13 Ekim 2024 / 9 Rebiül Ahir 1446

Tefsir Sohbeti – 7 Rahmetten Kovulmuş Şeytana Karşı*

 

Peygamber (sav) Efendimiz’den rivayet olunmuş bir hadis-i şerifi, bu konuyla ilgili olduğu için açıklıyorum: (Kâne izâ kâme mine’l-leyli) Peygamber (sav) Efendimiz geceleyin uyanırdı. (İstefteha salâtehû bi’t-tekbîri ve’s-sena) abdest alır, namaz kılardı, gece namazı kılardı.” Ve mine’lleyli fetehecced bihî nâfileten lek[1]

-Sevgili izleyiciler, dinleyiciler! Geceleyin namaz kılmak çok önemli ve Peygamber Efendimiz’in ashabına ilk surelerle tavsiye edilmiş bir şey. Geceleyin uykuyu böleceğiz, kalkacağız, abdest alacağız, namaz kılacağız. En evvel gelen emirlerden biri. “Yâ eyyühel-müzzemmil…” suresi ilk inen surelerdendir. Orada emredilmiş ve geceleyin sahabe-i kiram kalkar, ibadet ederlerdi. Ve gece ibadeti insanı çok çabuk geliştirir. Manevi bakımdan çok çabuk terakki ettirir, yükseltir.-

Peygamber Efendimiz kendisi geceleri, Ve mine’lleyli fetehecced bihî nâfileten lek  diye emredildiği için muntazaman kalkardı. Namaza durmadan önce “Allahu ekber” diye namaza başlar, sonra derdi ki: (Eûzü billâhi’s-Semîi’l-Alîmi mine’ş-şeytâni’r-racîm), her şeyi çok iyi işiten, çok iyi bilen Allahu Teala Hazretleri’ne sığınırım, racîm olan, recmedilmiş olan şeytandan; (Min hemzihi ve nefhıhi ve nefsihi) onun böyle vesvese vermesinden, kalbe bazı fikirler ilkâ etmesinden (=atmasından) ve aldatmasından Allah’a sığınırım.

Yani bu şekilde böyle, şeytandan Allah’a sığınarak demiş oluyoruz ki: Ya Rabbi, dinimin emirlerini yapmakta, bu, beni engellemesin, bana zarar vermesin; dünyevî ve dini her işimde, karşıma engel olarak çıkmasın; beni, senin rızan yolundan saptırmasın; emredildiğim işleri yapmaktan alıkoymasın; yasak olan işleri de, beni kandırıp, yaptırmasın.

Şeytandan insanoğlunu ancak Allah korur. Biz onu görmediğimiz için, içimizde de dolaştığından başka türlü kurtulamayız. Onun için, istiâze ederek Allah’a iltica etmiş oluyoruz. Her türlü şerden ve her türlü şerliden Allah’a sığınmış oluyoruz.

“İstiâze” denilir; “Esteîzü billâh” denilir veya “Eûzü billâh” denilir. Eûzü, el-iyâze mastarından; esteîzü de el-istiâze mastarından oluyor. Araplar el-iyâze -ع ileذ  ile- şerrin def’i  için; el-iyâz da hayrı taleb içindir demişlerdir. Eûzü bihî, yani ondan hayır talep ediyorum; eûzü bihî, ona sığınıyorum manasına kullanılan iki kelime.

Şeytan kelimesine gelince; bu şeytan kelimesi şe-ta-ne kökünden çıkmıştır. Arapçada şeytan kelimesi oradan türemiştir. O fısku fücûrüyla her türlü hayırdan uzak olduğundan, şetane uzak olmak manasına geldiğinden, öyle şeytan diye mübalağa sîgası, mübalağa görünüşü şekliyle, böyle bu kelime konulmuştur. Lügat âlimi, dil bilgini İmam Sîbeveyh, (el-Arabu tekûl teşeytane fülânün) “Araplar, filanca şeytanlaştı derler.” demiştir. Yani fısku fücûruyla her türlü hayırdan uzaklaştı, şeytan gibi oldu, manasına deniliyor. Onun için bunun şe-ta-ne kökünden geldiği de “teşeytane” denilmesinden anlaşılıyor. Başka ihtimalleri reddediyor. Bu bakımdan her şerli insana, cin olsun, insan olsun, hayvan olsun, şeytan denildiğini beyan ediyor. Hatta Hz. Ömer böyle bir hayvana binmiş, o da böyle serkeşlik yapmış; kırbaçla vurmuş ve saire falan; ondan sonra yine devam etmiş; hayvandan inmiş. Hz Ömer, beni bir şeytanın üstüne bindirdiniz, demiş. Demek ki hayvan olsun, insan olsun, görünmeyen mahlûkatlar olan hakiki şeytanlar olsun, hepsine bu şeytan kelimesi kullanılıyor. Şeytan için başka isimler var. İblis var, Kur’an-ı Kerim’de geçen bir kelime. Şeytan da ayrı bir kelime, aynı manaya kullanılıyor.

