26 Nisan 2025 / 27 Şevval 1446

Tefsir Usûlü – 14 Esbâbu’n-Nüzûl (Nüzûl Sebepleri)

Kur’an-ı Kerim ayetlerini, nâzil olma sebepleri itibariyle, iki kısma ayırabiliriz.

Birinci kısım, indiriliş sebebini bilmediğimiz ayetlerdir. Kur’an’ın çoğunluk ayeti bu kısımdadır ve önemli bir kısmı peygamber kıssaları, ahirete dair haberler ihtiva eder. İbn Teymiye, “Bazı ayetlerin sebeb-i nüzulü bilinmez. Bu taktirde ayetin sebeb-i nüzulü bizzat ayetin manasıdır. Yani o ayet ihtiva ettiği manayı anlatmak için nâzil olmuştur.”[1] demektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim insanlara ihtiyacı olan bilgileri bildirmek, doğru yolu göstermek için nâzil olmuştur.

İkinci kısım ise indiriş sebebini bildiğimiz ayetlerdir. Âlimler, bu ayetlerin sayısının 500 kadar olduğunu tespit etmişlerdir. Esbabu’n-nüzûl da bu ayetlerin/surelerin indiriliş sebeplerini konu alan ilim dalıdır. Bazen Peygamber (sav)’e sorulan bir soru veya yaşanılan bir hadise üzerine bir/birkaç ayet-i kerime/sure nâzil olmuştur. İşte bu sebeplere esbâbu’n-nüzûl (ayetin indiriliş sebepleri) denir. Sebeb-i nüzûl sadece tarihi bir süreci anlatmaz; aynı zamanda ayetlerde bildirilen hükümlerin daha iyi anlaşılmasına ve uygulanmasına imkân sağlar.

Tefsir ilminde, nüzûl sebeplerinin bilinmesi, ayetin anlaşılması açısından çok önemlidir. Hadis-i şeriflerin toplandığı eserler incelendiğinde de tefsir başlığı altındaki hadis-i şeriflerin, genel olarak sebeb-i nüzûl ile ilgili olduğu dikkati çeker.  Nitekim ashab-ı kiramın bu konuda çok bilgili olması, onların tefsir alanında yükselmesinin sebeplerinden biridir.  Onlar Kur’an’ın nâzil oluşuna şahit oldukları için, nüzûle sebep olan olayları ve o olayların arka planını da gözlemlemişlerdi. Bu nedenle de ayetin neye, niçin işaret ettiğini daha rahat anlama imkânına sahiplerdi. Özellikle daima Peygamber (sav)’in yanında bulunmaya çalışan sahabiler hükümler ve sebepleri arasındaki irtibatı da çok iyi biliyorlardı. Tefsir alanında meşhur olan Abdullah b Mesûd (ra) “Allah’a yemin ederim ki, Kitapta nâzil olan ayetlerin, kim için ve nerede nâzil olduklarını en iyi ben biliyorum.” demiştir. İlk zamanlarda tefsir ilmi sebeb-i nüzûlü bilmekten ibaretti, ifadesi sahabenin bu durumunun beyanıdır.

Nüzûl sebebi bilinen ayet, umûmî bir mana ihtiva ederse, bunu nasıl anlamlandırmak gerektiği konusunda farklı görüşler olmakla birlikte, genel kabul gören görüş şöyledir: Bu gibi ayet-i kerimelerde hükmün umûmî oluşu dikkate alınır. Yani ayetin koyduğu hüküm, hem nüzûle sebep olan olay/soru hem de benzer durumlar için geçerlidir.

“Bir ayetin sebeb-i nüzûlü hakkında konuşmak, rivayet ve sema (=işitme) ile olur, aksi takdirde söz söylemek helal olmaz.”[2] Sebeb-i nüzûl bilgisi, sahih rivayetlere dayanan bilgidir. Dolayısıyla bu konuda gelen rivayetler, hadis usûlü açısından incelenmiş ve rivayetlerin sıhhat derecesine önem verilmiştir. Öncelikle bu konudaki rivayetlerin sahabeye kadar sağlam bir şekilde ulaşmasına dikkat edilmiştir.

