14 Ekim 2024 / 10 Rebiül Ahir 1446

Uyanın Ve Hizmete Koşun!

İslâm’a hizmet her Müslümanın görevidir; sadece hocaların, müftülerin, vaizlerin, hafızların değil… Her mü’min, kendi meslek dalında ve kendi eğitim, birikim, imkân ve müktesebatı miktarınca, elinden geldiği kadar İslâm’a ve Müslümanlara faydalı işler yapmaya çalışmalıdır, bu ağır yükün bir kısmını üzerine almalıdır ki İslâm payidar olsun, gelişsin, yayılsın, güçlensin. Bunun şerefi, sevabı, mükâfatı çok büyüktür. Rabbim cümlenize bu mazhariyeti nasip eylesin!

Dünya üzerindeki bazı çok büyük teşkilatlar ve devletler, İslâm ve Müslümanlarla amansız, kesintisiz, korkunç, sinsi bir savaş içindedirler. Müslümanlar bunu iyi görmelidir; bu savaşın perde arkasını, asıl müsebbiplerini, maşaları, aracıları, ajanları iyi teşhis ve tespit etmelidir; televizyonları, radyoları, gazeteleri, kitapları, iç ve dış siyaseti ibret ve dehşetle, irfan ve basiretle izlemelidir, döndürülen dolapları, desiseleri, hileleri, oyunları tam anlayabilmelidir; çünkü Müslümanların gaflet ve cehaletinden büyük kayıplar doğmakta, İslâm ülkeleri harap olmakta, servetler sömürülmekte, devletler yıkılmakta, milyonlarca Müslüman ölmekte, sefalet ve ıstırap çekmektedir. Buna hamiyetli bir mü’minin gönlü razı olmaz, bu facialara yürek dayanmaz; bu konudaki ihmal ve vurdumduymazlıkların hesabı verilmez, günahının altından kalkılmaz.

Bu savaş, sıcak, silahlı, askerî bir çatışmaya bazen dönüşür, çok kere ise soğuk ve gizli, aldatıcı ve maskeli bir şekilde devam eder; iç ve dış siyasete, ticarete, eğitime, iktisada, sanayiye, sanata, sinema-tiyatro-radyo ve televizyona, basın ve yayına kayar. Onun için halis ve muhlis Müslümanların her sahada çalışma yapması son derecede önemli ve gereklidir.

Kendi iman ve irfanımızı korumalı, Allahu Teâlâ’nın emir ve yasaklarına riayet eden iyi bir Müslüman olarak yaşamaya ve ölmeye gayret etmeli; dinimizi uygulamamızı, ibadetlerimizi gönlümüzce yapmamızı engellemeye çalışan din düşmanlarına asla yüz vermemeli, imkân ve fırsat tanımamalıyız. Allah yolunda mübarek ecdadımız gibi can ve mal feda etmekten bir an bile kaçınmamalıyız.

Din cihat ile cehtle, sa’y ile gayretle, fedakârlıkla, hizmetle, cesaretle, kahramanlık ile ayakta durur; tembellikle, korkaklıkla zevk ve sefa düşkünlüğü ile ihmal ve vurdumduymazlıkla, nefse ve şeytana kulluk ve esaretle yıkılır; böylelerinin dünyası da ahireti de mahv ve perişan olur, akıbetleri hırman, hızlan ve hüsrana çıkar.

Şu günlerimiz çok önemli, çok zorlu, çok sıkıntılı, çok muhataralı, çok tehlikeli günlerdir, düşman çevremizi sarmış, içimize sızmıştır, hoşgörü ve merhametimizden nice maraz hâsıl olmuştur. Kardeşlerimiz öldürülüyor, yurtlarımız yakılıp yıkılıyor, kadın ve kızların ırz ve namusları payimal ediliyor. Nerede kaldı insanlık, medeniyet, merhamet, diyanet, İslâmiyet, mesuliyet?

Onun için topyekûn uyanmalı, kendimize gelmeli, seferber olmalı, her türlü meşru tedbiri basiretle almalı ve uygulamalıyız. Kesenin ağzını açmak, hizmete koşmak, her türlü fedakârlığı yapmak zorundayız. Fırsat kaçıyor. Mal verilmeyince bıçak kemiğe dayanır, can elden gider; esaret, sefalet ve zillet gelir. Tarih boyu iş böyle olmuştur, günümüzde ve çevremizde de aynen böyle olup durmaktadır.

Yâ Rabbi! Sen biz Müslümanlara basiret ve feraset ihsan eyle, tevkifini cümlemize refik eyle, ümmet-i Muhammed’i nusret ve muzafferiyete mazhar eyle!

Bi-hürmeti ismike’l-a’zam ve bi-hürmeti nebiyyike’l-ekrem sallâllâhu aleyhi ve âlihî ve sellem.

Prof. Dr. M. Es’ad Coşan (Rha)’in Mart 1998 tarihli İslam Dergisi Başmakalelerinden alınmıştır.