Evlatlar annelerinden, anneler evlatlarından, hanımlar beylerinden, beyler hanımlarından; telefonla gelen arama ve mesajlara anında bakmalarını bekleyebiliyor. Öte yandan yüzyüze iletişimde olduğumuz biriyle görüşmekteyken gelen aramayı cevaplamak ve arayan kişiyle, konu acil olmadığı hâlde uzun süre konuşmak suretiyle, karşımızdaki kişiyi, belki çok nadir buluştuğumuz hâlde ihmal edebiliyoruz. Peki bizler her zaman, her şartta gelen bütün arama ve mesajlara anında cevap vermek zorunda mıyız? Telefonun başında hazır asker gibi nöbet tutmayı bir ihtiyaç gibi algılamamıza neler sebep oluyor?
Kontrolcülük
Telefonlarına her şartta, anında cevap bekleyenlerin bir kısmında bu durum kontrol etme arzusundan kaynaklanıyor. Çevresindekileri kontrol altında tutma ihtiyacı hisseden bireyler her an, her dakika bu kişileri takip etme ihtiyacı duyuyor. Kontrolcü biriyle muhatapsanız her durumda onun bu isteğine boyun eğmeyiniz. Böylece kendisine kontrol edilecek başka bir alan bulacaktır.
Her İstediğinin Anında Gerçekleşmesini Bekleme
Telefona gelen mesajların sürekli olarak takip edilmesi, kişilerin yapmakta oldukları işlere odaklanmasına engel olduğu gibi aynı zamanda zihinsel olarak yoruyor. Buna rağmen, kişiler yakınlarından anında cevap bekleyebiliyor. Bazen de bunun nedeni kendi isteklerinin anında gerçekleşmesini istemekten kaynaklanıyor. Karşı tarafın yorgun ya da yoğun olmasına bakmaksızın ona ne zaman isterse o zaman ulaşmak istiyor. Eğer böyle bir ihtiyaç içindeyseniz karşı tarafın da yürütmesi gereken sorumlulukları olduğunu hatırlayınız. Arayıp ulaşamadığınızda alınmak ve sitem etmek yerine başka zaman tekrar arayınız. Telefonlarınız hiç açılmıyor ya da geri arama yapılmıyorsa ısrarcı olmayınız.
Sevildiğini Sürekli Onaylatmak İsteme
Mesaj uygulamalarında okundu/görüldü işareti gönderildiği hâlde cevap verilmediği zaman mesaj gönderen kişi, sevilmediğini düşünmeye başlıyor. Tersine sık sık arandığında da, çevresine yakınının “iki saatte bir kendisini aradığını”, “yarım saatte bir kendisine mesaj çektiğini” belirterek övünme davranışları gösteriyor. Oysa bir kişinin bizi sevip sevmediğini anlamak için fotoğrafın bütününe bakmak gerekir.
İki saatte bir aramak; sağlıklı bir sevgi değil, bağımlılık durumudur. Bağlılık ise sevdiği için gerektiğinde fedakârlık yapmayı, sorunlarının çözümüne ihtiyaç olunca destek olmayı, aradığında bütünüyle ona yönelmeyi, onu anlamayı ve birlikte olduğu zamanlarda kaliteli zaman geçirmeyi içerir.
Kaygı
Arama ve mesajlarına anında cevap beklentisi içinde olanların bir kısmında da temel sebeplerden biri kaygı. Ortada bir tehlike olmadığı hâlde sevdiği kişiye ulaşamadığı an, onun başına kötü bir şey gelmiş olabileceği ya da ölmüş olabileceği endişesi. Sürekli içinde tekrarlayan ve susturamadığı, “Ya ona bir şey olursa?” sesini bir türlü susturamadığı için karşı taraftan iki saatte bir ya da sabah akşam yapılan aramaya cevap vermesini bekleme, telefona cevap verilmeme süresi 15 dakika olsa o kısacık sürede türlü felaket senaryoları üretme eğilimi gösteren yakınlarınız varsa onlara kaygıyla ilgili kitaplar okutmanızı ya da bu konuyla ilgili destek almalarını önerebilirsiniz. Kaygılarımızın %95’inin gerçekleşmediğini bilimsel araştırmalar gösteriyor. Öte yandan kaygılı birey, yakınını içini rahatlatmak için aradığında farkında olmadan ona zarar verebiliyor. Örnek olarak araba kullanan yakını, karşı taraf merak etmesin diye telefonu açınca kaza yapabiliyor. Deprem, kaza, çığ anında iç rahatlatma amaçlı gereksiz konuşmalar göçük altında kalanların şarjını bitirip mağdur olmalarına neden olabiliyor.
Kimi zaman da “Aradığımda açmıyorsun, ya acil bir şey için aramış olsam ne olacak?” şeklinde sitem edilebiliyor. Bu durumda yakınlarımızla acil durumda kullanılmak üzere tedbir amaçlı, önceden farklı bir arama metodu belirleyebiliriz. Ölüm kalım meselesi olduğu zaman 3 kez, kesik kesik arama gibi.
Arayanda kaygı olduğu gibi aranan ya da mesajları alanda da kaygı olabiliyor. Bu da bir şeyleri kaçırma kaygısı. “Ya önemli bir haberi kaçırırsam?” “Ya sevdiklerimden önemli bir mesaj/arama gelir de ihmal ettiğim için zarar görürlerse?” gibi sürekli olarak ekranı takip etme zorunda hissetmek ve telefonu bir türlü elinden bırakamamak. Bu, tıpkı bilgisayarın arka planında çalışan bir program gibi kişinin düşünce dünyasının arka planında sürekli devam eden ve kişiyi farkında olmadan yorgun düşüren, enerjisini azaltan bir durum.
Aklımız sürekli telefon ile meşgulken hayattan neler kaçırdığımızı, yüzyüze iletişimde olduğumuz kişilerle kaliteli zaman geçiremediğimizi fark edip çözüm bulalım. Telefonu, aşırılıktan uzak ve dengeli bir şekilde kullanarak tadını çıkaralım.