze etmek, sığınmak emrediliyor.
Diğer bir ayet-i kerimede: “Ve kul rabbi eûzü bike min hemezâti’ş-şeyâtîn. Ve eûzü bike rabbi en yahdurûn”[4] Ve de ki: Yâ Rabbi ben sana sığınıyorum, şeytanın saplamalarından, aldatmalarından, vesveselerinden ve onların başıma üşüşmelerinden sana sığınıyorum. Burada da gene sığınmak emredilmiş oluyor Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz’e.
Diğer bir ayet-i kerimede de “Ve imma yenzeğanneke mine’ş-şeytâni nezğun festeız billahi innehû huve’s-Semîu’l-Alîm.”[5] buyuruluyor.
Demek ki Kur’an-ı Kerim’in muhtelif ayet-i kerimelerinde, bu insanoğlunun azılı düşmanı olan şeytandan Allah’a sığınmak emrediliyor ve özellikle Kur’an-ı Kerim’in okunmasına girişilirken de Allahu Teâlâ Hazretleri’ne sığınmak emrediliyor.
Sonuncu ayet-i kerimeden önceki ayetlerde, kötülük yapanlara, düşmanlara iyilik yapılması emrediliyor. Demek ki onlara iyilik yapılırsa, hayır yapılırsa, kötülüğe iyilikle mukabele edilirse; onun içindeki kızgınlıklar, düşmanlıklar değişebilir. Yani düşmanlık devamlı değildir, dostluğa dönebilir, kalbi yumuşayabilir, sevmeye başlayabilir diye; kötülüğe iyilikle mukabele etmek, insanların insan olan düşmanlarına karşı, Allah tarafından tavsiye ediliyor. Demek ki biz, mümkün olduğu kadar ihsanda bulunarak, ikramda bulunarak, iyilikler yaparak o düşmanların gönüllerini hayra çevirmeye, sevgiye çevirmeye çalışacağız. Gönül kazanmaya çalışacağız. Bu, Allah’ın emri oluyor.
Ama şeytana gelince, bu şeytandan Allah’a sığınılması emrediliyor, ayet-i kerimede. Çünkü şeytan kendisine iyiliği, hayır yapmayı, ihsan ve ikram yapmayı anlamaz, kabul etmez ve ancak âdemoğlunun mahvolmasını, helâk olmasını ister ve düşmanlığı değişmeyecek bir düşmanlıktır. Ezelde Allahu Teâlâ Hazretleri onu yaratmış. Böyle bir imtihan Müslümanların karşısında, müminlerin karşısında, hatta bütün insanların karşısında böyle bir tehlike var.
Ve bunun tehlikeli olduğunu da Allahu Teâlâ Hazretleri ayet-i kerimelerle bize öğrettiğine göre biliyoruz ki: “İnne’ş-şeytâne leküm aduvvün fettahizûhü adüvvâ.”[6] Şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman belleyin, düşman edinin.
“..E fetettahizûnehû ve zürriyyetehû evliyâe min dûnî ve hüm leküm adüv…”[7] Siz beni bırakıp, Rabbinizi, yaradanınızı, hâlıkınızı bırakıp, size açık düşman olduğu halde şeytanı ve onun zürriyyetini mi dost ediniyorsunuz? Hiç böyle şey olur mu, diye şeytana dostluk olmayacağını bildirmiş oluyor.
Hazreti Âdem atamıza da: “..İnne hâzâ adüvvün leke ve li zevcike…”[8] Ey Âdem, bak bu mahlûk senin için de, eşin Havva için de bir düşmandır. Bak, dikkat et, gözünü aç, onun düşmanlığına karşı uyanık ol, diye cennette bildirdiğini, ayet-i kerimelerden, Kur’an-ı Kerim’den öğrenmiş oluyoruz. O dünya hayatından önceki bir olay, ama Allah bildirdiği için öğrenmiş oluyoruz.
Demek ki değişmez bir düşman. Düşman olarak yaratılmış ve böyle iyilik yapmakla filan kalbi yumuşayıp da değişmesi bahis konusu olmayan bir varlık. O zaman ne olacak? Bu böyle Âdem atamızı kandırmış, cennetten çıkartmış. Yalan yere yemin etmiş. Ondan sonra “Febiizzetike leuğviyennehüm ecmaîn.”[9] ben onların hepsini, Âdem’i ve Âdem’in evlatlarını, senin izzetine ant olsun ki saptıracağım, aldatacağım, kandıracağım, diye karar vermiş; Allahu Teâlâ Hazretleri’ne bu kararını beyan etmiş. Allah da, eh yapabilirsen yap bakalım, diye imtihan olarak, ona da fırsat vermiş. O vesvese verecek. İnsanoğlu şeytanın düşmanlığını anlayacak ve şeytana kanmayacak. Yani insanın görevi bu.