Racîm kelimesine gelince; racîm de recmedilmiş, “mercûm” manasına. Yani faîl veznindeki kelimeler, ism-i mef’ul (=eylemden etkilenen) manasına da gelir, ism-i fâil (=eylemi yapan) manası da. Eğer fiil müteaddî (=geçişli) ise iki mana da olabilir. Burada racîm, yani matrûd, recmedilmiş, taşlanmış, kovulmuş, hayırdan uzaklaştırılmış demek. (Ve cealnâhâ rucûmen li’ş-şeyâtîni)[2] Mülk suresinde, bu ayet-i kerimeyi hatırlayacaksınız. Bu kayan yıldızların, şeytanlara bir recm olarak kaydığı beyan edilmiş oluyor. (Ve hafiznâhâ min külli şeytâni’r-racîm)[3] “Biz onu her racîm, recmedilmiş şeytandan koruduk” (İllâ men isteraka’s-sem’a) “ancak kulak hırsızlığı yapanlar hariç”. Böyle semadaki haberleri anlamak için kulak kabartıp, onları anlamaya, dinlemeye çalışan, (feetbeahû şihâbün mübîn)[4]aşikâr böyle bir yıldız kayması ona çarpar ve o dinlemeyi engeller.” manasına. Allahu Teâlâ Hazretleri’nin rahmetinden kovulmuş, recmedilmiş ve böyle tart edilmiş olduğundan, şeytanın sıfatı racîmdir. Başka sıfatları var tabi. Laîn deniliyor. Yani Allahu Teâlâ Hazretleri kendisine rahmetini vermeyeceğini beyan ettiği için, rahmetten uzak manasına, mel’un manasına, laîn de deniliyor, racîm de deniliyor.

Bu mahluka karşı uyanık olacağız. Bir işi yaparken, İkra’ suresinden anladığımıza göre, “bismillahi’r-Rahmâni’r-Rahîm”; bize emredildiğine, tavsiye edildiğine göre, “eûzu billahi mine’ş-şeytâni’r-racîm”… Bir işi yapmaya Allah’ın adıyla başlayacağız, girişeceğiz. Allah’tan yardım isteyeceğiz. O işin Allah’ın rızasına uygun olup olmadığını düşüneceğiz. Uygunsa yapacağız. Uygun değilse, tabi ona hiç girişmemek gerekir. Ama hayırlı veya benim dünyama faydalı olan bir şeyi de yaparken, elbette besmele ile başlayabilirim. Siz de başlayabilirsiniz. O zaman da şeytan yarı yolda araya girip, saplama yapıp kandırmasın; yanlış fikirler ile aklımı çelmesin veya gevşetmesin; fikrimi, kalbimi ters istikamete döndürmesin diye, bu da önemli oluyor.

Allahu Teâlâ Hazretleri’ne sığınacağız. “Eûzu billahi mine’ş-şeytâni’r-racîm” diyerek de sığınılabilir; “esteîzü billlâhi” Allah’tan istiâze ediyorum, yani sığınmamı talep ediyorum, ıyaz istiyorum diye de olabilir. (Festaiz billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm) “Allah’tan sığınma iste!” diye ayet-i kerimede emredildiği için, bazı hadis-i şeriflerde o sîga kullanılmıştır.

Meselâ bir hadis-i şerifte Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem -herhalde duymuşsunuzdur- buyuruyor ki, “Sure-i Haşr’ın sonundaki üç ayeti (Huvallâhullezî… ayetleri), kim sabahleyin üç defa, ‘Esteîzü billâhi’s-Semîi’l-Alîmi mine’ş-şeytâni’r-racîm. Eûzübillâhi’s-Semîi’l-Alîmi mine’ş-şeytâni’r-racîm. Eûzübillâhi’s-Semîi’l-Alîmi mine’ş-şeytâni’r-racîm. Bismillâhir-rahmânir-rahîm’ der, okursa, akşama kadar yetmiş bin melek onun için dua eder. Kim akşamleyin aynı şekilde okursa, sabaha kadar yetmiş bin melek ona dua eder, onun hayrını ister.”[5]

Evet, aziz ve sevgili kardeşlerim! Hem Kur’an-ı Kerim’in tefsiri için bunlar bahis konusudur. Kur’an-ı Kerim’i okumaya başlarken eûzü-besmele çekeceğiz. Hem de herhangi bir işe girişirken eûzü-besmele çekeceğiz. Biz de eûzü-besmeleyi çekiyoruz, anlamını da düşünüyoruz. Allah’tan yardım istiyoruz. Allah’tan yaptığımız hayırlı işi tamamlatmasını niyaz ediyoruz. Bir de bu esnada şeytanın bizi çelmelememesini, engellememesini, hedefi saptırtmamasını da düşünüyoruz ve şeytandan, şeytanın vesvesesinden, hilelerinden, oyunlarından, tuzaklarından Allahu Teâlâ Hazretleri’ne sığınıyoruz. Allahu Teâlâ Hazretleri bizi korusun. Her türlü şer sahibinden, yani insanların ve cinlerin şeytanlarından korusun. Ve bizi her türlü hayırları işlemeye muvaffak eylesin.