Bir ayetin nüzûl sebebi ile ilgili, birden fazla rivayet bulunması halinde, öncelikle rivayetlerin sıhhat dereceleri dikkate alınır ve sahih olmayanlar terk edilir. Sahih rivayetin birden fazla olması durumunda, rivayetler arasında tercih yapılır. Mesela olaya bizzat şahit olan râvinin rivayeti daha muteberdir. Rivayetler arasında herhangi bir tercih sebebi bulunmadığı durumlarda ise, olayların zaman bakımından birbirine yakın olması şartıyla rivayetler birleştirilir. Ayrıca İbn Hacer, bir ayetin nüzûlüne farklı birkaç olayın da sebep olabileceğini de söylemiştir. Rivayetler arasında tercih yapılamıyor, rivayetler zaman bakımından birleştirilemiyorsa (yani birbirinden çok farklı zamandaki iki olay rivayet edilmişse), ayet mükerrer (tekrar tekrar) nâzil olmuş olabilir denilmektedir. Ez-Zerkeşî, ayetlerin mükerrer olarak nâzil olabileceğini kaydetmiştir. Bazen bir olay, birden fazla ayetin nâzil olmasına da sebep olabilir.

Tefsir eserlerinde, ayet tefsiri yapılırken, sebeb-i nüzulüne dair bilgiler verilir. “Bu ayetin nüzul sebebi şudur”; “Falan hadise vuku buldu, bundan dolayı şu ayet indi”; “Hz. Peygamber (sav)’e falan konuda soru sorulmuştu, bunun üzerine şu ayet nâzil oldu” gibi ifadeler, sebeb-i nüzule işaret eder. “Bu ayet şu konuda nâzil oldu” vb ifadeler ise sebeb-i nüzul ile ilgili olabileceği gibi, ayetin tefsiriyle alakalı bir anlatım da olabilir.

Bir ayetin ne zaman, nerede, hangi şartlarda ve hangi olayla ilgili nâzil olduğunu bilmenin faydalarını kısaca şu şekilde izah edebiliriz:

  • Bu ilim sayesinde, Kur’an-ı Kerim’de emredilen şeylerin hikmetini anlama ve ilâhi maksada uygun bir şekilde yorumlama imkanı bulunur. Bu da inananların imanını kuvvetlendirir. İnanmayanların doğru yolu bulmasına imkan sağlar.
  • Nüzûl sebebi bilinen ayetlerin manası kolay bir şekilde anlaşılabilir; şüphe ve yanlış anlaşılma ortadan kalkar. Bununla ilgili şu örnek dikkate şayandır: İçkinin haram kılındığını bildiren Maide Sûresi’nin 90. ayeti [3] nâzil olunca, Peygamber (sav)’e bu ayet nâzil olmadan önce ölen Müslümanların durumu soruldu. Bunun üzerine 93. ayet[4] nâzil oldu. Bazıları bu ayet-i kerimeye göre, içkinin mubah olabileceğini söylemişlerdi. Oysa bu ayet-i kerime, Müslümanların zihninde vefat eden din kardeşleri hakkında oluşan endişeyi bertaraf etmek üzere nâzil olmuştu. İşte bu olay sebeb-i nüzulü bilmeden konuşmanın ne kadar yanlış, hatta ters anlam vermeye sebep olabileceğini gösterir.
  • Ayette hasr veya tahsis bulunup bulunmadığının bilinmesine yardımcı olur. Ayetler arsındaki münasebetin anlaşılmasına ve dolayısıyla ilâhi hikmetin idrak edilmesine imkan sağlar. Bu bilgiler de fıkhî hükümlerin çıkartılmasında yol gösterici olur.
[1] Mukaddime fî Usûli’t-Tefsir, c.1 s.38
[2] El-Itkan, c.1 s.32 (İfade Vâhidî’ye aittir)
[3] “Ey iman edenler! Şarap/içki, kumar, (tazim edilen) dikili taşlar, şans (fal) okları (ve zarları), şeytan (ve kötü insan)a ait murdar (pis) işlerdir; artık bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” Maide Sûresi, 90
[4] “İman edip salih amellerde bulunanlara, takvalı oldukları ve hakkıyla iman edip salih amellere devam ettikleri, yine takvalı olup kesin inandıkları, nihayet takva ile beraber güzel ve hayırlı harekette bulundukları sürece, (haram olunmadan önce) yiyip içtikleri (haram) şeylerden dolayı bir günah yoktur. Allah iyilikte ve güzel harekette bulunanları sever.” Maide Sûresi, 93