Âdem atamızı kandırmış. Bu, usta bir kandırıcı. Âdem atamızı da nasıl kandırmış? “Hel edüllüke alâ şeceretil-huldi ve mülkin lâ yeblâ”[10] Meyvesini yediğin zaman ebediyyen cennette kalacağın ve artık elinden bir daha kaçmayacak bir güzel saltanata, devlete, nimete, saadete nail olacağın bir şeyi sana öğreteyim mi? Bak bu ağacın meyvesinden ye, diye şeytan, Âdem atamızı kandırmış. Şimdi bizi de kandırma durumu var. Onun için Allahu Teâlâ Hazretleri Kur’an-ı Kerim’de, Kur’an-ı Kerim okurken ve daha başka işlerde, şeytandan kendisine sığınmamızı emrediyor. Yani şeytana karşı bizim yapabileceğimiz şey ne? Birinci iş, şeytanın şeytan olduğunu bilip, Allahu Teâlâ Hazretleri’nin ayetlerinden ikazını öğrenip -Şimdi ben de size nakletmiş oldum kırık dökük cümlelerimle. Ayeti kerimeleri ilerde tabii yeri gelince, daha geniş açıklarız. Hadis sohbetlerimizde de şeytanla ilgili geniş konuşmalarımız, anlattığımız güzel hadis-i şerifler olmuştu.- biz de kanmayalım diye bir kere uyanık bulunacağız, dikkat edeceğiz, şeytanı tanıyacağız, şeytanın varlığından haberdar olacağız. O bizi madem ezelde düşman edinmiş; biz de onun düşman olduğunu bilip onun düşmanlığına karşı müteyakkız olacağız.
Dünya hayatı imtihan olduğu için, bu bir görev. Yani Allah dileseydi şeytanı yaratmazdı. Dileseydi ona fırsat vermezdi. Ama insanoğlunu dünyaya imtihan için gönderdiği kesin olduğuna göre, bu, imtihanın bir cilvesi, cilve-i Rabbânî. İnsanın karşısında böyle bir acayip, görünmez, kurnaz mahluk var. İnsanın içine giriyor, kalbine giriyor, damarlarında dolaşıyor, aklına vesvese veriyor. Fakat o kadar. İşte onun düşman olduğunu bileceğiz, şeytan insana nasıl vesvese verir bileceğiz; bir.
İkincisi Allah’a sığınacağız. Allahu Teâlâ Hazretleri kendisine sığınmamızı, kendisine tevekkül etmemizi, dayanmamızı her yerde istiyor. Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayet-i kerimesinde kendisine tevekkül etmeyi bize emrediyor. Şeytandan da Allah’a sığınmayı emrediyor.
Demek ki Kur’an-ı Kerim’in tefsirine girdiğimiz sırada, ilk başta Allah, “Allah’ın adıyla oku!” diye bize emrettiğinden, her işimize başlarken Allah’ın adını anacağız, Allah’tan yardım isteyeceğiz. O işi tamamlamasını niyaz edeceğiz Cenâb-ı Hak’tan. Yâ Rabbi şu başladığım işte bana yardım eyle, itmâmını nasib eyle, diyeceğiz; başarmam için bana gayret, kuvvet ver, yardım eyle, diyeceğiz. Besmelenin bir manası, yani anlamı, mahiyeti bu.
Bunun yanı sıra bir de, evet, Allah’ın adıyla bir işe başlıyoruz, ondan yardım istiyoruz, Allah’ın rızasını düşünerek bu işe girişiyoruz, razı olduğu için bu işi yapıyoruz. Razı olmadığı işi yapmayacağız; razı olmasaydı bu işi yapmayacaktık; Allah bize yardım etsin, diye de O’nun adını anarak, O’na dayanarak bu işe başlıyoruz diyeceğiz. Bu bir vazife. Kur’an-ı Kerim’in inmesine, vahyin inmesinin başlanmasında da Allahu Teâlâ Hazretleri, ilk önce böyle, Allah’ın adını okuyarak, anarak, Allah’ın adını yâd ederek kıraat eyle, dediği için, her şeyin başı Allah’ın adını anmak.
Bir de Allahu Teâlâ Hazretleri’ne sığınmak. O da, şeytan tesir edebilir, vesvese verebilir, kandırabilir, şeytanın düşmanlığını hatırlamak bakımından önemli bir şey oluyor. Kur’an-ı Kerim okunurken eûzü besmele çekilecek; “Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm- Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm” denilecek.