Bir duayı ben daima düşünürüm. Size de söylemek istiyorum bahsi kapatırken. Peygamber (sav) Efendimiz’in bir hadis-i şerifinde, onun bir duası var; Allahu Teâlâ Hazretleri’ne şöyle dua ediyor: “(Eûzü bi rıdâke min sehatike) veya (ğadabike) Yâ Rabbi ben senin gazabından, kızmandan senin hoşnutluğuna sığınırım. (ve biafvike min ukûbetike) İşlediğim bir hatalı işten dolayı, senin beni cezalandırmandan, affına sığınırım. (ve bike minke) Senden yine sana sığınırım. (üsnî aleyke) Sana senin güzel sıfatlarını düşünerek medhü senâlarda bulunurum. (ve lâ eblüğu külle mâ fîke) Ama acizim; ne kadar söylesem senin bütün güzel sıfatlarını saymaya, seni hakkıyla senâ etmeye gücüm yetmez.” Yani Allah’tan gelecek cezalara karşı yine Allah’a sığınacağız. Allah’ın kızmasına karşı, Allah’ın lütfuna, ihsanına, rızasına sığınacağız. O’ndan yine O’na sığınacağız.

Bir de zaten ne gelirse, gücün kuvvetin sahibi, asıl Allahu Teâlâ Hazretleri’dir. İmtihan olarak madem şeytanı yaratmış, dünyayı süslemiş; cennete gidecek yolda bir sürü tuzaklar var, bir sürü maniler var. Ne yapacağız? Onlardan da, yani mahlukatın şerlilerinden, yaratıkların şerlilerinden de Allahu Teâlâ Hazretleri’ne daima sığınacağız. Allahu Teâlâ Hazretleri bizi korusun, sevdiği kul eylesin. Her işimizi O’nu düşünerek ve O’nun rızasını kazanmak için yapalım. Ve bu arada da hem kendisinin kahrına, gazabına uğramaktan, hem de yarattığı şeytan gibi, cinlerin şeytanları veya insanların da şeytanlaşmış olanlarının gelip de aklımızı karıştırmasından, Allah bizi korusun.

Biliyorsunuz Saraybosna’dan geliyorum. Oraları gördüm. Savaş alanlarını gördüm. Böyle bombalarla yıkılmış, tahrip edilmiş binaların resimlerini çektik. Oradaki kardeşlerimizle tanıştık, görüştük. Mermi parçalarını önümüze dizip resim çektik. O düşmanların ne kadar zulümler yaptığını dinledik. İmanın çok düşmanı var, Müslümanların çok düşmanı var. İnsanların çok şeytanları var, yani şeytanlaşmış olanları var. Maskelileri var; güzel, böyle kuzu postuna bürünüp de, aslında kurt gibi parçalayıcı, yırtıcı olanlar var. Nezaketli görünüp de, eğilir gibi yapıp da insanın ayağının altına karpuz kabuğu koyup kaydıranlar var. Kötülüğünü isteyenler var. Buralardan ibret alalım. Yani bu tefsir dersinden günlük hayatımıza bir ders çıkartalım. Görünen ve görünmeyen çok düşmanlar var. İmanın düşmanları var, hayatımızın düşmanları var, milletimizin düşmanları var, dinimizin düşmanları var, ülkemizin düşmanları var. Parçalamak isteyenler var, ezmek isteyenler var. İmanı alıp sömürmek isteyenler var. Kendilerine benzetmek isteyenler var. Her şer sahibinden Allah’a sığınalım. Bir de şerlileri anlamak için gözümüzü açalım.

Allahu Teâlâ Hazretleri cümlenizi gaflet uykusuna düşürmesin. Düşmüş olanları da gaflet uykusundan, nevm-i gafletten uyandırsın, ikaz eylesin. Uyanık Müslüman olarak, basiretli Müslüman olarak, arif Müslüman olarak, ferasetli Müslüman olarak yaşayıp, hakkı hak olarak görüp, ona uymayı nasip eylesin. Bâtılı bâtıl olarak görüp, teşhis edip, anlayıp, bâtıldan, yanlıştan, boştan, anlamsızdan, işe yaramazdan elimizi, eteğimizi çekip, uzaklaşmayı, boşuna oyalanmamayı nasip eylesin. Şu hayat imtihanını güzel başarıp, huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak varıp, cennetine girenlerden, cemâlini görenlerden; Habîb-i Edîbine Firdevs-i A’lâ’da komşu olanlardan eylesin. Her şey bu ana çizgi üzerinde gönlünüzce olsun. Es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû

 

*Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan, AKRA FM, Tefsir Sohbeti’nden alıntıdır. 20 Ekim 1998
**Sohbetin baş tarafı, bir önceki bültende yayınlanmıştır.
[1] İsra Suresi, 79 (“Gecenin bir kısmında (uyan,) sana mahsus bir ilave olarak gece namazı (teheccüd) kıl…”)
[2] Mülk Suresi, 5 (“…Hem de onları, şeytan (ve benzer)lerine (göktaşı şeklinde) atılacak şeyler yaptık…”)
[3] Hicr Suresi, 17
[4] Hicr Suresi, 18
[5]  Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 22/ Mevakıt, 65; Müsned, 5/26)