7 Aralık 2023 / 24 Cemaziyel Evvel 1445

Tefsir Usûlü – 13

KIRAÂT MESELESİ

Kıraât, sözlükte, okumak, telaffuz etmek manalarına gelir. Kur’an ilimleri ile ilgili bir terim olarak ele aldığımızda, “Kelime üzerinde, med (uzatma), kasr (kısa tutma), hareke, sükûn, nokta ve irab (kelimenin son harekesi) bakımından olan değişikliklere” verilen isimdir. İlim dalı olarak ele aldığımızda ise İbnu’l-Cezeri’nin “Kur’an kelimelerinin nasıl okunacağını ve râvîlerine nisbet etmek suretiyle bu kelimeler üzerindeki farklı okuyuşları konu edinen bir ilimdir” şeklinde yaptığı tarif, konumuzu kapsamlı olarak ifade etmektedir.

Daha önceki yazılarımızda Kur’an-ı Kerim’in indirildiği dönemde Arap yazısında nokta ve hareke bulunmadığını, bu yazımların daha sonra eklendiğini izah etmiştik.[1] Bu çalışmalar esnasında, farklı okuyuş şekillerinin ortaya çıkmasıyla, Kur’an kıraatleri konusu önem kazanmıştır. Konunun ayrıntılarına girmeden önce Kur’an’ın, Peygamber (sav) tarafından ashabına bizzat okunduğu ve ashabın da O’ndan duyduğu şekliyle ezberlediği; Kur’an’ın ilk dönemde dinleme ve ezber metoduyla yayıldığı hatırlanmalıdır. Bu bilgi tarihin ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkan okuyuş farklılıkların neden kabul edildiğini ya da neden reddedildiğini anlamamızda yardımcı olacaktır. Hz. Osman (ra)’ın halifeliği döneminde şahsi Kur’an nüshalarının imha edilmesi ile Kur’an’ı yedi harf üzere okuma ruhsatına –artık ihtiyaç kalmaması sebebiyle- sınır getirilmişti. Ancak İmam Mushaf’ta noktalama ve harekeleme olmadığı için farklı kıraatlerde okuyuş devam etmiştir.

Noktalama sebebiyle meydana gelen kıraât şekilleri, daha çok noktanın altta ya da üstte olmasıyla ilgili farklılıklardır. Söz konusu yerlerde harfin te (ت ) ya da ye (ي) olması mana bakımından çok büyük bir fark ortaya koymamakla birlikte, fiilin şahıs çekimini değiştirmektedir. Bu farklılık edebi sanatlar açısından fark oluşturmaktadır. Bazan de be (ب)  harfi ile nun (ن) harfi arasında değişiklik meydana gelmiştir ki buralarda da manayı derinden değiştiren bir durum ortaya çıkmamıştır. Bazı kıraât farklılıkları ise kelimenin harekesi üzerindedir. Mesela aynı kelime (بالبخل) bi’l-buhli ya da bi’l-behali olarak okunmuştur. Bu durum da manayı etkilememektedir. Bazan kıraat meselesi çok ileri götürülerek, ashabın şahsi nüshalarına tefsir maksadıyla yazıdığı ifadeler de bu kapsama dâhil edilmiştir. Ancak bu durum kabul görmemiştir.

Bir kıraatin sahih kabul edilmesi için, onda aranan şartlardan birincisi,  muttasıl (fasılasız) ve güvenilir bir senedle Hz. Peygamber (sav)’e ulaşmasıdır. Yani sahabinin bizzat Efendimiz’den dinlediğini başkasına aktarması yoluyla başlayan rivayetin, sağlam bir şekilde devam etmesi gerekir. İkinci ve üçüncü şart, okuyuşun, Hz. Osman (ra)’ın çoğaltıp ilim merkezlerine gönderdiği mushaflara ve bir vecihle Arap diline uygun olmasıdır. Muttasıl ve güvenilir bir senedle ulaşan, Arap diline uygun olan, ancak Hz. Osman mushafına uymayan kıraatler de sahih kabul edilmekle beraber, üzerinde ümmet ittifakı (icma) olmadığı için okunması uygun görülmemiştir. Bu farklılıklar, yedi harf konusunda Efendimiz (sav)’in verdiği ruhsata dayanmaktadır. Sıhhat şartlarından birini taşımayan kıraât şâz (geçersiz) kabul edilir.

Kıraât ilmiyle ilgili Ebû Bekr b.Mücahid (Ölüm tarihi:h.324/m.935) kıraâtlerin en sahih olanlarını toplamış ve bunları yedi tane olarak bildirmiştir. Bu kıraâtlerin isnadı tevatür derecesinde bir sıhhatle Peygamber (sav)’e ulaşmaktadır. Meşhur yedi kıraât imamının isimleri şu şekildedir:

  • Ebû Abdurrahman Nâfi’ b.Ebî Nuaym (Ö: h.169/m.785) Medine’de ikamet etmiştir. Rasulullah (sav)’e ulaşan muttasıl kıraâtinin ravisi Ubey b.Kâ’b’dır. Yetmiş kadar tâbiûnden ders almıştır. En meşhur râvîleri (kıraâtini rivayet ederek başkalarına ve sonraki nesillere ulaştıranlar), öğrencileri Kâlûn (Ebû Musa İsa b.Mînâ el-Medenî) ve Verş (Osman b.Saîd el-Mısrî)’tir. Günümüzde Kuzey Afrika’da yaygın olan kıraât, Verş rivayetiyle olan Nâfi’ kıraatidir.
  • Abdullah b.Kesîr el-Mekkî (Ö: h.120/m.738) Aslen İranlı olup, Mekke’de kıraât imamı olarak tanınmıştır. Kıraâti, Mücahid b.Cebr, Abdullah b.Abbas ve Ubey b.Kâ’b senediyle Rasulullah (sav)’e ulaşır. İmam Şafii, bu kıraâti nakletmiş ve methetmiştir. Öğrencilerinin öğrencisi olan iki râvîsi şunlardır: el-Bezzî Ahmed b.Muhammed ve Kunbul (Ebû Amr Muhammed b.Abdirrahman)
  • Ebû Amr b.el-Alâ el-Basrî (Ö: h.154/m.771) Arap edebiyatı ve dili hakkında geniş bilgi sahibiydi. Mücahid b.Cebr, Abdullah b.Sâib, Zeyd b.Sâbit, Ubey b.Kâ’b, Hasan el-Basrî, Yahya b.Ya’mer gibi pek çok tâbiûndan ders almıştır. Kıraâti birçok beldede meşhur omuştur. Ahmed b.Hanbel, bu kıraâti çok beğenmiş ve hakkında, Kureyş’in ve fasihlerin okuyuşudur, demiştir. Öğrencisinin öğrencisi olan iki meşhur râvîsi ed-Dûrî (Ebû Amr Hafs b.Ömer el-Ezdî) ve es-Sûsî (Ebû Şuayb Salih b.Ziyad) Günümüzde Ebû Amr kıraâti, Sûdan ve civarında okunmaktadır.
  • Abdullah b.Âmir ed-Dımeşkî (Ö: h.118/m.736) Tabiûndandır ve pek çok sahabiden kıraât almıştır. Kıraâti, Peygamber (sav)’e Mugîre b.Ebî Şihab ve Hz.Osman senediyle ulaşmaktadır. Meşhur râvîleri, Hişam b.Ammar ve Ebû Amr ibn Zekvân’dır.
  • Ebû Bekr Âsım b.Bedhele (Ö: h.127/m.745) Tabiûndandır ve Kûfe kurrasıdır. Kıraâtini, Ebû Abdurrahman es-Sülemî, Ali b.Ebî Talib, Zir b.Hubeyş, Abdullah ibn Mes’ûd, Ubey b.Kâ’b ve Zeyd b.Sabit’den almıştır. Çok sayıda kimse de kendisinden kıraât nakletmiştir. Meşhur râvîleri, öğrencileri Hafs b.Süleyman ve Ebû Bekr Şu’be b.Ayyâş’tır. Âsım kıraâtinin Hafs rivayeti İslam dünyasının büyük bir kısmında okunmaktadır. Türklerin benimsediği kıraât de budur.
  • Hamza b.Habîb el-Kûfî (Ö: h.156/m.773) Tabiûndandır. Kıraâti Süleyman el-A’meş, Hamrân b.A’yün, Ebû İshak es-Sebi’î, Muhammed b.Abdirrahman b.Ebî Leyla, Talha b.Musarrıf’tan almıştır. Meşhur râvîleri, Halef b.Hişâm ve Hallâd b.Hâlid’dir.
  • Ali b.Hamza el-Kısâî (Ö: h.189/m.805) Hamza b.Habib, Muhammed b.Ebî Leyla ve İsa b.Ömer’den kıraât almıştır. Aynı zamanda Arap dili ve edebiyatında ilerlemiştir. Râvîleri Ebu’l-Hâris ve ed-Dûri’dir.

Yaygın kabul gören yedi kıraât bu şekildedir. Kıraâtleri mütevatir sayılan diğer üç imam da şunlardır: Halef b. Hişam (Aynı zamanda yukarıda geçen Hamza b.Habib’in ravisidir.), Ebû Ca’fer Yezid b.el-Ka’ka, Ya’kub b.İshak el-Hadramî.

Yukarıda belirtildiği gibi günümüzde fiilen kullanılan üç kıraât bulunmaktadır. Diğer kıraâtler ilim olarak öğrenilmektedir.

Kıraât konusu müsteşriklerin Kur’an’ın sıhhatine saldırdıkları noktalardan biri olmuştur. Farklılıklar abartılıp, sahih rivayetler dışında keyfi hareket edildiği algısı oluşturulmak istenmiştir. Oysa tarih içinde zaman zaman böyle yaklaşımlar bulunmuş olsa bile, ehl-i sünnet âlimlerin hassasiyeti ile bu akımlar revaç bulamamıştır. Sahih kıraâtlerin belirlenmesindeki ölçüler yukarıda belirtilmişti. Kur’an’ın ilk zamanlarda semâî (ezber-işitme) yoluyla öğrenilmesi, dönemin gelişmemiş yazısı ile meydana gelen/gelebilecek farklılıkların Kur’an’da değişikliğe yol açmasının önüne geçmiştir. Sahih kıraâtler arasındaki farklılıklar incelendiğinde de bunun İslami hükümleri etkileyen bir anlam farkı oluşturmaması dikkate şayandır. Aslında bu durum bile başlı başına Kur’an’ın ilahi kaynaklı olduğuna işaret eder.  Bu gibi farklılıklar da bir rahmet/kolaylık olarak, hayatımızda yer bulmuştur.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

  • Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü
  • İslam Ansiklopedisi, TDV, Kıraât Maddesi
[1] bknz: https://www.kadinveaile.com/tefsir-usulu-11-kuran-i-kerimin-harekelenmesi-ve-noktalanmasi/