Rasûlullah (sav) Kureyş Kabilesi’ne mensuptur. Kur’an-ı Kerim de Arap dilinin Kureyş lehçesi ile nazil olmuştur. Kureyş lehçesinin bir başka özelliği de dönemin Arapçasının en fasih, belagatli ve zengin lehçesi olmasıdır. Ancak Kur’an’ın muhatabı sadece Kureyşliler değildi ve toplumun çoğunluğu ümmî (okuma yazma bilmeyen) idi. Elbette henüz doğmakta olan bir dinin, muhataplarının anlayışlarını kolaylaştırması, çok tabii bir durumdur. İşte bu sebeple Kur’an yedi harf üzere nazil olmuştur. Müslümanlar için kolaylık ve rahmet olmak üzere bu ruhsat bahşedilmiştir. Nitekim Cibril (as) ile bir buluşmasında Hz. Peygamber (sav)’in, “Ben ümmi bir topluma gönderildim; onların içinde köle, hizmetçi, yaşlı var, bunlar kitabı okuyamazlar” diyerek Kur’an okumada kolaylık istediği, Cibril’in de “Kur’an’ı yedi harf üzere okusunlar” diyerek yedi harfle okuma ruhsatını bildirdiği rivayet de buna işaret eder.[1]
Yedi harf ile ilgili hadis-i şerifler, sahih rivayetlerdir, hatta mütevatir derecesine ulaşan sıhhate sahiptirler. Hz. Osman (ra) bir gün minberde, “Hz. Peygamber’in ‘Kur’an yedi harf üzere indirilmiştir; her biri geçerlidir, yeterlidir.’ buyurduğunu işiten varsa söylesin” deyince birçok kişi ayağa kalkarak bunu duyduğunu söylemiş, bunun üzerine Hz. Osman “Sizlerle beraber ben de bunun şahidiyim” demişti.[2]
Hadis-i şerifte geçen “harf” ifadesinin delalet ettiği mana ile ilgili farklı görüşler mevcut olmakla birlikte genel kabul gören görüş, ifadenin lehçe, dil anlamına geldiğidir. Bu durumda yedi harf, lafzı farklı yedi lehçe olabilir. Lafzı farklı olmakla birlikte, aynı manaya gelen başka kelimelerin kullanılmasını anlayabiliriz. Yani Kur’an’ın yedi harf üzere nazil olması, Kur’an’ın, murâdif/yakın manada olan muhtelif lafızların kullanılarak, farklı şekillerde nazil olduğunu anlatır. Hadis-i şerifte geçen yedi rakamı, tam sayı belirtebileceği gibi; sami dillerinde çokluktan kinaye olarak da kullanılmaktadır.
Kur’an’ın nazil olduğu dönemde, yedi harf ile ilgili meşhur bir olayı, Hz. Ömer (ra) şöyle ifade etmiştir: “Hişâm b. Hakîm’in Furkan Sûresi’ni, okuduğumuz şekilden başka türlü okuduğunu işittim. Çünkü Hz. Peygamber (sav) bu sûreyi bana okumuştu. Ona, okuması bitinceye kadar mühlet verdim; sonra onu elbisesinden yakalayıp, Peygamber (sav)’in yanına getirdim. ‘Ya Rasulallah, bu kişiden Furkan Sûresi’ni, bize öğrettiğinden başka şekilde okuduğunu işittim.’ dedim. Peygamber (sav) ona okumasını söyledi; o da aynı şekilde okudu. Bunun üzerine Peygamber (sav) ‘böyle nazil oldu’ dedi. Sonra bana okumamı söyledi; ben de okudum. ‘Bu böyle nazil oldu; Kur’an yedi harf üzerine nazil olmuştur; hangisi kolayınıza gelirse onu okuyun’ dedi.”[3] Aslında Hişâm ve Ömer (ra) aynı kabileye mensup olduklarından kullandıkları lehçe aynı idi. Ancak her ikisi de Rasûlullah (sav)’den bizzat işittikleri şekilde okumaya özen gösterdikleri için bu farklılık meydana gelmişti.
Yedi harf ile ilgili birkaç örnek verelim: Cuma Sûresi’nin 9. ayetinde geçen (فاسعوا) kelimesini, Hz. Ömer (ra) (فامضوا) olarak okumaktaydı.[4] Kâria Suresi’nin 5. ayetinde geçen (كالعهن) kelimesini, İbn Mesud (ra) (كالصوف)olarak okumaktaydı.[5] Yâsîn Sûresi’nin 29. ayetinde geçen (صيحة) kelimesini, İbn Mesud (زقية) şeklinde okuyordu.[6] İnşirah Sûresi’nin 2. ayetinde geçen (وضعنا) kelimesini Enes b.Malik (حللنا) şeklinde okumuş ve “veda’nâ, halelnâ, hatatnâ, hepsi de birdir” demiştir.[7] Bu örnekler, kelimenin lafzının tamamen değişmesi şeklindedir. Ancak manaları aynıdır.
Sadece harf değişmesi yapılan yerler de vardır: (حتى) yerine (عتى) ; (اعطيت) yerine (انطيت) gibi. Ayrıca, harfler takdim-tehir (yer değiştirme) edilerek, arttırma eksiltme yapılarak meydana gelen değişiklikler de mevcuttur. Mesela, Araf Sûresi’nin 165. ayetinde geçen (بئيس) kelimesi, (بياس) olarak; Ra’d Sûresi 31. ayette geçen (يياس) kelimesinin (يئس) yazılması[8] gibi.
Örnekler incelendiğinde, yedi harfin sadece lafızdaki bir değişiklik olduğu; manayı hiçbir şekilde etkilemediği görülmektedir. İbn Şihab ez-Zühri konu ile ilgili şöyle demektedir: “… Onlar aynı manayı ifade edip helal ve haramda bir değişikliğe yol açmaz”[9] Yani bu farklılıklar İslamî hükümlere etki etmemiştir. Ayrıca bu durum Kur’an’ın her kelimesi, yeri için geçerli değil, belirli yerlerdeki kelimelerinde geçerlidir.
İlgili hadislerin muhtevası incelendiğinde de, yedi harfle okumanın farz ya da asli bir hüküm değil, ruhsat olduğu; Kur’an’ın nazil olduğu ve İslam dininin henüz yayılmaya başladığı dönemde, vahyi okumayı ve dini öğrenmeyi kolaylaştırma ve yaygınlaştırma amacı taşıdığı anlaşılmaktadır.
Hicrî birinci asrın ilk yarısından itibaren Kureyş lehçesinin yaygınlaşması ve yeni neslin Kureyş lehçesini öğrenmesi, Arap olmayan milletlerin İslam’a girmesi ile yedi harf ruhsatı da ilk günlerdeki önemini kaybetmiştir. Öyle ki Kurtubi ve İbn Abdi’l-Berr, zaruret kalktığı için, yedi harfin hükmü de kalkmıştır, demişlerdir.[10] Gerçekte de artık bu mesele sadece tefsir ilmi açısından önem taşımaktadır. Kur’an-ı Kerim, cem edilirken (bir araya toplanırken) de, arza-i âhira’da (Efendimiz as ile Cebrail as’ın son mukabelelerinde) okunan Kureyş lehçesi esas alınmış[11] ve bu durum herkes tarafından da kabul görmüştü. Şayet yedi harften tevatür yoluyla ulaşan bir rivayet mevcut ise, o şekilde okumak da caizdir.